Bugün TCMB tarafından açıklanan verilere göre, geçen yılın ilk çeyreğinde 10 milyar 29 milyon dolar olan cari açık, bu yılın ilk çeyreğinde 22 milyar 118 milyon dolara yükseldi. Geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 120 artan açık, Türkiye ekonomisi için ciddi bir risk olan problemi daha da önemli bir hale getirdi.
Cari açıktaki yükselişin en önemli nedeni, dış ticaret açığının büyümesi. TÜİK tarafından 30 Nisan’da açıklanan dış ticaret verilerine göre yılın ilk çeyreğinde ihracat yüzde 21 artarken, ithalat yüzde 45.6 yükselmişti. Geçen yıl 12.5 milyar dolar olan dış ticaret açığı, bu yıl 24.5 milyar dolara ulaştı.
Dış ticaret açığındaki yükselişin nedeni ise ithalatın ipini koparması. İthalatımız, geçen yılın ilk çeyreğinde TÜİK verilerine göre 38.5 milyar dolar iken bu yıl 56 milyar dolara yükseldi. Yani 17.5 milyar dolar arttı.
İthalat neden bu kadar hızlı?
Bu artışın yaklaşık 3.5 milyar doları petrolden, 1.7 milyar doları otomobilden, 1.6 milyar doları makine ithalatından, 1.4 milyar doları demir-çelikten, 1 milyar doları plastik ithalatından kaynaklanıyor. Yani ilk beş üründeki yükseliş, toplam ithalat artışının yarısından çoğunu oluşturuyor.
Bu artışı tek bir nedene bağlamak mümkün değil. Öne çıkan dört neden var: iç talep artışı, dış talep artışı, ürün fiyatlarında yaşanan yükseliş ve düşük kur.
Ekonomi çok hızlı büyüyor. Ama bu hızlı büyüme doğal olarak ithalatı da artırıyor. Örneğin, otomobil ithalatındaki yükselişin nedeni bu.
Diğer taraftan ihracatımız da beklentilerden hızlı artıyor. Ancak bazı ürünlerin ihracatı, bunların üretiminde kullanılan aramalların ithal ediliyor olması nedeniyle ithalatımızı da artırıyor.
Çok çok önemli bir faktör, petrol, demir, alüminyum, bakır, pamuk gibi ithalatımızın yaklaşık üçte birini oluşturan ürünlerin fiyatlarında yüzde 100’ü aşan yükseliş. Bunun üzerinde hiçbir kontrol gücümüz yok. Fiyatlarda yaşanan yükseliş, sun’i de olsa, ithalat faturasını aynı oranda yükseltiyor.
Bir de doğrudan hammadde olmadığı halde, içeriğinde büyük oranda petrol ve benzeri hammaddeler barındıran plastik ve gübre gibi ürünler var ki, hammadde fiyatlarındaki artış bunların ithalat faturasını yükseltiyor. Plastik ithalatımız geçen yılın ilk üç ayına göre 1 milyar dolar, gübre ithalatımız ise 400 milyon dolar arttı.
Kur da ithalatı teşvik eden faktörlerden biri. İthalatımızın yaklaşık üçte ikisini dolar ile yapıyoruz. Uluslararası piyasada doların değer kaybetmesi, Türkiye’de de kurun düşük kalmasına neden oluyor. Bu da yabancı malların TL cinsinden fiyatının yükselmemesine neden oluyor. Hatta, yerli mallar daha da pahalılaşıyor. Üreticiler ve nihai tüketiciler ise, haklı ama son noktada ulusal ekonomiye zarar verecek şekilde, yerli mallar yerine daha ucuz olan ithal mallara yöneliyor.
Belki beşinci bir faktörü de bunlara eklemek mümkün. Bir süredir TCMB, karşılıkları artırarak, faizlerde gelecek dönemde artış yapacağının işaretlerini veriyor. Faizlerde yükseliş beklentisi, gelecekte kullanılacak kredilerin öne çekilmesine neden oluyor diyebiliriz. Bu etkinin ne kadar olduğunu bilmek mümkün değil ama ithalattaki artışın nedenlerinden birinin bu olduğun söylemek mümkün.
Endişe abartılıyor mu?
Ben biraz abartıldığını düşünüyorum.
Doğru; cari açık çok yüksek ve bütün yıl bu trendi izlerse 70 milyar doların üzerinde bir düzeye ulaşacak ve yurtiçi hasılanın yüzde 8-9’una varacak. Doğru; şimdiye dek maruz kaldığımız krizlerin tamamında cari açık bir etken oldu.
Ancak, cari açık bir sorun olmakla birlikte, bugün Türkiye’nin borç sorunu ve bütçe açığı sorunu yok. AB ülkelerinin bir kısmında, örneğin İngiltere’de, cari açığın yurtiçi hasılaya oranı bizden daha yüksek. Ayrıca bu ülkelerin devasa kamu borçları ile aşırı yüksek bütçe açıkları da var.
Diğer yandan, TCMB’nin attığı adımların etkisini henüz net olarak görmemiş olsak da, Nisan’dan itibaren cari açıkta nispi bir iyileşme başlayabilir. Faizlerde yükseliş beklentisinin harcamaları öne çekici etkisi de yakında hafiflemeye başlayacaktır.
Son günlerde kurlarda başlayan yükseliş trendinin nereye kadar süreceği henüz belli değil. Ama bundan sonra dolar kurunun 1.60’ın altına inmemesi cari açık açısından çok önemli. Aslına bakarsanız, sadece cari açık değil, ulusal ekonomimiz açısından bu kritik bir faktör.
Bütün dünya, parasının değerini düşürmeye çalışırken, Türkiye gibi cari açık sorunu olan bir ekonominin değerli kur ile rekabet gücünü korumasının imkanı YOK. Bu noktada halka ve işletmelere de bir görev düşüyor. Kurlardaki yükselişi, bir kriz işareti olarak görmekten vazgeçmemiz gerekiyor. Düşük kur, yabancı mal tüketimini teşvik ederken, yerli üretimi baltalıyor.