30 Eylül 2015

Haysiyet ne yana düşer, usta? Vicdan ne yana?..

Bir futbol hakemi, topluma büyük bir ders verdi. Üzerimize almak istemeyeceğimiz, hoşlanmayacağımız, kabullenemeyeceğimiz, acı bir ders...

Onur ne yana düşer, usta?

Hani şu bütün milletin papağan gibi tekrarlayıp durduğu “şeref”?..

Ya haysiyet?..

Ahlak ne yana düşer?

Ya vicdan?..

Özeleştiri ne yana düşer, usta?

Özür dilemek, affını istemek?..

Mahcup olmak ne yana düşer?

Utanmak, yüzünün kızarmasına engel olamamak?..

İnsanın yaptığı bir hatadan dolayı her şeyini ortaya koyarak dürüstlüğü seçmesi, usta?..

Ve cesareti?..

Ne yana düşer?

Ne yana?..

 

Canlı yayında içten bir özür

 

 

Öyle sıradan bir olay değildi.

Alışılagelmiş bir şey hiç değildi.

Yalnızca sporla, futbolla ilgili bir sahne asla değildi.

(Olsaydı, benim gibi “ayak topu”ndan pek anlamayan bir insan bu konuda yazı yazmaya cüret edemezdi.)

Bir maçtan sonra, bir hakem, çağrılmadığı bir canlı yayına ansızın müdahil olarak acımasız bir özeleştiri yapıyor ve her iki takımdan da özür diliyordu.

Haberi olmayanlar için aktarayım:

Kasımpaşa-Çaykur Rizespor maçında oldukça tartışmalı kararlar alan hakem Deniz ÇobanKasımpaşa'nın teknik direktörü Rıza Çalımbay’ın LigTV’ye verdiği mülakat sırasında canlı yayına katıldı ve hatalarından dolayı af diledi (internette videosunu bulabilirsiniz).

Çoban’ın şakaklarından damarları fırlamış, alnı terliydi, ellerini koyacak yer bulamıyordu; içten ve samimi olduğu her halinden, en başta da gözlerinden belliydi.

Seçtiği kelimeler öyle böyle değil, çok yakıcıydı; en başta kendi canını yakan cinsten:

“Belki de yapmamam gereken bir şey yapıyorum. İçeri girer girmez izledim pozisyonu. Çok üzüldüm. Hem Rize'nin aleyhinde yaptığım hatalar için, hem de Kasımpaşa için.

Çok yanlış yaptığımı biliyorum. Federasyon Başkanımız’dan, Merkez Hakem Kurulu Başkanımız'dan ve üyelerimizden özür diliyorum.

Kendimle ilgili kısa sürede bir karar vermem gerektiğini de düşünüyorum. Bir hakemin yapmaması gereken bir şeyi yaptığımın çok net farkındayım.

Gelip konuşmak istedim. Kimsenin yapmadığını yaptım. Belki kariyerimin sonuna doğru geliyorum. Ama iki takımdan da özür diliyorum.”

Sonra başka sözler de söyledi Çoban. Onlar da hafif değildi:

“Soyunma odasında Rıza Çalımbay yanıma geldi ve penaltı pozisyonunu bir kez daha izlememi rica etti. İzledim. Kasımpaşa aleyhine verdiğim penaltının, penaltı ile alakası olmadığını gördüm. Rize’ye gösterdiğim ikinci kırmızı kart da doğru değildi.

Maçı katlettim. İnanılmaz üzüldüm. Bittim. Kahroldum.

Nasıl böyle bir hata yaparım ben! Bu işler bu kadar basit mi!

Kulüpler milyonlarca lira para yatırıyor. Milyonlarca insan takımlarını destekliyor. Bizlere de her türlü imkân sağlanıyor.

Sonra da ben çıkıyorum, böyle hatalar yapıyorum. Olur mu böyle şey!

Vicdanen büyük rahatsızlık duyduğum için kameraların karşısına geçtim. Yardımcı hakem arkadaşlarım bile canlı yayına çıkacağımdan habersizdi.”

İşte böyle sert bir özeleştiri yaptı 38 yaşında bir futbol hakemi.

Kendi kalbine birer hançer gibi sapladığı kelimeleri, aslında tüm toplumun yüzüne fırlatarak...

 

Kendini beğenmişler diyarında biri özür diledi

 

İzlediğim sahne ve daha sonradan konuyla ilgili okuduklarım beni gerçekten çok etkiledi.

Onlarca yıl yurtdışında yaşamış biri olarak, yaklaşık son 6 yıldır içinde yaşayıp neredeyse yeniden tanımaya çalıştığım toplumumuzda özeleştiri, özür dileme, hatalı sözünden ve tavrından geri dönme gibi tutumlara neredeyse hiç yer olmadığını görüyorum.

Ve insanların çoğunun egosu olağanüstü şişkin; eğitim, deneyim, birikim vs. açılardan bagajında ne olursa olsun, herkes kendi aklından fazlasıyla memnun.

Ama iş ahlaka ve vicdana gelince kıvrak ayak oyunları başlıyor.

Hele hele kendini başkalarının gözünde zor duruma düşürme tehlikesi varsa, hemen herkes yalancılık ve sahtekârlık da dâhil her şeyi yapmaya hazır.

