28 Aralık 2012

Taraf üzerine 1001. yazı

Taraf üzerine yazı yazmanın kolay olmayacağını biliyordum. Taraf üzerine yazı yazmanın kolay olmayacağını biliyordum. Ama düşündüğümden de zor oldu

Taraf üzerine yazı yazmanın kolay olmayacağını biliyordum.

Ama düşündüğümden de zor oldu.

Neden mi?

O kadar çok şey yazıldı ki bu konuda. Yıllardır. Ve son haftalarda. Şimdiye dek belki 1000 yazı yazılmışken 1001’incinin ne gibi bir yeni kelam edebileceği kuşkulu hale geldi.

Taraf’ı ele alan yazıların çoğu, onu ya “göklere çıkarma” ya da “yerin dibine geçirme” amacı taşıdığından dolayı, bazı okurların övgüsünü, ötekilerinin de sövgüsünü kazanma garantisi vardı. Bense ne alkış ne de yumruk beklentisi içindeki okura yaranabileceğimi şimdiden biliyorum.

Taraf gazetesi, duyguları köpürten bir konu. Son günlerde hem Taraf’la ilgili yazıları, hem de okur yorumlarını dikkatle okudum. Kelimeler farklı farklı! Ama hep duygu, duygu, duygu! Coşku, hayranlık, sevgi, hoşgörüsüzlük, nefret, intikam ve daha bir sürü duygu…

Elbette ben de duygusuz değilim. Hakkında ilk kez yazı yazdığım Taraf, bir dönem çalışıp vedasız ayrıldığım ve sonradan köşe yazılarımı internet sitesinden kazıyarak beni “zaten yoktular” kategorisine uğurlamış bir gazete. Bununla birlikte - Taraf’tan ayrılan birçok arkadaşım gibi - ülke çapında bir meseleyi kişisel izlenimler süzgecine indirgememem gerektiğini bildiğimi sanıyorum.

Taraf, “gazete olmaktan öte” bir konuya dönüştü. Onunla ilgili tartışmanın uçları, demokrasi anlayışının bir dizi hassas bölgesine temas ediyor.

Önce şunu söyleyeyim: Ben hiçbir gazetenin ve gazetecinin piyasadan silinmesi, belini doğrultamaması, ortadan kalkması dileklerini ve hırsını paylaşamam. Taraf’a yönelik eleştiriler getirmek başka şeydir, eleştirileri gemlenemez bir kin sınırına taşımak ve kan davasına dönüştürmek başka şey.

*      *      *

Taraf’ı nasıl değerlendireceğiz? Neye göre yorumlayacağız?

Bir gazete olarak "Taraf" ve "Taraf gazetesinin siyasi mücadeledeki rolü", farklı konular bence. Ayrıca Taraf deyince doğal olarak açık ara öne çıkan “Ahmet Altan fenomeni” de bambaşkadır.

Ben medyanın genel düzeyinin “yerlerde süründüğü” Türkiye’de mesleki standartlara bağlı kalarak kurumsallaşan tek bir başarılı gazetenin bile bulunmadığı kanısındayım. Burada en az iktidar-medya ilişkisi kadar önemli olan faktör, medya kuruluşlarının yönetim tarzıdır, profesyonel ilke ve yaklaşımların olmaması ya da güdük bırakılmasıdır.

Taraf’ın yönetim zaafları konusunda, gazeteye büyük maddi yardım yapmış olan işadamı Mehmet Betil’in hafta başında T24’te yayımlanan söyleşisi ışık tutucuydu.

Gazetenin sahibi Başar Arslan’ın özgürlükleri sınırlayan patron ve iktidar müdahalelerine karşı çare olarak sunduğu ve günümüz Türkiyesi’nde kulağa gerçekten hoş gelen “gazete yönetimine karışmama” tavrının bir eleştirisi de aynı söyleşide bulunabilir.

