Sevgili Mister Spock,
Duydum ki ölmüşsün...
İçim sızladı nedense.
Çocukluğumdan, ilk gençliğimden bir parça daha koptu gitti sanki.
Hem de ne parça!
Her hafta beni ekran başına çağırarak televizyon denilen o soğuk kutuya alıştıran bir dizinin, Uzay Yolu'nun (Star Trek) "en acayip kahramanı"ydın...
İlk gördüğümde seni "şeytan" sanmıştım.
Sivri kulakların, çekik gözlerin, insanların omzunu çürüterek onları anında yere sermelerin...
Veee... duygusuz olman dolayısıyla...
İnsan "duygusuz" olur mu hiç?
Ama sen "yarı insan yarı vulcanlı" (isteyenler "volkanlı" da diyebilir) bir arkadaştın. Damarlarında yeşil kan akıyordu. Vücudun normal insanlardan çok daha güçlü ve dayanıklıydı.
İşyerin olan Atılgan Uzay Gemisi'nde, duygularını yaptığı işe karıştırarak çuvallayan meslektaşlarını sık sık "mantıksız" diye uyarırdın.
Biz de her bir Uzay Yolu bölümü sonrasında, ortaokulda pek akıllı bulmadığımız arkadaşlarımıza böyle "giydirirdik" yarı şaka: "Mantıksız!.. Mantıksız!.."
Büyüdükçe anladık ki, onca "akıllı" bilimsel-teknolojik gelişmeye rağmen, insanlar ve insanlık, her zaman inatla "mantıksız" eylemler yapmaya mahkûmdu ve bu hiç değişmeyecekti. Yalanlar, haksızlıklar, yasaklar, baskılar, savaşlar: Bütün bu "mantıksız" şeyler, bizim vazgeçilmez kaderimizdi... Asla huzurlu bir hayata yönelmiyorduk ve huzursuzluğumuz iyice artsın diye bu işi en iyi becerecek siyasetçileri büyük bir özenle seçip başımıza getirmekte de son derece ustaydık.
* * *
"Kaptanın seyir defteri. Yıldız tarihi: 1513.8.
Uzay... Burası sonsuzluğun sınırıdır. Görevimiz, kimsenin gitmediği yerlere cesurca gitmek ve yeni yaşamlar keşfetmektir."
Sevgili Mr. Spock,
Senin dizideki tek amirin Kaptan Kirk, zaman zaman bu tür sesli notlarla, filmde izlediklerimizin, bizim yaşadığımız ortamdan ne kadar uzak bir gelecekte olduğunu hatırlatırdı.
Gene Roddenberry'nin yapımcısı olduğu dizinin 80 bölümlük ilk serisi, ABD'de 1966-1969 yıllarında çekilmişti. Bizde 1972 Sonbaharı'nda gösterime girmişti.
Gençler belki bilmez, ama Uzay Yolu dizisi, bilim kurgu ve fantastik tarzında bir çığır açmıştı.
Şimdi elimizden düşmeyen cep telefonlarına benzeyen aletleri biz ilk kez orada görmüştük.
Kendiliğinden açılıp kapanan kapılar, silah olarak da ameliyat yöntemi olarak da kullanılan lazer, kablosuz araçlar ve "ışınlanma" teknolojisi ile birçok vizör ve optik efektler bizi tam anlamıyla büyülüyordu Uzay Yolu'nda.
23. Yüzyıl'da geçen olaylar anlatılıyordu dizide.
İnsanlık millet ve ırk ayrımından vazgeçmiş, kendi içinde barış içinde yaşıyordu. Yıldız Filosu'nun medarıiftiharı olan Atılgan Gemisi'ndeki personelin Batı Avrupalı, Amerikalı, Rus, Japon ve Afrikalı olması bunu sergiliyordu.
Ne siyasi önyargılardan eser vardı, ne de paradan-puldan. "Birleşik Gezegenler Federasyonu"na bağlı olarak keşifler yapan Atılgan'da neredeyse "komünizm" kurulmuş gibiydi. (Gerçi "uygarlığımız" derken daha çok Batı uygarlığını kastettiklerine ve kadınlara yönelik ayrımcılık yaptıklarına yönelik eleştiriler olduğunu da ekleyeyim.)
Sen, sevgili Mr. Spock (Leonard Nimoy), hep doğru ve "mantıklı" kararlar alırdın. Doktor McCoy (DeForest Kelley) daha "insani" ve duygusaldı; sık sık sana takılırdı. Sizin tatlı kapışmalarınızı bıyık altından gülerek izleyen Kaptan Kirk (William Shatner) ise kritik durumlarda hep son sözü söyleyen ve ilk adımı atan kişi olurdu.
Teknik konularda mucizeler yaratan başmühendis Bay Scott (James Doohan), "Atılgan'ın köprüsü"nde iletişimden sorumlu olan Afrika kökenli Bayan Uhura (Nichelle Nichols), geminin "dümeninde" oturan Uzak Doğulu Bay Sulu (George Takei) ile diğer herkes, sizin, bu üç büyük kahramanın gerisindeydiler.
Kaptan Kirk elbette liderdi, "bir numara"ydı. Ama sen... Sen var ya... Ondan daha güçlü ve daha akıllıydın, biz bunu biliyorduk. Soğukkanlı ve analitiktin. Banal "artistlikler" yapmayacak kadar kendine güvenli ve mütevazıydın. O acayip "vulcanlı" görünüşün ve tavrınla çok daha karizmatik ve... "mantıklı"ydın...
Duydum ki, önceki gün 83 yaşında ölmüşsün.
Umarım rahat uyursun, sevgili Mr. Spock.
* * *
"Kaptanın seyir defteri. Yıldız tarihi ..., daha doğrusu bizim tarihimiz: 2015. Sizin 23. Yüzyıl'a doğru hızla yaklaşırken, uçsuz bucaksız evrenin içinde, dünyanın Türkiye denilen bir ülkesindeyiz."
Sevgili Mr. Spock,
Burası Türkiye ve burada yaşayan insanlar, dünyanın neresinde ve ne zaman yaşamış olursa olsun, herkesi "bizim memleketimizde olsaydı ne yapardı?", "hangi konuda ne düşünürdü?" ve "seçimlerde kime oy verirdi?" gibi basit ölçütlerle değerlendirirler.
Sen ne derdin acaba bizim memleketin haline?..
Sen galaksinin bir ucuna gidip yeni uygarlıklar ararken, bizim buralarda "mini etek giyilmesi", "kızlarla erkeklerin aynı evde yaşaması" gibi "dertlerimiz" olmasını nasıl açıklardın, örneğin?
Yalan olduğunu herkesin bilmesine rağmen "Kabataş'taki kadına saldırı" meselesini bunca zamandır usanmadan tartışmamızı nasıl yorumlardın?
Ya da ayyuka çıkan yolsuzluklara hiç aldırmadan aynı kişilerin sandık başında tekrar tekrar "onurlandırılması" konusunu?
Veya birileri milyonlarca avroyu kutulara ve odalara sığdıramazken, Ağrı'nın Doğubayazıt ilçesine bağlı Atabakan Köyü'nde tuvaleti bile olmayan bir ilkokula öğrencilerin ısınmak için her sabah evlerinden tezek getirmesine?
"Mantıklı" mı sence bütün bunlar, üstat?..
N'olursun...
Ya bana bütün bu kâbusun dayandığı bir "mantık" bul ve anlat...
Ya da beni buradan çok uzaklara "ışınla"!..
@AksayHakan