Kanlı televizyonlardan bıktım. Gün boyunca o kadar çok kan doluyor ki ekranlara, sabaha kadar nasıl pıhtılaşmıyorlar, hayret!
Kaddafi’nin canice öldürülmesini, sözüm ona “siyasi bir haber” gibi, yüzlerce ve binlerce kez gösterdiler. Diktatörlerin sonu nasıl olurmuş iyice belledik ve demokrasiye inancımız pek bir kökleşti bu sayede, giden gaddar liderin yerine gelenleri “ilk icraat”larından tanımış olduk…
Bu arada ekranlardan bol miktarda kan sıçradı yüreklerimize… Belki bu kana duyduğumuz özel tutkudan dolayı, kanalların kahrolası reytingleri arttı da iyi para kazandılar, hamdolsun…
* * *
Rus kanallarına bakıyorum: Kafkasya’dan çatışma ve vahşet görüntüleri, adı belirsiz savaşlardan insan parçaları, Moskova’da mafya hesaplaşmaları, trafik kazaları, sonra zamanın en popüler filmlerinde katiller ve vampirler...
Türk kanallarını çeviriyorum: Doğu’dan kanlı haberler, yeterince isyan edilmediği için hâlâ kader olarak algılanan nice insan kayıpları… Kanlı aile faciaları, töre cinayetleri ve namus belaları, aynı trafik kazaları, aynı filmler...
Eh, bugün bir de bayram üstüne üstlük. Kurban bayramı yani. “Kurbanlık haberler” sıçramaz umarım üzerimize… Ekrandan, olmasa da, yanı başımızda bir yerlerden… Bugün katletmek onaylı ya hani!
- Tabii kesersiz! Koyun yerine insan mı kesseydik?
Elbette, kesici beyler! Bileyin bıçaklarınızı! Kanınız bol olsun! Hem neden yalnız alnınıza sürüyorsunuz kanı? Bence bütün yüzünüze gözünüze sürün! Ve mutlaka televizyon ekranlarından kanlı kanlı görünün!
Eski bir televizyon haberi aklıma geliyor yine: (O zamanki) Başbakanımız tam 16 kurban kesmişti! Yaşşaa!.. Herkes toplanmış, zavallı koyun yerde bağlı, gırtlağında bir bıçak, fışkıran kan, alkış fırtınası... Sonra başka yerlerde başka kanlı sevinç gösterileri... Ve hepsini televizyon ekranlarından ayrıntılarıyla iletmek “gazetecilik borcu”! Ve kendini böyle “borçlu” hisseden bir televizyoncu şöyle diyordu:
- Başbakan, kendini kan tutmamasının avantajını iyi kullanıyor!
Kanlı görüntülere böyle bir cümleyle eşlik etmek için insanın ne kadar “akıl küpü” olması gerekir!
Bunları da yaşadık ya biz! Eh, yaşadık ya, ölümlerle yaşamak ne derece “yaşamak” sayılırsa artık…
* * *
En büyük zevklerinizden ve en sevdiğiniz sporlardan biri de avcılıktır mutlaka. Zavallı hayvana haince yaklaşın. Nişan alın. Ve ateş! Yine kan! Vurdunuz, bravo!
İnsanların sevinçleri ve zevkleri hayvanlara pahalıya patlıyor. Gezegeni birlikte paylaştığımız komşularımıza, yani hayvanlara ve bitkilere yapmadığımızı bırakmıyoruz.
Ee, biz daha üstünüz ya! Akıl var bizde, akıl! Asarız da, keseriz de!
* * *
Akıllı insanların televizyon ekranlarındaki kanlı serüvenlerine devam edelim.
Sevinç ve coşku ile geçen kanlı karnavallara bir bakın. Her yıl birçok insan ölür. Ama bir yıl sonraki karnaval daha büyük bir heyecanla beklenir.
Ya Kâbe yollarında çıkan izdihamlarda birbirlerini ezen, ezilen insanlar? Bu da mı kutsal? Bu da mı olağan?
Kanalları çevirmeye devam: O da ne? İki insan birbirini dövüyor. Kafaya, mideye yumruklar. Moraran gözler, patlayan kaşlar, dökülen dişler... Kan, kan, kan... Ve alkışlar!
- Vur oğlum, acıma! İndir onu! Gebert!..
Şimdi yine spor yazarlarımız çıksın da, boks ve benzeri spor dallarının yararlarını anlatsın! Spor insanın potansiyel gücünü realize edermiş, onu geliştirirmiş, falan filan!.. Benim onlardan tek bir ricam: Her yıl bu “yararlı” sporlar sonucu ölenlere ve sakat kalanlara ilişkin istatistik verilerini çıkarsınlar! Zevklerimizin kanlı bedelini görelim!
* * *
Bugün bayram ve elbette, bize düşen iyi bayramlar dilemek okurlara. Ama bizim iyi dileklerimizin başı da sonu da aynı işte: Hayat! Yaşamak yani! Daha iyi, daha özgür, daha insanca, daha uygar!..
Ve şu, ekranlardan üzerimize sıçrayan kanlar var ya! Kaddafi’den Çeçenler’e ve Kürtler’e, cinayetlerden trafik kazalarına ve vampir filmlerine!..
Bir önerim var: Bu “evrensel barış zamanında”, gülerek veya coşkuyla, kaygısız ya da mağrur akıttığımız kanları biriktirip, yeryüzü gazetesine büyük puntolarla kıpkırmızı bir başlık atalım:
“Uygar dünya!”