ABD Doları bu yılın Şubat ayından sonra hemen hemen bütün para birimlerine karşı değer kaybetti. Ancak Aralık ayında tam ters bir hareketle Dolar bir çok para birimine karşı değer kazanıyor. Bildiğim kadarıyla bu ay doların değer kaybettiği tek para birimi var; o da Kanada doları. Dolar, para piyasasındaki en büyük rakibi Euro’ya kaşı Aralık ayında (bugüne dek) yüzde 5’e yakın değer kazandı.
Son haftalarda dolara güç kazandıran bazı faktörler var. Bunları 10 Aralık’ta burada sizlerle paylaşmıştım ama yazıma devam etmeden önce çok kısa bir şekilde özetmeme izin verin.
Dolar değer kazanmaya başladı çünkü, aşırı değer kaybetmişti. Piyasalarda iyimserlik artmaya başlayınca, yuvasına dönen sermaye yeniden gelişmekte olan piyasalara akmaya, dolar değer kaybetmeye başlamıştı. Fakat bu durum, doların aşırı değer kaybetmesine yol açtı. Örneğin Euro/Dolar paritesinin 1.50’nin üzerine çıkması için ekonominin temellerine dayanan bir neden yoktu. İkincisi, ABD ekonomisi, Avrupa ülkelerinin ve diğer pek çok ülkenin ekonomisinden çok daha kötü durumda değildi. Diğer taraftan, ABD Merkez Bankası’nın faiz artırımına gitmeye yakın olduğu yönündeki beklentiler de doları destekledi. Son olarak ise, yine ABD Merkez Bankası’nın 2010 başından itibaren, geçen yıl boyunca piyasaya akıttığı likiditeyi geri çekmeye başlayacak olması doların değerini yükselten başka bir faktör.
İşte bu nedenlerle doların, en çok işlem gören altı para birimine karşı değerini gösteren dolar endeksi 74.5’ten 78’e kadar yükseldi.
Şimdi soru, bu seyrin devam edip etmeyeceği…
2010’da doların yönünü belirleyecek ana faktör dünya ekonomisinin sağlığı.
Dünya ekonomisini tek parça olarak görmek mümkün değil. Ancak, ülke/bölge ekonomilerinin küresel etkileri bağlamında şunları söyleyebilirim. Dünya ekonomisinin yönünü belirleyecek iki ulusal ekonomi var. Bunlar ABD ve Çin ekonomileri. Avrupa daha sonra geliyor.
ABD Ekonomisi
ABD ekonomisinden karışık sinyaller alıyoruz. Kesin olan bir şey var: tüketici güven ve beklentileri önemli ölçüde yükseldi ve olumlu işaretler veriyor. Ancak sorun şu ki; bu henüz talebe yansımadı. Hükümetin otomobil sektöründe (Car Allowance Rebate System), konut sektöründe (Housing Tax Credit) ilan ettiği canlandırma paketleri dönemsel olarak satışları desteklemiş olsa da, şu anda ibre yeniden eksiye dönüyor. Önceki gün açıklanan konut satışlarının beklentilerin altında kalması buna verilebilecek birçok örnekten biri. Diğer taraftan yüzde 10’a yükselen ve yakın zamanda düşme ihtimali çok zayıf olan işsizlik oranı da ABD’de talep artışını engelleyen çok önemli bir faktör.
2010 içinde reel sektör yönelik canlandırma paketleri sona eriyor gibi görünüyor. Mali sektöre yönelik yardımlar da aynı şekilde. Bu durumda, ya yeni paketler açıklanacak; ya da ekonomi yavaş yavaş kendi gidişatına bırakılacak. Eğer yeni paketler açıklanmazsa, Amerikan ekonomisinin kendi başına toparlanma olasılığı bence çok zayıf.
Çin Ekonomisi
Çin, ihracatındaki daralma dışında çok büyük sorunlar yaşamadı. En azından hükümetin ilan ettiği veriler öyle söylüyor. Fakat, Çin ekonomisi göründüğünden daha zayıf. Krizde azalan ihracatın getirdiği yükü, iç talebi canlandırarak gidermeye çalışan hükümetin önünde giderek büyüyen bir enflasyon tehdidi var. Dünya talebinin 2010’da hızla yükselmeyecek olması da Çin’in ihracatının gelecek yıl eski düzeylerine gelmesini zorlaştırıyor.
