08 Mart 2015

Kadınlar Günü'nde Erdoğan için üç kısa hikâye

Kadınları 'erkeklere emanet' gören bir kişi olduğunuzdan dolayı hiç beğenmeyebilirsiniz bu hikâyeleri...

Sayın Cumhurbaşkanı,

Biliyorum ki siz kadının erkekle eşit olabileceğini asla kabul etmiyorsunuz. Eşitliği ve kadın haklarını savunanlara çok kızıyorsunuz.

Her konuda olduğu gibi, kadına saygı konusunda da en doğrusunun kendi yaklaşımınız olduğunu düşünüyorsunuz. Daha kolayınıza ve hoşunuza giden, "anneye hürmet" üzerinden görüş bildirmek. Ve dinî, muhafazakâr değerlere uygun görünen açıklamalarla seçmeninizi etkilemeye çalışmak.

Bugün 8 Mart. Belki "Batı kaynaklı" olmasından ve muhaliflerinizin bu tarihe büyük önem vermesinden dolayı, "kadınlar günü" pek hoşunuza gitmeyebilir. Ama artık çok yaygınlaştığı için bu günün önemini reddedemezsiniz de.

Ben bugün size üç kısa hikâye anlatacağım.

Birincisini, kadınları "erkeklere emanet" gören bir kişi olduğunuzdan dolayı hiç beğenmeyebilirsiniz; ama hoşgörüyle sonuna kadar okumanızı dilerim.

 

1. Ve Tanrı erkeği yarattı...

 

Tanrı Havva'yı çağırdı ve hatırını sordu.

"Hiç iyi değilim", dedi Havva.

"Neden?"

"Tanrım, bana böylesine güzel bir doğa ve harika hayvanlar verdin. Ama yine de çok canım sıkılıyor. Kendimi yalnız hissediyorum. Elma yemekten de bıktım."

"Peki, o zaman senin için bir erkek yaratayım."

"Erkek ne demek?"

"Birçok kötü alışkanlığı olan, yalancı ve kendini beğenmiş bir yaratık. Ama senden daha güçlü, daha hızlı, avcılıkta ve öldürme sanatında daha becerikli olacak. Aptallığa ve çabucak tahrik olmaya uygun bir yapıda. Bir ömür boyu top ve başka oyuncaklarla oyunlara, bir de kavga etmeye çok meraklı olacak. Fazla akıllı olmayacak. Ama kendisi bütün bu kusurlarını bilmeyecek. Her şeye rağmen senin bazı ihtiyaçlarını karşılayıp sıkılmana da çare olabilir."

"Teşekkürler, yüce Tanrım, çok iyi olur."

"Ama bir şartım var!"

"Elbette. Nedir?"

"Erkek, fazla zeki olmamasına rağmen, kendine hayran, gururlu ve kibirli bir varlık olacağından dolayı, ona dünyaya senden sonra geldiğini söylemeyeceğiz. İlk olarak onu yarattığımı sanacak ve bu seninle aramızda sonsuza kadar bir sır olarak kalacak."

Sayın Cumhurbaşkanı,

Ben bu hikâyeyi yabancı dilde bir sitede okudum. Oradaki son cümleyi de aynen çevirmekten doğrusu korktum. Son cümlede "seninle aramızda" dendikten sonra "biz kadınlar arasında" gibi bir ek yapılıyordu. Tanrı'yı "kadın türünden biri gibi göstermek" sizi kızdırabilir diye düşündüm. Malum, Tanrı veya Allah kavramı türler üstü kabul edilse de birçok dilde "maskulen", yani eril, erkek cinsinden kelime ile ifade edilir.

Dinlerde de erkek genellikle daha öndedir.

İkinci hikâye, kadının erkeğe kıyasla daha cesur, dürüst ve fedakâr olduğunu gösterirken, belki biraz da bu konuya gönderme yapıyor.

 

2. Erkek cennete, kadın cehenneme!..

 

Biri zengin, diğeri fakir, çok farklı sosyal çevrelerden bir genç kız ve bir delikanlı, birbirlerini çok sevmelerine rağmen evlenmek için ailelerinden bir türlü izin alamamıştır. Umutsuzluk, ikisinin de moralini bozmuştur.

Kız ağlayarak seslenir sevdiğine:

"Seni seviyorum. Ama seninle evlenemiyorum. Bu acıya dayanmak güç. Sevgim o kadar büyük ki, senin olmaya hazırım."

"Olmaz, önce ailelerimizin izni olmalı. Sonra da dinî nikah yapmalıyız."

"Ama bunun imkânsız olduğunu artık biliyoruz. Madem kavuşamıyoruz, o zaman ben ölmekten yanayım."

"Ben de. Birlikte ölelim."

Bir uçurumun kenarına giderler. Kız sevgi dolu gözlerle bakar delikanlıya.

"Lütfen beni son kez öp ve uçurumdan aşağı at. Çünkü ben kendi başıma bunu yapamam."