Diğer taraftan gazetenin kurumsallaşmayı başaramadığı ve görkemli beş yılın ardından bugün tehlikeli bir sarsıntı yaşadığı ortada. Fiilen tek bir otoriteye (Ahmet Altan) dayanan gazete, onun patronla yaşadığı anlaşmazlıklardan kaynaklandığı besbelli olan ve her iki tarafın da (en azından gazetenin geleceği için) iyi organize edemediği, hatta bence hayret uyandıracak kadar acemi ve duygusal davrandığı “meçhul” ayrılık öyküsü sonucunda; Taraf çalışanlarının ve okurlarının şaşkınlık içinde bırakıldığı saydamlıktan uzak bir ortama sürüklendi. Bu toz-duman ortamında istifaya yeltenen bazı gazetecilerin, istifanın ne manaya geldiğini bile anlayamayacakları şartlar oluştu. Yeni yönetimin hâlâ netleşmemesi belirsizlik kaynaklı riskleri artırıyor.

Taraf’ın beş yıllık tarihinin ana kahramanlarından biri olan Başar Arslan’ın birçok açıdan “farklı bir medya patronu” olduğunu teslim etmemiz gerekiyor. Yaşanan mali zorlukları göğüsleyebilmek kolay olmasa gerek. Bununla birlikte madem ciddi bir kurumdan ve patrondan bahsediyoruz, ben Arslan’ın, gazete çalışanlarına mütevazı ücretlerinin ödenmesi gibi temel yükümlülüklerinden biri konusunda, “mümkünse ödememeyi veya az ya da geç ödemeyi maharet sayan Türk patronlarının geleneksel çizgisi”nden çok da uzak olmadığı kuşkusunu taşıyanlardanım.  

Gazetecilik, merkezinde haberin yer aldığı, hem cesaret hem de ilkelilik gerektiren bir meslek. Taraf’ın beş yıllık dinamik geçmişi, çoğu kez “bu kadarı da yazılamaz” denilen haberlerin sayfalara ve oradan da Türkiye gündemine taşındığı cesur adımlarla dolu. Ancak birçok haberde “siyasi amaç” öne çıkarılarak gazetecilik ilkeleri göz ardı edildi, içerik sınanmadan gazeteye aktarıldı, “ses getirmenin heyecanı” ve abartılı bir acelecilik ile birçok suçsuz insanın ve bu arada meslektaşın “kurunun yanında yanan yaş” misali ateşe atılmasında etken olundu. Ve birkaç istisna dışında hâlâ özür dilenmemesi, vicdani yaraları derinleştirdi.

Taraf’ın tarihinde epeyce kuşkulu, etik dışı, tepeden bakan, küçümseyen, saldırgan, kabadayı üslupta manşetler ve anlatımlar yer aldı: “Barışın Başbakanı”, “Erdoğan şövalyece davrandı”, “Bir destek de bizden: Obama’nın tarafındayız!”, “Gazetecilikten tutuklanmadılar” (Ahmet Şık ve Nedim Şener üzerine), “Daha karpuz kesecektik”, “Bu sefer dokandı koçum”, “Zorda olan sensin aslanım”…

Evet, Taraf yöneticileri, zor şartlarda aktif ve gündem belirleyen bir gazete yaratmasını başardı. Yalnız başlarına değil elbette, çok sayıda özverili gazetecinin çabasıyla. Zaman içinde Taraf’tan ayrılan birçok gazeteciyi ve köşe yazarını da onlara dâhil ediyorum. Bunların önemli bir kısmı yöneticilerin kibri, nezaketsizliği ve özensizliği yüzünden gazeteden uzaklaştı. Aralarında Oya BaydarÜmit KıvançNabi YağcıAyşe Hür gibi isimler vardı. Ve “mutfakta” görev yapan nice kahraman… (Şimdi istifa eden Ahmet Altan, Yasemin Çongar ve Neşe Düzel’in yanı sıra Murat Belge de gazetenin kayıpları arasında yerlerini aldı.)    

*      *      *

Doğrusu çoğumuzun yüzünü buruşturarak dile getirdiği kibir, gurur, küstahlık, özgüven gibi kavramlar bazen çok gizemli. Onları “armağan ettiğimiz” kimi insanlar, aynı “kışkırtıcı egonun gücü” ile iktidara, otoritelere, yaygın kurallara ve adaletsizliğe başkaldırıp tabuların devrilmesinde önemli rol oynayabiliyor.

