10 Mayıs 2025

Savaşın 80. yıldönümünde herkes samimi bir cevap versin: Yetmedi mi?

Kibirli insanlık, savaşları yasaklayacak zihinsel, ahlaki ve hukuki gücü hiçbir zaman bulamadı

Hafıza insanın en büyük sermayesidir.

İyi ve kötü bir sermayedir bu.

Galiba çoğu kez kötü… Hüzün, acı, pişmanlık dolu…

(Bazen kötü şeyler gibi iyi olanlar da yıllar sonra insana acı verir. En azından geçmişte kaldığı ve ulaşılamaz olduğu için.)

Savaş, toplumların ve insanlığın hafızasındaki en korkunç birikimdir.

Tarihin sürekli kanayan yarasıdır savaşlar. İlk çağlardan bu yana milyarlarca insanın canını almıştır.

Ve o hafıza (hani az önce “insanın en büyük sermayesidir” dediğim) nedense hiç işe yaramaz, biliyor musunuz…

Aklıyla kendini peşinen diğer canlılardan çok yukarı koyan kibirli insanlık, savaş konusundan gerekli sonucu çıkarmaya vakit bulamamıştır bugüne kadar.

Savaşları yasaklayacak zihinsel, ahlaki ve hukuki gücü hiçbir zaman bulamamıştır.

Güçlü olan her zaman istediğini alacaktır, o gücü elinde tutan küçük bir grubun tatmin olması için milyonların ölmesi gerekse bile.

* * *

Dün İkinci Dünya Savaşı’nın, Rusya’ya göre Büyük Anayurt Savaşı’nın bitişinin 80. yıldönümüydü.

Zafer Bayramı… Ruslar için en önemli bayramlardan biri, belki birincisi…

Ruslar dedim, eskiden olsa Sovyetler derdim. Ama 15 eski Sovyet cumhuriyetinin her biri ayrı havada şimdi.

Savaşta 100’ü aşkın halktan insanlar omuz omuza çarpıştı, yaralandı, öldü. Ama galiba bayram büyük ölçüde Rusya’ya kaldı bugün.

Rusya Federasyonu’nda ve “dış temsilciliklerde” çeşitli faaliyetler düzenlendi.

İstanbul’daki etkinliklerden biri de RF Başkonsolosluğu tarafından 5-6 Mayıs’ta AKM’de organize edilen tarihi Sovyet filmleri gösterimiydi.

Rusya’da defalarca gördüğüm iki değerli filmi yıllar sonra tekrar izledim. Leylekler Uçarken (1957) ve Bir İnsanın Kaderi (1959).

İlkinde en sevdiğim Sovyet/Rus aktörlerden Aleksey Batalov, ikincisi 90’lı yılların başında evinde ziyaret ettiğim ünlü oyuncu ve yönetmen Sergey Bondarçuk baş roldeydi.

Tam bir sinema şöleniydi; bu açıdan keyifle ama konusu açısından hüzünle izledim filmleri.

Konu savaştı, İkinci Dünya Savaşı…

Filmler, savaşın insanların hayatını ve bu arada aşkları nasıl paramparça ettiğini anlatıyordu.

Leylekler Uçarken filminden bir kare

* * *

Filmler bittiğinde salonda hem keder hem de bazılarının alkışlarla dile getirdiği coşku ve hayranlık hakimdi.

Son iki duygu çoğunlukla “yurtseverlik” olarak da ifade ediliyor.

Konu biraz karışık ama anlatmayı deneyeyim.

84 yıl önce Hitler Almanya’sı Sovyetler Birliği’ne saldırdı ve milyonlarca insan vatanını savunmak için savaşmaya başladı.

Şu sıralarda “dünyanın patronu” geçinen Trump bilip öğrenmeden “İkinci Dünya Savaşı’nı ABD kazandı” diyor demesine ama…

Bu savaşta Sovyetler Birliği’nden 27 milyon insan kurban oldu. (Çeşitli verilere göre Çin 15-20 milyon, Almanya 7-8 milyon, Polonya 6 milyon, Endonezya 4 milyon, Hindistan 3 milyon, Japonya 2,5 milyon civarında yurttaşını kaybetti. ABD ise 400 bin kişi…)

(Lider Stalin’in bütün iktidar yıllarında ve özellikle de savaş öncesinde uyguladığı iç ve dış politika üzerine çok şey söylenebilir ama oraya girmiyorum şimdi.)

SSCB ve müttefikleri savaşı kazandı.

Sovyetler ülkelerine saldıranları büyük fedakârlık ve azimle yenmeyi başardı.

Kremlin ve onun yaklaşımını benimseyen pek çok Rus, 80 yıl öncesiyle bugünün Ukrayna Savaşı arasında paralellik kurmaya çalışıyor ama bu kolay bir iş değil.

