Anlamıyorum. Pek çok şeyi anlamıyorum. Belki benim dışımda herkes anlıyor. Ama ben anlamıyorum.
Neden var güçle tepki gösterilmesi gereken birçok rezilliği, “Burası Türkiye” diyerek olağan karşılamaktan neredeyse keyif duyan insanlar vardır; anlamıyorum.
Neden insan, okumaya zaman ayıramayacağı kitaplara, giymeye fırsat bulamayacağı giysilere ve sevmeye çaba harcamayacağı kişilere sahip olma hırsıyla yanıp tutuşur; anlamıyorum.
Neden “devlet büyüklerinin” bir yerlere gidişlerinde ve dönüşlerinde, bir sürü adam, işini gücünü bırakıp uğurlama ve karşılama törenlerinde saatlerce zaman harcar; anlamıyorum.
Neden dini çevrelerle ve geleneklerle sıkıntısı olan pek çok insan, söze “Ben de Müslümanım, ama...” diye başlamayı zeki bir taktik olarak değerlendirir; anlamıyorum.
Neden solcular zamanlarının çoğunu, kendilerine en yakın olan öteki solcularla çekişmeye ayırmayı borç bilirler; anlamıyorum.
Neden politikacılar için en önemli ve en sorumlu aşama hep bugündür; en büyük başarılar ve en ciddi tehlikeler hep şimdi gündemdedir; anlamıyorum.
Neden genç kızlara erkekler tanıştıklarında, onları birbirlerine yaklaştıran temel istekten söz edilmez de, hep başka şeylerden konuşulur; anlamıyorum.
Neden ölen bir insanın arkasından ağlarken bile yakınları bencilliği elden bırakmaz ve sevdiklerinin ölümünden çok, onu bir daha göremeyeceklerine yanarlar; anlamıyorum.
Neden filmlerin çoğu, kadınla erkeğin evlenmesiyle biter; neden aşkların ölümünü, aile kavgalarını ve boşanmaları işleyen filmler böylesine azdır; anlamıyorum.
Neden insanlar hiç tanımadıkları kişiler karşısında kibar ve şık olmaya dikkat ederken, yakınlarına ve sevdiklerine karşı özensizliği neredeyse bir samimiyet belirtisi sayarlar; anlamıyorum.
Neden birbirlerini sevmeyen bazı kişiler, ilişkilerini koparıp atmazlar da, sanki sürekli bir dedikodu ve nefret antremanı yapar gibi ha bire görüşür dururlar; anlamıyorum.
Neden konu sadakate geldiğinde, eşlerini aldatan bazı insanlar hiç olmazsa susmayı yeğlemez de, evliğin kutsal bir kurum olduğu üzerine ateşli nutuklar atar; anlamıyorum.
Neden artık ölüme bir soluk kadar yaklaşmış olan işadamı, “ömrün şu biten neşesi tam olsun” diyerek gönlünce zaman geçirmeye koyulmaz da, hâlâ paraya-pula tapmaya devam eder; anlamıyorum.
Neden insan haklı olduğunun bilincine varabilmek için mutlaka başkalarının da kendisi gibi düşünmesini zorunlu sayar; anlamıyorum.
Neden insanın dış görünüşüyle iç dünyası arasında paralellik yoktur; neden bütün güzeller iyi, bütün kötüler çirkin değildir; anlamıyorum.
Ben bunları bir türlü anlamıyorum. Siz anlıyor musunuz? Anlıyorsanız, bana da anlatır mısınız?..