Sevilen veya nefret edilen, hararetle desteklenen veya şiddetle karşı çıkılan, ama asla kayıtsız kalınamayan Ahmet Altan’ın yalnızca siyaset ve gazetecilik anlayışını değil, aynı zamanda üslubunu da büyük ölçüde devralan Taraf, beş yıl gibi kısa bir zaman diliminde ülkenin en çok konuşulan, gündemi en sık etkileyen gazetesi haline geldi. Üstelik sadece 50 bin civarında bir tirajla.

Yukarıda kısaca özetlemeye çalıştığım tüm sorunlarına karşın Taraf, geleneksel iktidar anlayışına, egemen ideolojik kalıplara ve hem “merkez” hem de “yandaş” medyanın yapış yapış entrikalarına karşı defalarca cesur gazetecilik örnekleri sergiledi.

Hatta giderek öyle bir ortam doğdu ki, muhalefet adına ortalarda dolaşan siyasi güçlerin olağanüstü etkisiz ve beceriksiz bir tavır(sızlık)la AKP iktidarının ekmeğine yağ sürdüğü koşullarda - özellikle de Uludere sonrasında geçen son bir yılda - Taraf, hatta yalnızca Altan, bazı çevrelerde neredeyse tek başına “muhalefet partisi” gibi algılanır oldu. (Taraf’ın ve Altan’ın da bazen bu tür algılamaların etkisi altında kalmış olabileceğini tahmin ediyorum.)

Altan’ın ne kadar usta bir yayın yönetmeni olduğunu benim değerlendirmem zor. Ama son derece etkileyici kalemiyle, gündemi basit ve vurucu bir tarzda ortaya koyma becerisiyle, ülkenin en etkili köşe yazarı haline geldiğini düşünüyorum.

Altan’ın gazetecilik üslubunun, epeyce tahrik edici olduğunu söylemeye gerek var mı? Bunda herhalde onun güçlü “yazar duyguları” da önemli rol oynadı. Kim bilir belki de gazetenin yaşadığı kimi zikzaklar, bu duyguların iniş ve çıkışlarının yansımasıydı. 

Kurucusunun ve başyazarının herhalde “yoğun bir duygu birikiminin de etkisiyle” bıraktığı Taraf, bundan sonra hangi doğrultuda ve nasıl değişecek, göreceğiz. İktidara yaklaşarak, “yandaş medya kuvvetleri”nin safına katılarak fazla bir geleceği olamayacağını görmek zor değil. Ama cesur ve ilkeli habercilik, gazeteyi yaşatıp geliştirebilir.

Geçmişin dersleri doğru okunabilirse, Taraf daha kitlesel ve saygın bir gazeteye dönüşebilir. Bu arada umarım sol güçlere yönelik peşinen tepeden bakan ve hoyrat üslubun tehlikeli cazibesinden kendini kurtarabilir.

Son olarak Taraf’a “hızlandırılmış cenaze töreni” hazırlayan çok geniş ve kendi içinde olağanüstü renkli yelpaze içinde, tek bir “tür”e ilişkin iki çift laf etmek geliyor içimden.

Taraf AKP’yi desteklerken ona dost olan, ama gazete iktidara yönelik sert eleştiriler getirmeye başladıktan sonra, her Allah’ın günü Ahmet Altan’a ve öteki yazarlara saldırarak iktidara yaltaklanan bazı “kara kalemler”, şimdi “artık kolu kanadı kırık rakip karşısında alicenap reveranslar yaptıkları” hissiyle şaibeli jestler sergiliyorlar.

Umarım bu cenahın Taraf’ın “bitmekte olduğu” ya da “tehlikesizleştiği” yolundaki öngörüleri doğru çıkmaz.

Yazarın Diğer Yazıları

Cihatçılar Halep’e saldırdı, Rus basını Erdoğan’a ateş püskürdü

Rus Tsargrad sitesinin başlığı: Erdoğan Putin’i kandırdı: Kremlin suskun, Türkiye Cumhurbaşkanı yine ihanet yolunu seçti

Savaşın yayılma eğilimi Türkiye için bir tehdittir

Toprak ve insan hayatı: Ben ikincisini daha çok önemserim, siyasiler ise genellikle toprağı seçer

Hayat ve ölüm üzerine biraz karamsar bir yazı

Almodovar’ın ölümü kabullenmek konusunu işleyen Yandaki Oda filmi ve T24'ün bir haberi

"
"