12 Nisan 2015

Rus salatasından Samanyolu kebaba, antikomünizmden antiparalelciliğe

Biz Türkler 'siyaset yapmak' adına hızımızı alamayıp mutfağa, tencere ve tavalara bile dalmakta ustayız

Seçimlerde...

Hayır, bugün siyaset yazmayacağım.

7 Haziran’da seçilecek yeni Meclis...

Yok yok, bugün pazar ve sıkıcı bir konuya girmeyeceğim.

Ama yeni dönemde milletvekillerinin...

... daha akıllı ve eğitimli olmalarını diliyorum.

Çünkü Türkiye’de siyasi mücadeleler tarihi, büyük ölçüde cahillik, aptallık, yalanlar ve her yere çekilmeye elverişli semboller üzerinden yürütülmüştür.

Siyasetler ve fikirler geri planda kalmıştır.

Neyse, dedim ya, bugün “pazar yazısı” yazacağım.

Siyaset yoook!..

 

*    *    *

 

Mutfak konusundan başlayalım, mesela.

Geçenlerde öğrendim ki, “Samanyolu kebap” diye bir yemek çeşidi varmış.

Çökertme kebabı gibi bir şeymiş.

İçine kuşbaşı et, yoğurt, sarımsak, üstüne de patates falan konurmuş.

Bu kebap yasaklanmış!

Yok, tabii ki siyasete girmeyeceğim bugün.

Ama 7 Haziran’daki seçimlerle yenilenecek olan TBMM’de giderayak bu kebap “sakıncalı” bulunmuş.

Sorunu gündeme getiren “şahıs” (AKP Sinop milletvekili Mehmet Ersoy), üniversite mezunu, yurtdışında yaşamış, yabancı dili var, bir sürü yerde kaymakamlık ve valilik falan yapmış.

Sonra tutmuş bir kebabın “paralelci” olmasından kuşkulanmış.

Hani adı Samanyolu ya!..

Gök biliminde bir kavramdır deseler de, külyutmaz eski Yalova Valisi gözünün yaşına bakmamış.

Ve “Samanyolu” Meclis mutfağından kovulmuş.

Dedikodulara göre “Kandil kebabı”nın kaderi de seçim sonrasında ele alınacakmış.

 

*    *    *

 

Olur mu öyle şey demeyin.

Olur ve olmuş(tur) zaten daha önce de.

Gençler bilmeyebilir, bilenler de unutmuş olabilir, ama tarihimizde bir “Rus salatası” meselemiz vardır.

Rus salatası çok lezzetli ve çok eskidir.

1860’larda Moskova’da Ermitaj Restoranı’nı işleten Lucien Olivier adlı Fransız yurttaşının buluşu olan bu salata, “Olivier” veya “Rus salatası” adıyla bütün dünyaya yayıldı.

1917 Bolşevik Devrimi’nden sonra Türkiye’ye kaçan Ruslar, salatayı Türk mutfağına taşıdılar.

Her şey kendi tadında gelişip giderken “soğuk savaş” rüzgârlarının ayazında kafayı üşüten siyasetçiler, Rus salatasını yasaklamayı düşündüler, ama midelerine ihanet edemediklerinden bunu yapamadılar.

Kurnaz bir hamleyle adını “Amerikan salatası” olarak değiştirdiler.

Salataya gerçek adıyla hitap edip Rus diyenlerin gözaltına alındıkları ve onu satan bakkalların “hassas milliyetçi gençler” tarafından “ikna amacıyla” dövüldükleri anlatılır.

Çok eski hikâye deyip geçmeyin. Konu defalarca gündeme geldi.

En son 2003 Sonbaharı’nda TBMM restoranında “bazı milletvekillerinin tepkisi üzerine” Rus salatasının adı bir daha değiştirilmişti.

ABD’yle ilişkilerimiz iyice bozulur ve Putin’in önerdiği Türk Akımı Projesi de gerçekleşirse, bir gün bu konuyu bizzat Erdoğan seslendirerek Rus salatasının iade-i itibarını gündeme getirecektir diye düşünüyorum.

 

*    *    *

 

Biz Türkler “siyaset yapmak” adına hızımızı alamayıp mutfağa, tencere ve tavalara  bile dalmakta ustayız.

Dün antikomünizm adına salatanın adını çarpıtanlar, bugün işi kebapta “paralel yapı”nın izini aramaya kadar vardırıyorlar.

Gıda maddeleriyle ilgili olarak Guinness rekorlar kitabında “öküz altında buzağı arama” bölümü olsaydı, rekoru kim kırardı sizce?..

Ben ilk iki sırayı Türkiye ve Rusya’nın alabileceğini düşünüyorum.

Ruslar’ın da yiyecek ve içecekleri “siyasileştirmede” uzman olduklarına çok sayıda örnek var.

Gürcülerle savaşırken Gürcü şarabı ve maden suyu, Moldova ile ilişkiler gerginleşince Moldova şarabı ve meyveleri Rusya’da “sağlığa zararlı” ilan edildi.

Litvanya ile sorun çıkınca o ülkeden alınan peynirde “sakıncalı maddeler” saptayan Rus yetkililer, Belarus’a söz geçiremeyince oradan alınan  süt ürünlerinin besin değerlerini “düşük” bulduklarını açıklamışlardı.

Şimdilerde McDonald’s’ın zararları üzerine sıkça konuşuluyor. Haydi hayırlısı!

 

*    *    *

 

“Yemek” ile ilgili biraz pis bir fıkra ile bitirelim.

Bir Rus ve bir Amerikalı öldükten sonra cehenneme giderler.

Girişte yol ikiye ayrılır: Amerikan ve Rus cehennemleri.

Aralarındaki farkı sorarlar:

“Amerikan cehenneminde günde bir kova pislik yedikten sonra serbest kalırsınız. Rus cehenneminde ise iki kova.”

Amerikalı hemen kendi cehennemine yönelir. Rus ise öteki tarafta da milliyetçidir ve iki kova yemeyi göze alır.

Bir hafta sonra sınırda karşılaşırlar.

Amerikalı günde bir kova pislik yediğini, sonra boş gezdiğini anlatır.

Rus ise yakınır:

“Burası da aynen Rusya gibi düzensiz. Ya pislik getiren kamyonlar bozulur, ya kova yetmez. Bir halt yediğimiz yok!”

@AksayHakan

Yazarın Diğer Yazıları

Cihatçılar Halep’e saldırdı, Rus basını Erdoğan’a ateş püskürdü

Rus Tsargrad sitesinin başlığı: Erdoğan Putin’i kandırdı: Kremlin suskun, Türkiye Cumhurbaşkanı yine ihanet yolunu seçti

Savaşın yayılma eğilimi Türkiye için bir tehdittir

Toprak ve insan hayatı: Ben ikincisini daha çok önemserim, siyasiler ise genellikle toprağı seçer

Hayat ve ölüm üzerine biraz karamsar bir yazı

Almodovar’ın ölümü kabullenmek konusunu işleyen Yandaki Oda filmi ve T24'ün bir haberi

"
"