09 Ekim 2025
Rusya Devlet Başkanı Putin ve ABD Başkanı Trump
ABD Başkanı Trump, Rusya-Ukrayna Savaşı’nı bitirmek için fiilen 11 aydır, resmen yaklaşık 9 aydır çabalıyor. Sonuç başarısız.
Bu sonuçta en önemli etkenlerden biri, Trump ve ekibinin Rusya Devlet Başkanı Putin’i yeterince tanıyamaması ve ona karşı nasıl davranması gerektiğini bilememesi oldu.
Washington yönetimi uzun süre Ukrayna’yı ve lideri Zelenski’yi küçümsedi, ondan çok daha güçlü görünen Rusya ve Putin tarafına yakın durdu.
Bu arada savaşı durdurmak için çeşitli formüller ileri sürdü. En önemlisi “30 günlük koşulsuz ateşkes” önerisiydi. Hem o hem de diğer teklifler Kremlin tarafından reddedildi. Ama bu reddedişler biçimsel olarak hiç de kaba ve keskin değildi. Çoğu kez Trump’a yönelik iltifatlarla, “2022 başlarında Biden yerine Trump olsaydı bu savaş hiç çıkmayabilirdi” türünden narsist Amerikan liderin gururunu okşayan anlamsız varsayımlarla, bazen de çok ince manipülasyon yöntemleriyle birlikte geldi.
Trump genellikle “madem öyle olmuyor o zaman…” diyerek yeni arayışlara girdi, çoğu kez sabretti, sık sık Moskova’ya süre verdi: “İki hafta”, “10-12 gün”, “50 gün…” En son Putin’in kendisini hayal kırıklığına uğrattığını birkaç kez dile getirdikten sonra bir gazetecinin sorusuna cevap verirken “Putin’e güvenip güvenmediğimi bir ay sonra açıklayacağım” dedi.
Bu arada vaktiyle “ABD’ye her gelişinde 60 milyar doları götüren bir tüccar” olmakla suçladığı, şubat ayında Oval Ofis’te kovmaktan beter ettiği Zelenski’ye karşı tavrı kısmen yumuşadı (bunda Ukrayna liderinin “Trump’ın şifrelerini çözmesi” ve onunla konuşurken “övgü dilini kullanması” önemli rol oynadı.)
Putin bu gidişten genel olarak epeyce memnundu. Rusya silahlı kuvvetleri son zamanlarda Ukrayna’da oldukça yavaş ilerliyordu ama Batı yardımlarının azalması (ABD yardımının ise tümüyle kesilmesi), onun “bir gün mutlaka Kiev’i düşüreceği” yolundaki umudunu güçlendiriyordu.
Son haftalarda Trump Ukrayna’ya ilgisini kaybetmişe benziyor. Belki de şimdi daha çok Ortadoğu’yla uğraştığı için seyrek de olsa Rusya yönetimini uyaran demeçlerle yetiniyor.
Ancak bu durağan tabloda hareket yaratan bir gelişmeden söz etmek şart. Ne zaman ki ABD’nin Ukrayna’ya uzun menzilli Tomahawk füzeleri verebileceği konusu tartışılmaya başladı, Putin’in kendinden emin tavrında bir değişme gözlendi. Kremlin’den birkaç kez “Eğer Ukrayna’ya bu füzeler verilirse olumlu bir gelişme içine giren Amerikan-Rus ilişkileri bozulabilir” uyarısı yükseldi.
Trump’ın enteresan dili, bu konuda “Tomahawk verebilirim”, “büyük ihtimalle vereceğim”, “vermeye neredeyse karar vermiş durumdayım” evrimi geçirse de henüz yüzde yüz netleşmedi. En son “bizim vereceğimiz füzeleri Kiev’in nasıl kullanacağını bilmem lazım” dedi.
Çerçeveletip duvara asmayacakları kesin. Elbette Zelenski menzili 2500 km’ye kadar çıkan bu etkili füzeleri Moskova, Petersburg ve Sibirya’nın ırak bölgelerine kadar kullanmayı planlıyor.
Yoğun Rus füze ve İHA saldırılarına karşı, Batı’dan aldığı istihbarat verileriyle birçok Rusya kentinde enerji merkezlerini vurmaya başlayan Ukrayna, birkaç yıl daha sürebilecek savaşa hazırlanıyor. Eğer Tomahawk füzelerini alabilirse savaşın seyrini değiştirebilir.
Füze meselesinin nereye gideceğini göreceğiz. Ama ben bu hamlenin, daha çok Trump’ın “Putin’i korkutma ve masaya oturtma” denemesi olduğu kanısındayım.
