- Yine bilgisayarının başına oturup gömüldün mü internetine?
- Ben internette olmasaydım, sen benimle nasıl konuşabilirdin ki?
- Buluşup bir kahve içebilirdik…
- Geçen hafta buluştuk ya! Hem kahveyi dert etme. Benim önümde kahve var, sen de kendine yap. Al sana aynı muhabbet. İstersen görüntülü bağlanalım…
- İstemem. Bir kez bana, on kez bilgisayarındaki başka şeylere bakmana dayanamıyorum.
- Görüştüğümüzde de elimdeki telefona karışıyorsun…
- Evet, bazen telefonundaki mesajlara ve sitelere bakmaktan benimle sohbet edemiyorsun ki!
- Bunlar artık normal şeyler! Bir türlü alışamadın.
- Normal olan yüz yüze sohbetlerin azalması, dostlukların giderek sanallaşması mı?
- Normal olan, teknolojinin hayatımızı değiştirmesi.
- Ve bazı kolaylıklar karşılığında bizi sıcak insanî duygulardan uzaklaştırması…
- Hiç de değil. Mesela, internet, içinde bir yığın bilgi barındıran koskoca bir ağdır. Sonuçta bir araçtır. Her şey, o aracı kullanan insana bağlıdır.
- İşte konu da bu ya! Araç, giderek insana, onun hayatına hâkim oluyor. Her şeyin internette bulunduğu bir dünyada yaşadığını sanmaya başlıyorsun.
- Ama gerçekten de internette her şey bulunuyor: Siyaset, spor, magazin, sağlık haberleri… Filmler de var, kitaplar da… Alışveriş imkânları da. Dahası internetten ekmek paranı kazanman bile mümkün. Ve karşı cinsle tanışman da…
- Bilmez miyim? Sanal sekse kadar gidersin…
- İsteyen onu da yapar, kime ne! Üstelik AIDS falan da olmazsın.
- Aşkı unutmuyorsun değil mi?
- Hayır, unutmuyorum. Sen herkesin internetten sadece gevezelik ettiğini veya seks arkadaşı aradığını düşünüyor olabilirsin. Ama burada derin aşklar yaşayanlar da var.
- Sanal derinlik?..
- Neden olmasın? Ama isteyen internette tanıştığı kişilerle gerçek hayatta görüşüp dost veya sevgili de olabiliyor.
- Bunun çok küçük bir azınlık olduğunu sen de biliyorsun, değil mi?
- Gerçek hayattaki dostlukların ve aşkların artık çok seyreldiğini de sen biliyorsun herhalde?
- Ama dediğin gibi, o “gerçek hayat” yine de; bilgisayar üzerinden ulaşılan bir hayal, illüzyon, yanılsama değil.
- Aslında hayatta her şey biraz yanılsama sayılır, değil mi?..
- Farklı şeylerden söz ediyoruz. İnternet sandığın gibi insanları yakınlaştırmıyor. O sadece yalnızlıkların birikmiş hali. Sözde herkes bir arada, ama aslında herkes yalnız. İlişki kurulduğu yanılsaması, dostluk yanılsaması, hayat yanılsaması ile yaşıyorsunuz…
- Aynı şeyler gerçek hayatta da var.
- Pekâlâ. Senin her bir sosyal sitede kim bilir kaç yüz “arkadaş”ın var. Artı, Skype, MSN gibi modern iletişim hatların. Ama odada yapayalnızsın, sadece karşında soğuk bir bilgisayar var. Şimdi başına bir felaket gelse, hastalansan, yaralansan, sanal dünyandan yardım alabilir misin?
- Bak, günlerini internette geçiren insanların bir kısmı gerçekten yapayalnız; ama bazılarının yanında anne ve babası, kardeşleri, eşi var; ama onlar da yalnız; en yakınlarında olanlarla bağları çoktan kopmuş durumda…
- Bütün zamanlarını internette geçirenlerin daha çok iletişim sorunu ve geçimsizlik yaşadığı, eşlerinden daha çok boşandığı istatistiklerle kanıtlanmış…
- Yumurta-tavuk oyunu oynamayalım şimdi. Günümüz dünyasında insan çok yalnız. Kimseye sesini duyuramıyor. Kimseden beklediği yardımı alamıyor. “Öteki insan” başkalarının sorunlarını dinlemek istemiyor. Herkes yakınlık ve dostluk tiyatrosu sahneliyor. Ama kimse içten değil. Yalnızlık insanı bunalımlara, krizlere, ölümlere sürüklüyor. Bu noktada internet kimine göre sorun çözücü, kimine göre ise hiç yoktan meşgale sayılan bir araç. Üstelik ekonomik ve kolay.
- Kolay olduğunu bilmez miyim? Alışık olduğun ev ortamında, pijamalarınla ve saçlarını taramadan bilgisayar başına oturabilirsin. Hatta sanal dostlarınla konuşurken burnunu karıştırabilirsin…
- Sen alay et daha! Ben sana günümüzde insanlığın en önemli sorunlarından birinden söz ediyorum. Yalnızlıktan! Bu, dünyada kaç kişinin sorunudur dersin? Milyonların? Belki yüz milyonların?..
