Taksim... T24 ofisi... Sabahın erken saatleri... Patlama sesleri... Taksim Meydanı'yla ofis arasında kalan binaların gerisinden yükselen duman bulutu...
Operasyon başladı.... Meydan'ı zaptetme müdahalesi... TOMA'lar, akrepler, öbek öbek polisler ilerliyor...
Büyük bir güç gösterisi... Devlet meydana çıktı ve kuvvetini gösteriyor... Tek bir talep yankılanıyor ortalıkta: “Dağılın!”
Herkesin dağılmasını istiyor polis... Meydan'ın boşaltılmasını... Taksim'i saran barikatların ve oradaki bayraklarla pankartların kaldırılmasına ses çıkartılmamasını...
Direnişçiler sloganlarla dağılıyor. Gezi Parkı'ndaki gençler safları sıkıştırıyor. Bazıları gaz bombası sesleriyle uyanmış az önce. Panik duygusu ve direniş kararlılığı iç içe geçiyor.
Meydan'da direnmek isteyenler gazla, suyla, polis kuvvetleriyle püskürtülüyor. Eylemcilerden birinin üzeri alevleniyor bir ara. Polis bu kez su sıkarak onun vücudunda çıkan yangını bastırmayı deniyor.
Metrodan çıkmaya çalışanlar gökyüzü yerine gazla karşılaşıyor; gaz bulutunun arasında bayılan, kaçışan, geri dönmeye çalışan insanlar var...
Anonslar birbirine karışıyor. “Gezi'ye müdahale yok!”, “Yerinizde kalın!”, “Meydan'ı boşaltıyoruz!”...
Patlamalar yoğunlaşıyor. Meydan gaz bulutuna teslim!.. Meydan devletin!..
Görüntüler bazen son derece vahşi ve acımasız! Sanki bir savaş sürüyor! Sanki işgalci düşmanlar def ediliyor alandan!..
Olayı naklen veren televizyon kanallarından sık sık “Gezi parkı'na müdahale edilmeyeceği” duyuruluyor. Medya eskisinden daha hareketli, ama eskisi kadar ürkek...
Bütün bu hengamenin içinde Vali Hüseyin Avni Mutlu “twitter kullanıyor”.
Önce hayırlı sabahlar diliyor. Evet, “hayırlı sabahlar, Sayın Valim”...
Sadece “pankart ve resimleri kaldırmak” amacından söz ediyor. “Gezi Parkı'na, Taksim'e, size asla dokunulmayacak” diyor.
Taksim'e dokunuluyor. He de epeyce dokunuluyor. Gezi Parkı'na müdahale yok şimdilik. Yani “fiziksel müdahale” yok. Ama “psikolojik müdahale” tüm heybetiyle Gezi'nin üzerinde.
Vali, “dünya kamuoyunda itibarımızı sarsan görüntüler”e son vermekten bahsediyor.
Aynı Vali, aynı twitter'dan önceki gün şunları yazıyordu:
“Gezi parkında kuş sesleri, ıhlamur kokusu ve arı vızıltısıyla huzurlu bir sabah varmış doğru mu? Aranızda olmak isterdim”...
"Yaşanan olaylar içinde zaman zaman görülen ferdi hata ve aşırılıklar özür dilemeyi gerektirir. Bir gönül için bin özür dilerim”...
Şu anda gaz bombaları patlamaya devam ediyor Taksim'de. Vali yok gençlerin arasında. Ihlamur kokusu da yok. Vızıldayan arı falan da kalmadı artık burada. Yoğun bir gaz tabakası ve kokusu var. Ve patlamalar...
Oysa görüşme sürecine aralanmıştı kapılar. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın “Gezi çocularını dinlemek lazım, onlara can kurban” dediği haberleri bile çıkmıştı ortaya. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, yarın görüşmelerin başlayacağını duyurmuştu. Kimle, ne, nasıl görüşülecek; bu belli olmamıştı ve tartışmalar sürüyordu gerçi; ama “süreç” başlamıştı. Görüşme ve uzlaşma ihtimali doğmuştu.
Elbette görüşmelerin, uzlaşmanın olmayacağını kesinlikle iddia edemeyiz şu gaz dumanı ve patlamalar altında bile. Ama zor. Bu sabah operasyon öncesi olduğundan daha zor artık. Direnişçilerin, kendi önünde ve çevresinde böylesine bir güç gösterisi yapan devletle, “korkunun gölgesinde” el sıkışması eskisinden daha zor şimdi.
Neden böyle bir müdahaleye görüşmeler öncesinde gerek duyuldu?
Neden önce gençlerle, Gezi direnişçileriyle bir araya gelinip daha sonra “Meydan'ın temizlenmesi” görevi gündeme alınmadı?
Neden önce sindirme, korkutma ve “biz zaten istediğimizi yaparız; bizimle – bizim şartlarımızda – anlaşsanız hakkınızda iyi olur!” mesajı verildi?
Nerede AKP'de şiddet ve nefret söyleminden rahatsız olanların “olayların yumuşamayla bitirilmesi” isteği?..
Nerede devletin “uygar ve olgun tavrıyla” çevrecilerle anlaşma isteği?..
Nerede toplumsal barış?..
Ihlamur ağaçları, arı vızıltısı, huzurlu sabahlar nerede?..
Ve nerede “bir gönül için dilenen bin özür”?..
Patlama sesleri sürüyor...
11 haziran 2013. Hâlâ sabah saatleri. Hâlâ Taksim. Ve T24 ofisi. Gaz kokusu ofisimize daldı. Her yere yayıldı devletin gazlı ve biberli gücü. Ara verelim yazmaya.
Ama devam edeceğiz. Yaşadıkça, gördükçe, hissettikçe yazmaya devam edeceğiz.