Epeyce bir zamandır “hayırlı cumalar” diye başladığımız günlerimizi Arka Sokaklar’ın maceralarıyla “taçlandırıyoruz”.
Öyle yabana atmayın, 10 yıldır sürüyor bu dizi.
Ve bazen dizide bir komiserin başına gelenler, halkımıza birkaç haftalık konuşma konusu, medyamıza da daimi haber olabiliyor.
En son örnek, dizinin en sevilen kahramanlarından Hüsnü Komiser’in ölümcül yaralar almasıydı.
Allahtan 400. bölümün 90. dakikasında gözlerini açtı da milletçe huzura erdik.
Hüsnü Komiser dizide iyi yürekli, uysal, dar gelirli ama gönlü zengin bir aile babasını temsil ediyor. Bu açıdan onun varlığı çok önemli.
Bir de Mesut Komiser var.
Onun da hayranları çok fazla.
Ama o hem görünüş hem de tavır olarak Hüsnü gibi değil pek.
Sinirli, derbeder, isyankâr biri.
Bazen de oldukça acımasız.
Ama yüreği tertemiz tabii, içinde bir kötülük yok.
Yok, yok elbette ama...
Bazen “kötü adamlar”a karşı öyle bir şiddet yanlısı oluyor ki bu arkadaş...
Kimse onu tutamıyor.
Ne çalışma arkadaşları, ne ona tek söz geçirebilen kişi olan şefi Rıza Baba, ne de bunca zamandır dizide oynamasına karşın hâlâ rolüne alışamamış bir “misafir oyuncu” havasındaki Arif Müdür!..
Hatta onlar da Mesut’un şiddet kullanmasından çoğunlukla memnun gibiler.
Sanırım böyle zamanlarda Mesut Komiser milyonlarca seyirci ile çok özel bir bağ kuruyor.
“Kötü insanlar”a güzellikle laf anlatmanın kolay olmadığını, bazen pek istemesek de (istemiyor muyuz sahiden?) karşındakinin ağzını burnunu dağıtmanın oldukça sonuç alıcı bir yöntem olduğunu hissediyor, Mesut’un bileğine kuvvet diliyoruz.
Özellikle Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığı’na bağlı Emniyet Müdürlüğü’nün sorgu odasında Mesut’un “Kapatın lan kamerayı!” dediği anlarda adrenalinimiz iyice yükseliyor.
Mesut Komiser önce “güzellikle” soruyor, suç şebekesinin ortaya çıkarılması için kötü adama son bir şans veriyor.
Ama adam kötü işte!
Hem de aptal!..
Başına neler geleceğini bilmiyor.
Dizinin önceki bölümlerinde Mesut Komiser’in sorguda neler yapabildiğini de pek izlememiş anlaşılan.
Konuşmuyor.
“Susma hakkı”nı kullanıyor.
Bazen de ukalalık yapıyor: “Avukatımla görüşmek istiyorum.”
Konuşmazsın ha!
Susarsın demek!
Bir de öyle avukatım, haklarım, hukukum falan!
Ne demek laaannn!!!
Ve Mesut kendini kaybedip girişiyor.
Biz evimizde rahat koltuklarımızdan yavaş yavaş öne doğru eğilip adam sopalamanın ne kadar zevk veren bir eylem olduğunu bir kez daha keşfediyoruz.
Kendimizi Mesut’un yerine koyuyoruz.
Bir kafa, bir sağ kroşe, bir de sol aparkat!
Yaşşa beee!
Eline sağlık!
“Demek avukatımla görüşmek istiyorum” haa!..
Mesut’un kendine özgü bir “dayak literatürü” de var.
Mesela, adam dövmenin “sevimli” ifadesi “odun vermek.”
Mesut Komiser hayranları o kanlı sahnelerde tüm varlıklarıyla destekledikleri şiddeti böyle yüreklendiriyor:
“Ver odunu! Ver odunu!”
Elbette Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir.
Ve Arka Sokaklar da sonuç olarak bir dizi filmdir.
Yani şimdi orada Mesut şiddet kullanıyor diye, ülkemizde polislerin şiddete eğilimli olduğunu düşünmek falan sadece kötü niyetten ibarettir.
Efendim, “özendirme” mi dediniz?
Hımm...
Filmlerde “özendirme unsuru” olmasın diye ufacık sigara sahnelerinde bile bir yığın buzlama yapan (ve bence asıl böyle - normalde pek dikkat etmeyeceğimiz - sigara konusunu gözümüze sokan) RTÜK ve benzeri yasaksever kurumlar Mesut’a hiç karışmıyor.
AB ile müzakerelerde de şimdilik ana caddelerde dolaştığımızdan, Arka Sokaklar Avrupalılara çok uzak...
Eh, doğrusu bizim seyirci de pek memnun.
Şikâyetçi olan yok.
Malum, memleketimizin ortamı da fazlasıyla uygun.
Kavga, dövüş, tehdit, hakaret, mahkeme, saldırı, gaz, silah, bomba...
Ve işte hepimiz görüyoruz ki, insanlar genellikle “güzellikle” yola gelmiyor.
Mecbureeen:
Vereceksin odunu!
Başka ne denir ki!
Allah bize her zaman Mesut Komiser gibi emniyetçiler ve yöneticiler nasip etsin.