- Yalnızlık bu kadar kötü bir şey mi gerçekten? Neden insanlar yalnızlıktan korkuyor? Kişiliğin gelişmesi için, önemli kararların, yaratıcı çözümlerin üretilebilmesi için yalnızlık gerekmiyor mu? Ayrıca boş zaman denilen kavram açısından da yalnızlık gerekli değil mi? Mesela, yabancı dil öğrenmek, gitar çalmaya çalışmak için ihtiyaç değil mi? Yalnız olan mutlaka canı sıkılan kişi midir? Yalnızlık bir ceza mıdır illa ki?
- Aynı zamanda yalnızlık, insanların çoğu için çilelerin en büyüğüdür. İster bizim ülkemizde, ister Afrika’nın veya Amerika’nın herhangi bir yerinde… İnsanların çoğu, sözüm ona uygarlık merkezi olan kentlerde, kendine benzeyen bir sürü insanla birlikte, karınca yuvası gibi yerlerde yaşıyor. Böyle bir ortamda yalnızlık olur mu hiç, deme! Asıl her tarafın insanla dolu olduğu ortamlarda yalnızlık büyük bir sorun haline geliyor.
- Galiba iki tür yalnızlık var: Biri, izole olmuşluk, terk edilmişlik, unutulmuşluk hissiyle ilgili olan. Öteki kendi başına kalma, özgürleşme, kafa dinleme fırsatı veren…
- Yalnızlık daha çok bir fobi bence. Bilimsel teknolojik fırsatlar, kolaylaşan yaşam, daha bilgili ve gelişkin insanlar, yükselen hayat kalitesi; bunlar tamam. Ama insanlar arasındaki ilişki giderek azalıyor, mesafeler artıyor. Akrabalık ve arkadaşlık bağlarından iş ortamına ve okullara kadar… Yalnızlaşan insanlar çoğu kez spora, politikaya, show dünyasına sığınarak kendini kurtarmaya ve mutluluk oyunu oynamaya çabalıyor. Onlara kıyasla, internet çok daha yararlı bir düzlem…
- Bağımlısı olduğunda uyuşturucu ve alkolden farkı yok ama. Mesela bugün kaç saattir internettesin?
- Saate bakmadım. Zaten internette zaman çabuk geçiyor, bilirsin.
- Orada geçen saatler, biraz da gerçek hayattan kaybettiklerindir. Senin daha gözlerini açmadan ve yüzünü yıkamadan bilgisayarını açtığını biliyorum. E-mail ve Facebook mesajlarına bakmadan en fazla birkaç dakika sakin kalabildiğini de. Ayrıca durmadan gözlerinin kuruduğundan, uykusuzluktan, sırt ve eklem ağrılarından bahseden de ben değilim...
- Abartma sayın doktor! Şimdi de Çinli bilim adamlarının fazla internet kullanımından beynin yüzde 10-20’sinin hasara uğradığını saptadığını söyleyeceksen, zahmet etme, onu okudum. Ben dünyanın en büyük buluşu ve kolaylığı saydığım internetten yararlanıyorum sadece. Bu, hayatı ıskalamak veya bağımlılık demek değil.
- İstersen bir deney yapalım. Bir gününü internetsiz, telefonsuz geçirmeyi dene. Sanallıktan uzak dünyada bir eksiklik hissi, merak, hatta kaygı ve tedirginlikle yaşamaz mısın, sinirli ve agresif olmaz mısın, görelim.
- Sen bu deneylerle uğraşırken internet her yere yayılıyor, hızlanıyor, wi-fi bütün mekanlara giriyor. Ne dersen de, internetin bu kadar yaygınlaşmasının temelinde, insanlara kendi duygu ve düşüncelerini özgürce ortaya koyabilecekleri bir ortam sağlaması yatar. İşin kilit noktası, “kendini ifade etme ihtiyacı”dır. Benzer görüşlere sahip insanlarla tanışma ve yazışma imkânıdır. Ve sandığın gibi internet, zaman kaybı değil, tersine zaman ekonomisidir. Birçok kolaylık sağlar.
- Bu kolaylıklardan biri de benim gibi seni rahatsız edenlere veya hayal kırıklığına uğratanlara karşı kullanılabilecek çok basit bir yöntemdir, değil mi? Sağ üst köşedeki “delete” tuşuna bas ve yok et o kişiyi!
- Neden olmasın! Hayatına sahip çıkman daha kolay işte.
- Hayatına değil, bağımlısı olduğun sanal dünyaya… Giderek esiri olduğun yalnızlığa…
- Sence internet olmasaydı daha mı mutlu olacaktık? Dört duvar arasında kalacağıma internette dolaşmam daha iyi değil mi?