“Bizi güldüren ve ağlatan filmler vardır. Bir de hayatımızı değiştiren filmler vardır.”
Bu cümleler benim değil. 2011 Venedik Film Festivali jürisinin başkanı
Darren Aronofsky’nin.
Şu cümleler de benim değil:
“Kültür, bir lüks değildir. Toplumun gelişmesi için son derece gerekli bir temeldir. Eğer kültür, hep yumuşak, ihtiyatlı ve sessiz olursa, biz eriyip gideriz. Toplum olarak bütün düzeylerde kültür için mücadele etmeliyiz.”
Ve bir cümle daha:
“Filmin izleyiciye ihtiyacı yoktur; asıl izleyicinin filme ihtiyacı vardır.”
Bunlar da, 68. Venedik Film Festivali’nde ana ödül olan Altın Aslan’ı kazanan Rus yönetmen
Aleksandr Sokurov’un cümleleri…
Son cümleyle isterseniz biraz oynayalım:
“Filmin izleyiciye değil, izleyicinin filme ihtiyacı vardır.”
“Şarkının dinleyiciye değil, dinleyicinin şarkıya ihtiyacı vardır.”
“Kitabın okura değil, okurun kitaba ihtiyacı vardır.”
Böyle devam edebilirsiniz. Tabii eğer eser büyükse, tarihiyse, hayatı değiştirebiliyorsa...
Sanatta ve diğer yaratıcı uğraşlarda bu yaklaşıma ve
“bazı eserlerin hayatımızı değiştirebileceği” fikrine hem saygı duyuyor, hem de yürekten inanıyorum. T24’teki ilk yazımda bundan söz etmiştim:
“Bazen her şey bir tek cümle içindir”* * *
Sokurov’un Venedik’te ödül kazanan filmi
“Faust”u henüz görmedik. Muhtemelen önümüzdeki aylarda izleyeceğiz.
Ama bu filmin, onun 12 yıl önce başladığı,
“tarih, iktidar ve insan” ilişkisini ele alan bir serinin son halkası olduğunu biliyoruz.
Bu seri bugüne kadar,
Hitler,
Lenin ve Japon İmparatoru
Hirohito’yu anlatan
“Boğa”,
“Moloh” ve
“Güneş” filmlerini içeriyordu.
Ve şimdi de
Goethe’den esinlenen, felsefi bir film var gündemimizde:
“Faust”.
Sokurov, filmde,
“insanlığa ve tarihe dair karanlık olan ne varsa ele aldıklarını” söylüyor. Hatta film çok karanlık olmasın diye bazı şeyleri çıkarmak zorunda kaldıklarını dile getiriyor. Ve ekliyor:
“Kötülük çoğaltılabilir. Bunun formülünü Goethe vermiştir: Mutsuz insanlar tehlikelidir.”
Uluslararası kültürel etkileşime büyük önem veren Sokurov, ödül alan filminde 38 ulustan sanatçıya görev vermiş. Başrolde bir Alman var ve Çek Cumhuriyeti’nde, Prag yakınlarında çekilen filmin dili de Almanca.
Sokurov her ne kadar filminin ödül almayacağı düşüncesiyle Moskova uçak biletini cumartesi sabahına almışsa da, jüri onu zorla ikna edip kalmasını sağladı ve cumartesi akşamı oybirliğiyle ödülü ona verdi.
Aslında Sokurov, Rus sinemasının dünyadaki önde gelen isimlerinden biri. Adı, 1995’te Avrupa Sinema Akademisi tarafından
“dünyanın en iyi 100 rejisörü” listesine yazılmıştı.
Ama – belgesellerini de sayarsak – yaptığı 40 civarında filmden dolayı aldığı 30’a yakın ödül arasında hiç bu kadar büyük bir uluslararası derece yoktu.
Elbette bunda Venedik, Cannes, Berlin, Moskova gibi 13 büyük uluslararası film festivalinin önemli bölümünün jüri üyelerinin ve kararlarının, son yıllarda oldukça tartışmalı hale gelmesinin ve saygınlık yitirmesinin de payı olabilir.
* * *
Şimdi 60 yaşındaki Sokurov, film yapmaya 19’unda başladı. İlk döneminde yaptığı neredeyse bütün filmleri Sovyet yönetiminin tepki, baskı ve sansürüyle karşılaştı. Arkadaşı olan ünlü yönetmen
Andrey Tarkovski, bir ara hayatı tehlikede olan Sokurov’u yurtdışına kaçırmaya çalıştı. Ama o, ülkesinden, dilinden ve kültüründen ayrılmamakta direndi.
Eserlerini ancak 80’lerin sonundan itibaren geniş kitleyle paylaşabildi. Yıllardır Petersburg’da yaşayan ünlü rejisörün 2007 yılında yaptığı bir önceki sanatsal filmi olan
“Aleksandra”dan çok etkilenmiştim. Film, Rus-Çeçen savaşının sonuçlarını savaşı göstermeden sergiliyordu. Yaşlı bir Rus kadının savaş bölgesindeki izlenimlerini, Çeçen kadınlarıyla söyleşilerini aktarıyordu.
Sokurov son dönemde yeniden atağa kalkan Rus sinemasının adını dünyada bir kez daha duyuran bir isim oldu.
Dünyanın en önemli üç filminden biri sayılan
“Potemkin Zırhlısı”nın (1925) rejisörü
Sergey Ayzenştayn, Andrey Tarkovski,
Sergey Bondarçuk,
Elem Klimov,
Eldar Ryazanov,
Aleksey German,
Andrey Konçalovski ve 1994’te Oscar alan filmi
“Güneş yanığı” ile Türkiye’de de hayranları olan
Nikita Mihalkov bu isimlerden sadece birkaçı.
Bunlar iyi rejisörler… İhtiyacımız olan, hayatımızı değiştirebilecek etkili filmleri yapan yetenekli ve yaratıcı insanlar...