Sabah sabah telefonum çaldı.
Açtım.
Aman Allahım!
O!..
O'nun sesi! Ta kendisi!
Çevremdekilerin şaşkın bakışları altında ayağa fırladım.
Gayriihtiyari şortumu çekiştirip toparlanmaya, olmayan kravatımı düzeltmeye çalıştım.
Heyecandan titreyen sol elimle telefonu tutarken sağ elimi hazır ol vaziyetinde aynı hizadaki bacağıma yapıştırdım.
Evet evet, bildiğiniz Başbakan'dı arayan. Recep Tayyip Erdoğan. Ses O'nun sesiydi.
En yakın dostlarımın ve akrabalarımın bile sesini karıştırabilirim; ama O'nun sesini, konuşma tarzını, vurgularını tanımama ihtimalim asla yoktur.
Ve şimdi 12 yıldır bir sürü değişik ortamda ve farklı konuyla ilgili olarak duyduğum bu ses, telefonun öbür ucunda...
Bana, "şahsıma" hitap ediyor...
Düşünebiliyor musunuz?..
* * *
Yaşadığım derin şoktan sonra şu anda tam hatırlayamıyorum, ama galiba en başta "Sevgili vatandaşım" demiş ve ardından ölümcül bir mini mola vermişti.
Bana bir asır kadar uzun gelen o kısacık sessizlikte içimden bin bir çeşit duygu ve düşünce geçti.
Koskoca Başbakan'ın bana telefon açmasının nedeni ne olabilirdi?
Herhalde kendini eleştirdiğim yazılara kızmış olmalıydı.
Acaba fazla mı ileri gitmiştim? Şart mıydı sanki öyle yazılar yazmam?
O an nasıl olduğum ve göründüğümle ilgili hiçbir fikrim yoktu. Ama çevremdekilerin bana soğuk su getirip gazeteleri katlayarak rüzgârlamaya çalıştıklarını fark ettim.
Hazır oldaki elimle onları hızlıca ittim ve yeniden hazır ola geçtim.
Başbakan, AKP'nin icraatları hakkında birkaç cümle ediyordu sanırım.
Gerçekten de ileri gitmiştim bazı yazıları yazmakla. En azından daha yumuşak ifadeler seçebilirdim.
Aslında epeyce de hizmeti vardı Allah için bu iktidarın. Biz "yolsuzluk" konusuna takmıştık, ama onca yol yapmıştı Başbakan. Hastaneler falan da iyiydi işte...
İç politika benim üzerime vazife miydi sanki!
Yazacaksan Rusya, Ukrayna yaz; öyle idare et işte! Neyine yetmez be adam!..
* * *
Birkaç saniye sonra kan basıncım normale yaklaşmıştı. Kendi kendime Rusya deyince şöyle bir durdum, düşündüm.
Belki de telefonu açtığımdan beri ilk kez Başbakan'a kulak vermek için dikkat kesildim.
Hayır hayır, sesi hiç de öyle az sonra bana fırça atacak, ahizeden çıkıp tepeleyecek gibi gelmiyordu.
Elbette, diye rahatladım, bana kızmak için değil, dostça seslenmek için telefon ediyor.
Hatta belki de yardım isteyecektir.
Yoksa Tayyip Erdoğan arka arkaya bu kadar sakin cümle kurabilir mi?
Kuşkusuz! Rusya ile ilgili bana bir şeyler danışmaya karar verdi mutlaka.
E tabii, Suriye'den beri Kremlin'le arası limoni. Dün açıklanan ihracat rakamları da tepetaklaktı.
Akıl isteyecektir. Hatta belki de danışmanlık önerecektir.
Evet, kesin öyle. Sesinin bu kadar yumuşak olduğuna bakılırsa bana çok ihtiyacı var.
Bakalım ne teklif edecek... Yok canım, para konusuna şimdi girmeyiz tabii.
Ama danışmanlık yapacaksam benim de bazı şartlarım olacaktır elbet.
Bu arada uygun bir ortam bulmuşken seçim kampanyasında üslubunu yumuşatması, ona buna sataşmaması gerektiğini de bir şekilde araya sıkıştırsam mı?
* * *
Başbakan bir-iki cümle daha edip susuverdi.
Beni ve herkesi ("sevgili vatandaşlarım") mitinge davet ediyordu.
Yutkunarak nihayet söze girmeye karar verdim.
Tam o anda uzaktan hafif bir mekanik ses duyuldu.
Âdeta ses kaydının bittiğine ilişkin bir ses...
Sanki "teyp" kapandı... Ya da açıldı...
Az önce reddettiğim soğuk suyu iyice titreyen elimle alıp yudumladım.
Beni onca heyecanlandıran "Başbakan'ın sesi", sadece bir bant kaydından mı ibaretti?
Oysa ben...
Bardak elimden düştü.
Önce hazır ol pozunu bozdum (gerçi başlangıçta sağ elimi nereye koymam gerektiğini bilemedim). Sonra külçe gibi koltuğa oturdum.
Derin bir nefes aldım.
Hayatımın yeni bir aşamasına gelmiş gibiydim.
Belki de artık şimdi, hemen şu anda dilediğim gibi konuşmam gerekiyordu.
Gereksiz bir öksürükle ses ayarı yaptım.
Ama...
Konuşamadım.
Telefon elde susmaya devam ettim.
O hafif mekanik ses hâlâ beynimi kemiriyordu.
"Teyp" kapanmış mıydı acaba?
Yoksa açılmış mıydı?
@AksayHakan