80 yıl önce omuz omuza savaşan Rusların ve Ukraynalıların bugün birbirine düşman olması çok karmaşık bir yoldan geçti. Her iki ülke iktidarlarının ve Batı’nın sorumlulukları az değil.

Neredeyse 39 aydır herkes yoruldu bu kan gölünden. Ve bu felaketi durdurmak için ABD’den Türkiye’ye kadar çok sayıda devlet çaba harcıyor.

Ne var ki sahada yavaş da olsa ilerleyerek üstünlüğünü perçinlemeyi amaçlayan Rusya yönetimi ateşkese yanaşmıyor. Bu arada her gün yüzlerce insan ölmeye devam ediyor.

* * *

Her iki film biterken de içimde sadece 80-84 yıl öncesiyle değil, aynı zamanda ve özellikle bugünle ilgili bir yara kanıyordu.

Neden hâlâ sürüyor savaşlar?

Yıl 2025…

Bilim ve teknoloji dev adımlar atıyor… İnsan ömrü eskisine göre epeyce uzadı…

Ama zorbalıkla insan ömrünü kısaltmak için başlatılan ve sürdürülen savaşlar durmuyor. Tersine son yıllarda giderek artıyor.

Dünyada “savunma” (ne savunması, çoğu kez saldırı) amaçlı silahlanma rekorlar kırıyor (2024’te gezegenimizin “silahlanma bütçesi” 3 trilyon dolara yaklaştı). Açlık, evsizlik, eğitimsizlik, yoksulluk diz boyu iken…

Fatura bütün dünyaya çıkıyor. Ama en çok halklara, yoksullara, gençlere, çocuklara…

Ve bu arada sıradan insanların hayatı tersyüz oluyor.

Ne iş planları kalıyor, ne seyahat, ne kültür, ne spor, ne çocuklarla vakit geçirme, ne aşk…

Savaş tamtamları çalınca her şey bitiyor, vahşet başlıyor.

Tıpkı Leylekler Uçarken ve Bir İnsanın Kaderi filmlerinde olduğu gibi…

Ne zaman bitecek bu rezillik?

Ne zaman savaşların kesin olarak yasaklandığı, önlendiği, savaş girişimlerinin ilk adımda son derece kararlı önlemlerle engellendiği bir dünyada yaşayacağız?

Hakan Aksay kimdir?

Hakan Aksay, 1981'de 20 yaşında bir TKP üyesi olarak Sovyetler Birliği'ne gitti. Leningrad Devlet Üniversitesi Gazetecilik Fakültesi'ni bitirdi. Brejnev, Andropov, Çernenko ve Gorbaçov iktidarları döneminde 6 yıllık kıymetli bir SSCB deneyimi kazandı.

Doğu Almanya'da 1,5 yılı aşkın gazetecilik yaptıktan sonra TKP'den ayrılarak Türkiye'ye döndü. Bir yıl kadar sonra bağımsız bir gazeteci olarak Moskova'ya gitti ve 20 yıl boyunca (Yeltsin ve Putin dönemlerinde) çeşitli gazete ve TV'lerde muhabirlik ve köşe yazarlığı yaptı.

Bu dönemde Türk-Rus ilişkileriyle ilgili çok sayıda proje gerçekleştirdi. Moskova'da '3 Haziran Nâzım Hikmet'i Anma' etkinliklerini başlattı ve 10 yıl boyunca organize etti. Dergi ve internet yayınları yaptı. Rus-Türk Araştırmaları Merkezi'nin kurucu başkanı oldu.

2009'da döndüğü Türkiye'de 11 yılı T24'te olmak üzere çeşitli medya kurumlarında çalıştı; Tele1 ve Artı TV kanallarında programlar hazırlayıp sundu; Gazete Duvar'ın Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı. Türkiye'nin önde gelen Rusya ve eski Sovyet coğrafyası uzmanlarından olan ve "Puşkin madalyası" bulunan Hakan Aksay'ın Türkçe ve Rusça dört kitabı yayımlandı.

 

Yazarın Diğer Yazıları

İstanbul zirvesi: Tarihî bir adım mı atıldı, dağ fare mi doğurdu?

Kremlin hem kuvvet kullanarak zafere ulaşmak, hem de uluslararası alanda meşruiyet kazanmak istiyor

Putin’in İstanbul görüşmeleri önerisi ile İmamoğlu davasının ilgisi ne?

İç politikada ve ekonomide sıkışan Erdoğan açısından Rusya-Ukrayna görüşmelerinin yeniden Türkiye'de yapılması büyük bir rahatlama fırsatı

Biz özür dilemeyiz, en fazla sözlerimiz “maksadını aşar”

Bizde özür kelimeleri, küfürden daha seyrek dile getirilir, zaten aslında biz özür dilememizi gerektirecek hata falan yapmayız

"
"