Beyaz Saray’da düzenlenen "Ukrayna Zirvesi": Fransa Cumhurbaşkanı Macron, ABD lideri Trump, İtalya Başbakanı Meloni, Almanya Başbakanı Merz ve (arkası dönük olanlar) NATO Genel Sekreteri Rutte, Ukrayna lideri ZelenskiHem Trump’ın hem de Putin’in Ukrayna konusundaki demeçlerinde sık sık Avrupa’yı aşağılayan bir vurgu dikkat çekiyor. Biden yönetiminde “Batı” kavramı, ABD ve Avrupalı devletleri birleştiriyordu. Trump’ın gelişiyle Amerika ile Avrupa’nın arası açıldı. NATO içinde “patron ABD” ile paktın Avrupalı üyeleri arasında artık büyük mesafe var.
Kısa süre önce Rus İHA’larının ve savaş uçaklarının bir dizi Avrupa ülkesinde korku yaratması karşısında Trump hiç ciddi tepki vermedi. Ona yağ çekerek durumu idare eden NATO’nun Genel Sekreteri Rutte de ciddi bir açıklama yapamadı.
NATO’nun olağanüstü görüşme sürecinin başlatılması anlamına gelen “4. madde” bile tartışmalar yarattı (“Durum gerçekten vahim mi, yoksa gereksiz panik mi yapılıyor?”, “Rus İHA’larında bomba yokmuş ki…” vb.) Saldırıya uğrayan üyenin korunması için tüm NATO üyelerinin gerekirse savaşa girmesini öngören “5. madde”nin uygulanması ise oldukça kuşkulu görünüyor.
Söz gelimi, ABD, Rusya’nın saldırısına uğrayan Polonya, Danimarka veya Estonya için savaşa girer mi? Şu anda bu soruya kimse net olarak olumlu cevap veremiyor.
Moskova belki de bunu hissettiğinden dolayı ve bu konuda nabız yoklamak için İHA’larla ve savaş uçaklarıyla Avrupalı ülkeleri test ediyor.
Birçok Avrupa devleti Rusya ile savaş ihtimaline karşı önlemler almaya ve daha fazla silahlanmaya başladı. Sadece Rusya’nın sınırındakiler değil. Örneğin, Almanya savunma konseptini ve ordusunu “birkaç yıl içinde savaşa girilmesi ihtimali” üzerinden değiştiriyor.
“Birkaç yıl” bile uzak bir zaman dilimi değil. Daha yakın zamanda da çatışma çıkabilir. Buna bir de “kazara” savaş kıvılcımı doğabileceği varsayımını eklersek, durum pek parlak görünmüyor.
Aylardır süren “Trump-Putin dansı”, Rusya ile Avrupalı NATO üyeleri arasında savaş çıkması ihtimalini besleyen en önemli faktörlerden biridir.
Böyle bir gelişme Türkiye açısından da ciddi bir tehlikedir. Hiç kimse “Erdoğan ile Putin’in arası iyi, Rusya bize dokunmaz” diye kendini rahatlatmasın. Rus askerî kuvvetleri kısa süre önce Kiev yakınlarındaki Bayraktar fabrikasını tesadüfen vurmadı.
Hakan Aksay kimdir?Hakan Aksay, 1981'de 20 yaşında bir TKP üyesi olarak Sovyetler Birliği'ne gitti. Leningrad Devlet Üniversitesi Gazetecilik Fakültesi'ni bitirdi. Brejnev, Andropov, Çernenko ve Gorbaçov iktidarları döneminde 6 yıllık kıymetli bir SSCB deneyimi kazandı. Doğu Almanya'da 1,5 yılı aşkın gazetecilik yaptıktan sonra TKP'den ayrılarak Türkiye'ye döndü. Bir yıl kadar sonra bağımsız bir gazeteci olarak Moskova'ya gitti ve 20 yıl boyunca (Yeltsin ve Putin dönemlerinde) çeşitli gazete ve TV'lerde muhabirlik ve köşe yazarlığı yaptı. Bu dönemde Türk-Rus ilişkileriyle ilgili çok sayıda proje gerçekleştirdi. Moskova'da '3 Haziran Nâzım Hikmet'i Anma' etkinliklerini başlattı ve 10 yıl boyunca organize etti. Dergi ve internet yayınları yaptı. Rus-Türk Araştırmaları Merkezi'nin kurucu başkanı oldu. 2009'da döndüğü Türkiye'de 11 yılı T24'te olmak üzere çeşitli medya kurumlarında çalıştı; Tele1 ve Artı TV kanallarında programlar hazırlayıp sundu; Gazete Duvar'ın Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı. Türkiye'nin önde gelen Rusya ve eski Sovyet coğrafyası uzmanlarından olan ve "Puşkin madalyası" bulunan Hakan Aksay'ın Türkçe ve Rusça dört kitabı yayımlandı. |
Meksika'dan Irak'a, İngiltere'den Türkiye'ye erkek fantezileri, saldırganlığı ve suçları bize ne anlatıyor?
Rusya'da 21 günde 9 bin 200 kilometre yol yapan Alman, artık eski ve öngörülebilir dünyasının çok sıkıcı geldiğini söylüyor
Çoğu insan konuşurken de fazla özenli değil ama iş yazıya gelince dil bilgisi kuralları tam bir katliama uğrayabiliyor

© Tüm hakları saklıdır.

