Aslında sizi ve müziğinizi severdim. Ama bunu, değil başkalarına, kendime bile itiraf edemezdim.
Çünkü 70'li yılların ortalarıydı. Ve ben de daha 15'ime bile gelmeden "sıkı solcu" olmuştum.
Siz ise, nasıl söylemeli, biraz "yoz"dunuz, "teslimiyetçi"ydiniz, "kaderci"ydiniz.
Üstelik bir de "protesto eder gibi" ortaya çıkıp halkı "sınıf mücadelesi"nden uzaklaştırıyordunuz.
Laf aranızda, "siyasi tahliller" bir yana, şarkılarınız benim de yüreğime işliyordu. Birçoğunu hâlâ ezbere bilirim.
Beyazıt-Bakırköy minibüslerinin hava karardığında zevksiz bir diskoteğe benzeyen yeşil-kırmızı ışıkları altında sizi dinlemek pek keyifliydi. Dinlerken de, "kesişmek" dışında hiçbir şey beceremediğimiz bazı kızlarla ilgili abartılı hüzünlere dalmak...
Bir de filmleriniz vardı. O dönem çoğunu Bakırköy İstanbul Caddesi'ndeki Yeni Sinema'da izlemiştim.
Dün haberleri okurken "vizyon toplantısı"nda sizi Başbakan Tayyip Erdoğan ile Bilal Erdoğan'ın arkasında ve "aile fotoğrafı"nda görünce nedense bu filmlerden birini hatırladım.
1975'te Osman F. Seden'in yönettiği ve "Erman Film'in iftiharla sunduğu" bir filmdi. Adını sizin iki yıl önce yazıp bestelediğiniz ünlü bir şarkınızdan alıyordu: Batsın Bu Dünya.
Size filmin konusunu hatırlatmama izin verir misiniz, Sayın Orhan Gencebay?
* * *
Seçimler yaklaşmaktadır. Şakir Bey'in (Ali Cağaloğlu) bütün amacı seçimleri kazanmaktır. Bunun için her şeyin yolunda gitmesi, en önemlisi hiçbir önemli sorun ve rezaletin çıkmaması gerekmektedir.
Bu konuda Orhan (Orhan Gencebay) onun en güvendiği yardımcılarından biridir. Bir baltaya sap olamayan haylaz oğlu Ferit'in (Yaşar Yağmur) başına açtığı dertleri Orhan sayesinde örtbas etmektedir.
Bu arada seçim kampanyasında hırslı demeçler vermektedir:
"Altın akacak buraya. Hepimiz altınla oynayacağız. Bu iş oturmakla olmaz. Ankara'da 5 dakikada verilecek bir emir her şeyi halleder."
Kazanmak için her şeyi göze almış olan Şakir Bey, "5'er bin liralık 20 çeki" civardaki köylere "cami tamiratı için" dağıtır ve kazanırsa köylülere arsa vaat eder.
O sırada Ferit ve arkadaşları Seher (Müjde Ar) adında bir kıza tecavüz ederler. Seçimleri riske sokacak bu olay karşısında Şakir Bey, çocukluğundan bu yana "ekmeğini verdiği" Orhan'ı suçu üstlenip kızla evlenmeye razı eder.
Kızın babası Ali Ağa (Osman Alyanak), başlangıçta namusunu temizlemek için Ferit'i öldürmeyi denese de, önce Orhan tarafından bertaraf edilir, sonra da patronu Şakir Bey tarafından "Dikili'de bir zeytinlik, Bademli ve Geren'de iki arsa" karşılığında satın alınır.
"Eğer seçimleri kazandıysam senin sayende", der Şakir Bey bir süre sonra Orhan'a.
* * *
Politikayı, iktidarı, parayı ve altını çok sevenler böyledir, Sayın Gencebay. Her şeyi ve herkesi kendi amaçları doğrultusunda kullanmakta ve bir "dekor unsuru" haline getirmekte tereddüt etmezler. Hele yaşamsal önemde gördükleri "seçimler" yaklaşmışsa...
Siz uzun yıllar politikayla aranıza mesafe koydunuz. Her kesimi kucaklamaya çalıştınız. Bunu büyük ölçüde başardınız da.
Ayrıca siyasi ortama sokulmanızın sizi çok rahatsız ettiğini belli ettiniz.
"Âkil adam" seçilmenizin ardından (ki ben sadece bu sıfatı üstlendiğiniz için sizi eleştirenlerden değilim) yaptığınız bir açıklamada, sağlığınızın pek iyi olmadığını, bazı siyasi eleştirilerin "tansiyonunuzu 24'e çıkardığını" vurguladınız.
Buna rağmen bugünlerde sergilediğiniz görüntü, "sadece barış için katkı yapma" ve "sanatın siyasetin dışında tutulması" yaklaşımlarınızla (bir söyleşinizde "Sanat siyaset yapmaz, diyen biriyim" demiştiniz) ciddi ölçüde çelişiyor.
