2012 yılını tamamlamak üzere olduğumuz bugünlerde, geçen yılı kısaca hatırlamak, bu yılı özetlemek ve gelecek yıla bir göz atmak için buyurun başlayalım…
2011
2007'de ABD'de başlayıp 2008 sonunda dünyayı saran mali kriz, izleyen yıllarda dünya ekonomilerini farklı boyutlarda etkilemeyi sürdürdü.
2010 ve 2011 pek çok ülke için krizden çıkış dönemi oldu. Yükselen ekonomiler, gelişmekte olan ülkeler ve daha zayıf bir hızla da olsa gelişmiş ekonomiler için bu iki yıl en azından büyüme boyutunda da olsa nefes alma dönemi oldu. Ta ki 2011 sonbaharına kadar. Yunanistan'ın başrolde olduğu yeni bir gerilim sahnesi sadece Avrupa ekonomilerini değil, tüm dünyada tüketici güveni kanalıyla talep artısını zayıflatmaya başladı. Bu nedenle 2011'in son çeyreğinden itibaren büyüme yavaşlamaya, küresel ithalat artışı teklemeye başladı.
Yıl sona erdiğinde ABD ekonomisi yüzde 1.8, Euro Bölgesi yüzde 1.4 büyüdü. Gelişmiş ülkelerin tamamı yüzde 1.6 büyürken, bunların dışındakilerde hız yüzde 6.2’ye çıktı. Türkiye ise yüzde 8.5 büyüme ile zayıf Avrupa ve OECD'de en hızlı büyüyen ekonomi, G-20 içinde ise Çin ve Arjantin'den sonra 3. ülke oldu.
2012-Avrupa Tutulması
Yılın genelinde Dünya ekonomisinde bir tür Avrupa tutulması yaşandı. Yunanistan, İrlanda ve Portekiz'den sonra Güney Kıbrıs Rum Yönetimi kurtarma yardımına başvurdu. Böylece yardıma başvuran AB üyesi sayısı 4'e ulaştı. İspanya konusu hala bir muamma.
Dünya ithalatının üçte birinden fazlasını yapan AB ülkelerindeki talep zayıflığının devam etmesi bu bölgeye yönelik üretim ve ihracat yapan tüm ekonomileri reel ekonomi tarafından olumsuz etkiledi. Çin, Japonya, diğer Uzak Doğu, Brezilya, ABD başta gelen kazazedeler oldu.
Ama listenin en basına Türkiye’yi koymak gerekir çünkü yıllardan beri ihracatının yarısına yakınını AB'ye yapan Türkiye'deki pek çok şirketin AB’ye karşı adeta bir ihracat bağımlılığı vardı. Türk ihracatçıları 2011 gibi 2012'de de bu sorunun getirdiği menfi etkilerden çok daha fazlasını başka pazarlardan kazandı.
Büyüme açısından ise 2012’de son iki yılı aratan bir dönem yaşandı. Net ihracatın katkısı ile ilk üç çeyrekte yüzde 2.6 büyüyen ekonomi, beklentilerin altında kalmış olsa da, ilk kez krizsiz inişi başarmış oldu.
AB 'de sular kaynamaya devam ederken, ABD'de havayı bozan tek şey Sandy kasırgası değildi. 2012'nin cezbedici tartışmalarından biri seçimler, diğeri de mali uçurumdu. Hala devam ediyor olsa da mali uçurum, üzerindeki "akıbeti belli" imajı nedeniyle Dünyadaki diğer sorunlar kadar gerilim yaratan bir endişe kaynağı olmadı.
2012'nin pek çok ülke için beklenmeyen bir gelişmesi Çin ekonomisindeki yavaşlamaydı. Yavaşlama denen şey ise uzun dönem büyüme ortalaması yüzde 10'a yakın olan bir ülkenin bu yıl yüzde 7.8 civarında büyüyecek olmasıydı. Çin hükümeti büyüme hedefinin yüzde 7.5 olduğunu çok daha önceden ilan etmiş olmasına rağmen, fiili yavaşlama Dünya ekonomisi üzerinde ciddi etki yarattı.
