Hala kullanılıyor mu bilmiyorum; eskiden gençler arasında yaygın olan, ‘Fransız kalmak’ denen ve söyleyenin konuşulan konuyu anlamadığını kastettiği bir söz vardı. İşte şimdi Amerikalılar Fransız kalıyor. Neye mi? Fransız kurtarma planlarına. Biraz karışık mı oldu? Cümle tam olarak şu: Amerikalılar, Fransızların kurtarma planlarına Fransız kalıyor.
Bilmeyen kalmadı; krizden en ağır etkilenen iki sektör finans ve otomobil. Yardımların en büyükleri finans sektörü için ayrılırken, reel sektörün bu alanda önde giden temsilcisi ise otomobil sektör oldu. Size otomobil sektörü için yapılan yardımlardan bazılarını sıralayayım.
ABD, GM ve Chrysler’e farklı defalarda 40 milyar dolardan fazla kredi verdi. Kanada otomobil üreticilerine 3,2 milyar dolar kredi verdi. İsveç, Saab ve Volvo için 25 milyar kron borç ve ödeme garantisi, 3 milyar kron ar-ge yardımı verdi. Almanya, otomobil talebini artırmak için 1.5 milyar euro tutarında teşvik paketi (araç başına 2500 euro hurda indirimi), 500 milyon euro inovasyon yardımı hazırladı. Fransa sektör için 300 milyon euro yeniden yapılanma fonu kurup, üreticilere farklı defalarda 10 milyar euroya yakın kredi verdi. Ayrıca araç başına 1000 euro hurda indirimi getirdi. Türkiye, geçtiğimiz gün özel tüketim vergisinde indirime gitti. Başka ülkeler de var.
Şimdi gelelim işin özüne...
Avrupa’daki ve Amerika’daki otomobil şirketlerine verilen kurtarma yardımları, içerikleri açısından birbirinden çok farklı. Bu farklılık ABD’li bir şirketle, Fransız bir şirketi karşılaştırdığınızda daha belirginleşiyor. Çünkü, Fransa’daki kurtarma planlarının hemen hepsi, çalışanları işten çıkarmama şartına bağlanırken, ABD şirketlerine verilen yardımlar ise maliyetleri indirmek için uygulanabilir bir plan hazırlanması şartına bağlanıyor. Bu şart, tabii ki işten çıkarmalar, ücret indirimleri anlamına geliyor.
Örneğin Renault’ya verilen 3 milyar euro tutarında bir kredi var. Kredinin vadesi boyunca Renault, Fransa’daki hiçbir fabrikasını kapatmamayı ve çalışanlarını işten çıkarmamayı garanti ederek bu krediyi aldı. Anlaşılan o ki; maliyetlerin artması, yaratılan aşırı kapasite, üretilen araçların kimlere satılacağı ne hükümetin ne de üreticilerin umurunda. Renault satışları sürekli artan bir marka olsa bu süreçte geçici olarak fazla üretime göz yumulabilirdi. Ama öyle değil.
Karşı tarafta General Motors ve Chrysler için verilen devasa krediler ise ‘Ne yapıp edin, maliyetlerinizi aşağı çekin’ şartına bağlanmış durumda. Onlar da gereğini yapmaya çalışıyorlar. Hiç aklınızdan şu soru geçti mi: “ABD’de sadece üç otomobil üreticisi mi var? Neden sadece bunlarını adını duyuyoruz?”. Aslında otomobil üreticisi sayısı yirminin üzerinde ama, bunlar en büyükleri ve sorunluları. Amerika’da bu tür yardımların istihdamla ilişkilendirilmemesi ise çok doğal. Çünkü piyasanın mantığı bu. Zaten bu yüzden onlar da Fransa’nın istihdam şartına bağlanmış paketlerini anlamakta zorluk çekiyorlar.
Dünyanın en büyük on otomobil üreticisinden ikisine sahip olan Fransa’nın şirketlerin satışları son yıllarda geriliyor. İşçi verimlilikleri çok düşük. Buna rağmen yardımlar fabrikaları kapatmamaya, çalışanları işten çıkarmamaya bağlanıyor. Amaç sosyal yapıyı ve istihdamı korumak. Fakat, gelecek yıllarda ürettikleri otomobillere daha fazla müşteri bulmak zorundalar. Çünkü 2004’te 3.2 milyon otomobil üreten Fransız şirketleri, geçen yıl 2.1 milyon araç üretmişler. Trend böyle devam ederse 2013’te üretimin 1.1 milyona gerilemesi bekleniyor. Dolayısıyla kısa sürede talep artmazsa, Fransa’nın yardımları şu andakinden daha ciddi sorunlar doğurmaya gebe görünüyor.
Bu nedenle ABD, Fransa ve diğer ülkelerde, kriz önlemleri hem üreticileri rahatlatmaya hem de tüketimi kısa ve uzun vadede teşvik etmeye odaklanmalı.