Birdenbire biri çıkıyor ve bu kadar açık ve cesur bir şekilde “mesleki harakiri” yapıyor. Bunu yaparken de insan olarak yüceliyor.

Ben – düne kadar tanımadığım – bu adamın önünde selam durmak ve onun bu tavrını biraz olsun toplumun yarı açık mahmur gözlerine sokmak istiyorum.

 

Özeleştiri ve her telden tepkiler

 

Elbette canlı yayında ve sonrasında Kasımpaşa'nın teknik direktörü Rıza Çalımbay’ın tavrı da örnekti.

Bizde genellikle özür dileyenlerin üzerine giderler; “Yaa, ben dememiş miydim! Sen bu kadar kötüsün işte!” tarzıyla, hatasını itiraf edeni daha da zor duruma düşürmeye çalışırlar.

Rıza Hoca hiç öyle yapmadı. Hatta tersine, neredeyse hemen hakeme yönelik eleştirilerini geri çekti; onu yatıştırmaya ve övmeye girişti.

Ama haberlerden ve sosyal medyadan izlediğim kadarıyla “külyutmaz halkımız” ve “tecrübeli sporseverler”, ayrıca bazı “futbol otoriteleri” türlü türlü yorumlar yaptılar.

Yok efendim, “danışıklı dövüş”müş, “Çoban önceden Futbol Federasyonu’yla anlaşmış”mış...

Yok efendim, “bütün hakemler böyle özür dilerse, halimiz nice olurmuş!”, dahası “özür dileyince yapılmış hata düzelir miymiş!”, falan filan...

Bu “komplo uzmanları”, “müebbet mızmızlar” ve “biteviye kuşkucular” doğrusu benim midemi bulandırıyor; onların değerlendirmelerini okumak ve dinlemek istemiyorum.

Burada bir ahlak ve insanlık dersi var.

Paraya ve makama tapan, her şeyi (bu arada siyaseti ve hatta dini) gösterişe ve güç arayışına dönüştüren riyakâr toplumumuz açısından acımasız bir ders.

Öyle “mertlik barometresi” havalarında telaffuz edilen “helal olsun adama!” cümlesiyle de kapanmaz bu mesele!

Ona “helal olsun” da, sana ne olsun?

Sen becerebiliyor musun bu tür tavırları? İşinde, ailende, okulunda, arkadaş çevrende, örgütünde, ülkende?..

Siyaset dünyamızda özür dilemeye yer var mı?

 

Bugünlerin en sık konuşulan konularından biri, mesela, Suriye krizi...

Üç yıl kadar önce bu devletin en üst makamlarında oturan kişiler tane tane konuşmuşlar:

“Suriye’de iktidarın birkaç ay, hatta belki de birkaç hafta içinde değişeceği belli olmuştur.”

“İnşallah biz en kısa zamanda Şam’a gideceğiz ve Emevi Camisi’nde namaz kılacağız.”

Ve her şey bu “tespitler”e göre yapıldı.

Sonuç ortada: Ölen yüzbinlerce insanın kanında ve ülkesinden kaçmak zorunda kalan milyonlarca Suriyelinin trajedisinde bu hesapların da reddedilmez payı var.

Hata büyük!

Çok büyük!..

Bunca zaman geçti, başarısızlık ayyuka çıktı, artık geri adım atma belirtileri de gözlenmeye başladı...

Peki, tek bir özür dileme işaretine rastladınız mı siz?

Bir kez olsun hata yapıldığına ilişkin, özeleştiri süzgecinden geçirilmiş bir söz, bir tavır?..

Var mı?

Yok!

Muhtemelen olmayacak da.

Roboski korkunç bir hataydı. O konuda bir özür duydunuz mu?

Ya Soma konusunda?

Duymadınız ve korkarım duyamayacaksınız da...

Sadece iktidar değil ama, siyasetin başka cephelerinde de durum üç aşağı beş yukarı böyle (sadece iktidarın gücü büyük olduğu için hatalarının faturası ağır oluyor).

Lafa gelince “hatasız kul olmaz”; ancak bizde, maşallah, - nasıl bir tornadan çıktıysak - herkes “hatasız”.

Oysa...

Özeleştiri yapamayan, özür dilemesini bilmeyen, utanıp mahcup olmasını beceremeyen insanlarda ahlak, şeref, haysiyet, vicdan, cesaret gibi kavramlar ne arar!..

Yazarın Diğer Yazıları

Cihatçılar Halep’e saldırdı, Rus basını Erdoğan’a ateş püskürdü

Rus Tsargrad sitesinin başlığı: Erdoğan Putin’i kandırdı: Kremlin suskun, Türkiye Cumhurbaşkanı yine ihanet yolunu seçti

Savaşın yayılma eğilimi Türkiye için bir tehdittir

Toprak ve insan hayatı: Ben ikincisini daha çok önemserim, siyasiler ise genellikle toprağı seçer

Hayat ve ölüm üzerine biraz karamsar bir yazı

Almodovar’ın ölümü kabullenmek konusunu işleyen Yandaki Oda filmi ve T24'ün bir haberi

"
"