Delikanlı kızın dediğini yapar. Sonra kendisi de atlamak üzeredir ki... Uçuruma bakarken birdenbire korkar ve vazgeçer. Evine döner.

Bir başkasıyla evlenir ve uzun yıllar sonra ölür.

Tanrı her ikisini de yanına çağırır. Önce kıza sorar:

"Sen ölmeden günah işlemeye çalışmış ve çağırmışsın."

"Evet ama bunu aşkımdan yaptım."

"Üstelik böylelikle dinin kurallarına da karşı çıkmışsın."

"Ama onu çok seviyordum."

"Ve ailelerin iznini almadan davranarak gelenekleri de çiğnemişsin."

"Ancak aşkımın gücü..."

"Ayrıca onu seni öldürmek gibi bir suça teşvik etmişsin."

"Ama ben..."

"Yeter! Senin yerin cehennemdir!"

Sonra erkeğe döner:

"Sen de ailene ve dine karşı gelmişsin?"

"Hayır, ben karşı gelmedim; benim için din ve annemle babam her şeyden üstündür."

"Ona sahip olmayı reddetmişsin?"

"Evet, bu doğru olmazdı."

"Ama onu öldürmüşsün?"

"Ölmek isteyen oydu. Günahı ona. Üstelik ben yaptığıma pişman olup defalarca dua ettim."

"Peki, kendini öldürmek istedin mi?"

"Başlangıçta evet. Ama tam zamanında kendime geldim ve bundan vazgeçtim. İnsanın kendini öldürmesi büyük bir günahtır."

"Aferin, evlat! Senin yerin elbette cennettir."

Sayın Cumhurbaşkanı,

Bilmem, bu hikâyede siz de o kızı mı hatalı buldunuz... Ama ben ondan, sevgiden, fedakârlıktan yana olanlardanım. Ve erkeklerin mevcut düzeni, toplumsal değer yargılarını, dinî kuralları arkalarına alarak kadınları doğrudan veya dolaylı yöntemlerle katletmesine karşıyım.

Ve ne yazık ki, ülkemizdeki bunca kavga gürültü içinde sevgiden, aşktan, hoşgörüden çok uzaklaştığımızı düşünüyorum. Başta siz olmak üzere neredeyse herkes her gün birbirini suçluyor, birbirinden nefret ediyor, durmadan öfke ve kini besliyor.

Oysa en çok sevgiye ihtiyacımız var. Daha çok kadınlardan öğrenmemiz gereken karşılıksız ve fedakâr sevgiye.

Üçüncü hikâyemiz de sevgi üzerine.

 

3. Kadın hayatının özeti: Sevgi...

 

Japonya'daki depremden hemen sonra kurtarma çalışmaları sürmektedir.

Bir evden geri kalan yıkıntılar arasında bir kadın bedeninin bir kısmı görünmektedir. Hemen oraya gidip sağ mı diye bakmak isterler.

Duvarların arasından tam olarak ulaşamadıkları kadın garip bir şekilde durmaktadır: Vücudunu öne çıkarıp kafasını da iyice ileri uzatmış, kollarını dua eder gibi çember şeklinde uzatıp birleştirmiştir. Kurtarma ekibinden biri, zorlukla ve kısmen de olsa kadına ulaşmayı başarır. Ancak dokunduğu kadının soğuk bedeni, onun çoktan öldüğünü göstermiştir. Başka binalarda kurtarma çalışmalarına devam ederler.

Ama kadına dokunan adamın içi rahat değildir nedense. Bir süre sonra oraya döner ve yıkık duvarlar arasından kendine yol yaparak kadının yanına iner.

Bir de ne görsün! Kadının kucağında bir bebek vardır. Hem de hiçbir şey olmamış gibi huzurla uyuyan bir bebek.

Adam battaniyeye sarılı ve annesinin üzerine kapaklanarak kurtardığı çocuğu oradan çıkarıp arkadaşlarına uzatır.

Tam o sırada bir şey düşer battaniyeden.

Bir cep telefonudur düşen.

Bakarlar, telefonun ekranında gönderilmemiş bir mesaj yazılıdır:

"Eğer kurtulursan, seni çok sevdiğimi unutma."

@AksayHakan

 

Yazarın Diğer Yazıları

Cihatçılar Halep’e saldırdı, Rus basını Erdoğan’a ateş püskürdü

Rus Tsargrad sitesinin başlığı: Erdoğan Putin’i kandırdı: Kremlin suskun, Türkiye Cumhurbaşkanı yine ihanet yolunu seçti

Savaşın yayılma eğilimi Türkiye için bir tehdittir

Toprak ve insan hayatı: Ben ikincisini daha çok önemserim, siyasiler ise genellikle toprağı seçer

Hayat ve ölüm üzerine biraz karamsar bir yazı

Almodovar’ın ölümü kabullenmek konusunu işleyen Yandaki Oda filmi ve T24'ün bir haberi

"
"