Çin’deki yavaşlamadan en çok etkilenenler Güney Amerika ülkeleri ile Japonya oldu. Her ikisinin de ihracatında Çin'in payı büyüktü. Özellikle Brezilya ve Şili hammadde ihracatlarındaki zayıflama nedeniyle hem dış ticaretlerinde, hem de büyüme hızlarında kötü bir dönem geçirdiler. Hatta Brezilya BRICS içinde en zayıf performans gösteren ekonomi oldu.
Yıl biterken tahminler Euro bölgesinin binde 4 daralacağını, ABD'nin yüzde 2.2 büyüyeceğini gösteriyor. Gelişmekte olan ülkeler ise 5.3 ile son üç yılın en düşük büyüme hızına inecekler. Euro Bölgesi’nin çok sayıda ülkesi hala kriz öncesinin gerisinde birer ekonomik büyüklüğe sahipler. 2008’e dönmeye başarabilmiş üye sayısı henüz sadece 6. Bir blok olarak Euro Bölgesi’nin krizden çıkışı 2014 ya da 2015 yılını bulacak. Bunu ekonominin toparlanma hızı belirleyecek. Ama kesin olan şu ki; 2013’de, toparlanma beklemek için çok neden yok.
2013
Söz Euro Bölgesi’nde kalmışken, ondan devam edelim. Gayrısafi yurtiçi hasıla büyüklüğünün 2008’e dönüşü 2014-2015’i bulacak ama 2013 yılı büyük olasılıkla Euro Bölgesi için en kötünün geride kalmış olduğu bir yıl olacak. Belki yüzler gülmeye başlamayacak fakat artık Avrupa ekonomilerinden gelen kötü haberlerin son bulduğu, ya da en azından şiddetini kaybettiği bir yıla giriyor gibiyiz.
Bu, tüm dünya için önemli olmakla birlikte; Türkiye için ayrı bir değer sahip. 2010-2012 döneminde Avrupa pazarında aradığını bulamayan ihracatçılar, başka pazarlarda artırdıkları güçlerini özellikle 2013’ün ikinci yarısında artık yeniden yavaş yavaş Avrupa ülkelerine aktarmaya başlayabilirler. Bu arada, 2012 boyunca, ihracatı negatif yönde etkileyen Euro/Dolar paritesindeki gerilemenin de; 2013’te yerini artışa bırakarak, bu defa pozitif etki vermeye başladığını görebiliriz.
Haziran 2012’de yürürlüğe giren yeni yatırım teşvik sisteminin etkileri 2013 yılında daha ciddi hissedilmeye başlayacaktır. Yılsonunda biteceği için, şimdiye dek açıklananların en kapsamlısı olan bu sistemden faydalanmak isteyenlerin 2013 yılı içinde yatırıma başlayacaklarını görebiliriz. Bu nedenle doğrudan yabancı yatırım girişinde (özellikle imalat sanayiine) şimdiye kadarkilerden yüksek bir rakama ulaşılabilir.
Ancak, 2013 yılının dünya ekonomisinde ve dış ticaretinde 2012’nin çok üzerine çıkılacak bir yıl olmayacağının altını çizmek isterim. IMF, Dünya genelinde ne büyüme de ne de dış ticarette aşırı canlanma bekliyor. Küresel ihracat yüzde 5 civarında büyüyecek. Dünya ekonomisi bu yıl yüzde 3.3, 2013’te yüzde 3.6 büyüyecek. En yüksek büyüme hızlarına Asya’daki ve Sahraaltı Afrika’daki ülkeler ulaşırken, en zayıf performansı Euro Bölgesi ülkeleri sergileyecek.
BRICS üyeleri muhtemelen 2012’den daha iyi bir yıl geçirecekler ama yine de gelişmiş ekonomilerin sağlığı, onların da büyüme hızlarının temel değişkeni olacak.