"Cumhurbaşkanlığının Başbakan'ın hakkı olduğunu" ve Erdoğan'ın "bütün konularla başa çıkabilecek bir kapasite ve bilgi birikimine sahip olduğunu" söylerken, dahası, "Ülkeye zarar veren kim varsa bana göre paralel devlettir. Tayyip Bey diyorsa bizden daha çok şey bildiği içindir" türü demeçler verirken (bir ay önce 25 Aralık soruşturması kapsamında sizin bile İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na ifade vermek zorunda kaldığınızı öğrendik) doğru yaptığınızdan emin misiniz gerçekten?
* * *
Filme dönelim.
Orhan otoriteye bağlılık göstermiş ve taviz vermiştir. Ama sonunda mutsuz olmuştur. Bir içki sohbeti sırasında yakın dostu Kadir Baba (Kadir Savun) ona eskiden böyle olmadığını, son zamanlarda çok değiştiğini söylediğinde Orhan şöyle cevap verir:
"Ne kaldı ki eskiden?"
"Delikanlılık kaldı, mertlik kaldı."
Kadir Baba'nın da sayesinde Orhan, zorla evlendirildiği Seher'in aslında çok iyi bir insan olduğunu fark eder ve zamanla ona âşık olur.
Tam çocukları olacağını öğrendikleri ve mutlu olmaya başladıkları bir sırada Ferit tekrar ortaya çıkar ve Seher'e saldırır. Olayı öğrenen Orhan, bu kez kendi kadını olarak benimsediği ve sevdiği birine bunun yapılmasına tahammül edemez. Seher de zaten böyle bir suçun "ağır bir cezayı hak ettiğini" düşünmektedir ve bu yüzden babasıyla ilişkisini kesmiştir. Karısını yatıştırırken ona o günü evliliklerinin başı olarak kabul etmesini öneren Orhan şunu ekler:
"Sana bir hediyem olacak. Akşam ezanıyla sahilde bekle beni."
Akşam ufukta görünen Orhan'ın motorunun direğinde Ferit'in cansız bedeni asılıdır. Seher mutludur. Suç cezasız kalmamıştır.
* * *
Evet, Sayın Gencebay, elbette mesele suçlu insanları öldürmek ve direklere asmak değil; ama işlenen suçların bir karşılığının olması gerekiyor. Hele bu suçlar hayatları karartan, ölümlere yol açan ve yolsuzluklara uzanan türdense.
Birkaç ay önce Berkin Elvan öldüğünde şunları dile getiren siz değil miydiniz:
"Siyasilerimizin veya yönetenlerimizin daha dikkatli konuşması lâzım. Çok gönül kırarak konuşuyorlar. Söylenecek ne varsa usulünce söylenmeli."
Berkin'in dışında, Ali İsmail Korkmaz var, Ethem Sarısülük var, ötekiler var, Roboski (Uludere) katliamı var; var oğlu var...
Kimi kayıtları ortaya çıkan ve bazıları açıkça reddedilmeyen devasa yolsuzluklar da cabası. (Geçen ay Rumelihisarı’ndaki evinize hırsız girdiğinde eşiniz Sevim Emre "30 yılı aşkındır ilk kez başımıza geliyor" sözleriyle yaşadığı şoku anlatıyordu. Sizin de hırsızlıklara karşı olduğunuzdan kuşku duymuyorum.)
Demokratik hakları sınırlayan yasaklar da ayrı konu. (Siz ve müziğiniz, 60'lardan 80'lere kadar durmadan yasaklarla mücadele etmek zorunda kalmadınız mı?)
Neden bu kadar Erdoğan'a "angaje", hatta neredeyse kaderinizi ona bağlamış olduğunuz izlenimini veriyorsunuz?
Buna ihtiyacınız var mı gerçekten?
* * *
Sayın Gencebay, siz ülkemizin en ünlü sanatçıları arasındaki yerinizi çoktan aldınız.
Kendi sitenizde de yazdığınız gibi, çıkan plak, kaset ve CD sayısı açısından - korsanlarıyla birlikte düşünüldüğünde - 300 milyon civarında bir tirajla dünya çapında bir rekor iddiası taşıyorsunuz.
Üç hafta sonra 70. yaşınıza gireceksiniz.
Ben bu tür büyük yıldönümlerde insanın "hayatın anlamını" ve geçmişini tekrar tekrar ele almasının yararına inananlardanım.
Burada size bazı kaygılarımı iletmeye çalıştım. Ve bir filminizi hatırlattım.
Son olarak o filme adını veren şarkının sözlerini de hatırlatacağım:
"Yazıklar olsun, yazıklar olsun.
Kaderin böylesine, yazıklar olsun.
Herşey karanlık, nerde insanlık!
Kula kulluk edene yazıklar olsun.
Batsın bu dünya, bitsin bu rüya!
Ağlatıp da gülene, yazıklar olsun."
@AksayHakan