Türkiye ve Rusya arasındaki benzerlikler üzerine bugüne kadar çok şey yazıldı ve söylendi.
İki eski imparatorluk, iki Avrasya ülkesi, geçmişle ilgili siyasi nostalji, yeniden büyük devlet olma hayali ve başka konularda.
Bir konu da bu iki ülkenin Avrupa’yla ilişkilerindeki gelgitler.
Rusya da Türkiye de hem Asya hem de Avrupa ülkesi. Ama genellikle daha çok Asyalı mı yoksa Avrupalı mı olduklarını düşünürler, tartışırlar.
Avrupa Birliği (AB) ile ilişkileri sorunludur.
AB, Rusya’ya da Türkiye’ye sıcak değildir.
Hem Ankara, hem Moskova zaman zaman AB’nin bir parçası olmak için çabalar harcar.
Bazı dönemler AB ile ilişkileri biraz düzelir. Ama sonra…
AB, her iki ülkeye de mesafelidir. Daha açık söylemek gerekirse, Moskova’ya da Ankara’ya da biraz tepeden bakar.
Belki bu mağrurluğun arkasında biraz da Rusya ve Türkiye korkusu vardır.
Bir düşünün, 75 milyonluk nüfusuyla Türkiye AB’ye katılsa ne olur?
Ya dünyanın en büyük memleketi olan Rusya AB üyesi olsa?
Olmaz. Kolay olmaz. Belki de hiç olmaz.
* * *
Aslında elbette izledikleri AB politikaları açısından Türkiye ile Rusya birbirine tıpatıp da benzemiyor.
Türkiye yarım asırdır AB üyesi olmaya çalışıyor. Ara sıra bu yolda ataklar yapıyor.
Rusya ise çoğu kez “burnundan kıl aldırmayan” bir tavırla, “ben koskoca bir ülkeyim, AB bana yaklaşsın” havasına giriyor.
Üyelik başvurusu falan yapmıyor. Sadece bazen sözün arasında işbirliği ve bütünleşme mesajlarını gizleyerek veriyor.
Bunda belki Rusya’nın Avrupa’nın enerji patronu olmasının da rolü vardır, kim bilir.
Tabii son dönemde birçok şeyin değiştiğini de ekleyelim. En başta da AB’nin eskisi kadar çekici görünmediğini, kendi içinde birçok sorun yaşadığını, ekonomik krizlerle sarsıldığını hatırlatalım.
Bu arada Rusya’nın ve özellikle Türkiye’nin dış politik ve ekonomik ataklarla güçlendiğini…
* * *
Fyodor Lukyanov Rusya’nın en saygın dış politika yorumcularından biri. Geçenlerde ilginç bir makale yazdı. Makalenin adı, kendinden de ilginç: “Türkiye, Rusya’nın öcünü alıyor”.
Konu, bu iki ülkenin AB ile ilişkileri.
Rusya ile Türkiye arasındaki ve bunların AB ilişkilerindeki - bizim yukarıda sözünü ettiğimiz - benzerlikleri Lukyanov da vurguluyor.
Sonra AB’nin Ankara’yı demokrasi eksikleri yüzünden değil, dev Müslüman nüfus yüzünden istemediğinin artık belli olduğu yorumunu yapıyor.
Türkiye’nin de tavrının artık değiştiğini, bağımsız bir ülke olarak güçlendiğini, Ortadoğu’da, İsrail konusunda, Kıbrıs konusunda Ankara’nın yeni hamleler yaptığını anlatıyor. Ve bu arada Erdoğan’ın PKK ile anlaşma yolunda birçok adım attığını da ekliyor Rus yorumcu.
Ardından, bölgesel aktifliği artan Türkiye karşısında, giderek zayıflayan AB’nin şaşkınlaştığını, ne diyeceğini bilemediğini yazıyor.
Ve şöyle diyor:
“Bir ara Ankara’nın, Moskova’nın da etkisini azaltmak için, enerji hatlarında özel bir konuma gelmesi planlanıyordu. Ama şimdi durum değişebilir. AB için, enerji üreticisi Rusya’ya bağımlılıktan sonra, bir de enerji köprüsü Türkiye’ye bağımlılık tehlikesi belirmiştir.”
Bu arada, Lukyanov’a göre, eğer aktifleşen Erdoğan gözünü Kuzey Kafkasya’ya çevirirse bu Moskova için ciddi bir sorun çıktığı anlamına gelir. Ama görünürde Türkiye’nin faaliyetleri kuzeye değil, güneye ve batıya doğru.
Şu anda Rusya, Türkiye’nin AB tarafından incitilen herkesin (ve bu arada Moskova’nın da tabii) öcünü alma sürecini keyifle izliyor.
Böyle diyor Rusya’nın önde gelen yorumcularından Fyodor Lukyanov. Ne dersiniz, ilginç yaklaşımlar değil mi?