Ayrıca, hükümet iç talebi artırmaya çalıştıkça, Çinliler daha fazla ithalat yapmaya başladılar. Bu da dış ticaret fazlasının daralacağı anlamına geliyor. Dış ticaret fazlasının daralması, Çin’in elinde daha az rezerv birikeceğinin bir işareti. Ayrıca, Çin’in dış ticaretinde yerel paralara ağırlık vereceğini de biliyoruz. Bu durumda Çin tarafında dolar arzı da, talebi de gerileyecektir. 2010 yılında Çin’in, bankaların kredi verme politikalarında sıkılaştırmaya gitmesi de bekleniyor. Bu da iç talebi kısıtlayıcı bir etki yaratabilir.
Çin imalat sanayinde hali hazırda yüksek oranda atıl kapasite olduğu tahmin ediliyor. Enflasyonda artış ve akabinde talepte görülebilecek gerileme ile atıl kapasite, Çin ekonomisi için daha büyük bir tehdit olabilir. Ayrıca, insanların alım gücünün zayıflaması, işletmelerin daha düşük karlarla mal satması zorunluluğunu doğurup, nakit girişlerini azaltacaktır. Azalan nakit girişleri ise büyüyen kredilerin geri ödenmesinde sorunlara neden olabilir. Tabii ki bunlar şimdilik bir olasılık fakat, bu olasılığın gerçekleşmesi Çin balonunun patlaması sonucunu doğurur.
Çin’in doğu kıyılarında emlak sektöründe bir balon olduğunu, talepteki muhtemel gerileme ile bu balonun patlayabileceğini ve bunun da dünya ekonomisinde Dubai ya da Yunanistan’dan daha büyük bir şok yaratma potansiyelini olduğunu söyleyebilirim. Çin milli gelirinin en az üçte birinin inşaat sektöründe yaratıldığını da bilginize sunmak isterim. Dolayısıyla inşaat sektöründeki küçülme, Çin ekonomisinde büyük delikler açabilir.
Bütün bunlar dikkate alındığında belki 2010’da değil ama izleyen yıllarda Çin ekonomisinin krize girmesi dünya ekonomisine büyük darbe vuracaktır. Bu durumda ABD dolarının ve tahvillerinin en büyük müşterisi olan Çin’in bu özelliği de zayıflayıp, dolarda büyük değer kayıpları yaşanmasına neden olabilir.
Avrupa Ekonomisi
Dünya ekonomisi üzerindeki etkisi ABD ve Çin kadar olmasa da, Avrupa ekonomisi için de birkaç noktayı hatırlamakta fayda var.
Avrupa ekonomisi hem krize hem canlanmaya geç tepki vermek gibi bir özelliğe sahip. Krizden az da olsa geç etkilenmeye başlayan Avrupa ekonomisi, buna rağmen özellikle tüketici talebi ve sabit sermaye yatırımlarında gerileme yaşıyor. Avrupa Merkez Bankası, faiz indirim sürecinde diğer merkez bankaları kadar aktif olmadı ya da olamadı. Hem bu ,hem de ekonomisinin kendi dinamiklerinden kaynaklanan diğer faktörlerle Avrupa’da durgunluk diğer bölgelere kıyasla daha uzun sürecek.
Ayrıca İrlanda, İspanya, Portekiz, Yunanistan, Letonya, Ukrayna gibi ülkelerin kendilerine has olmakla birlikte çoğu emlak ve kredi piyasalarından kaynaklanan sorunlar yaşanıyor. Bu da kıtada ekonomik faaliyetlerdeki durgunluğun başka bir nedeni.
Daha geç ve ılımlı artmaya başlamış olsa da işsizlik Avrupa’da da önemli bir sorun. Avrupa’da toparlanmanın geç başlayacak olması, işsizliğin de daha geç düşmeye başlaması anlamına geliyor.
Bütün bunlar Avrupa Merkez Bankası’nın faiz artırım sürecinde daha geç katılacağının birer işareti.
***
Gelelim yazının başlığına…
FED’in faiz artırımına yönelik beklentilerin desteği ve son bir ayda doların değer kazanmasına neden olan diğer faktörlerin etkisiyle, 2010 başında dolar değer kazanmaya devam edecek gibi görünüyor. Benim tahminim Euro/Dolar paritesinde bu ay başlayan düşüşün sürekli olmamakla birlikte birkaç ay daha devam edeceği. Euro/Dolar en düşük 1.34’e kadar inebilir gibi görünüyor.
Bu durumda altının onz fiyatı da 800 dolara kadar gerileyebilir.
Ancak ABD ekonomisindeki toparlanmanın gecikmesi, yüksek kalan işsizlik ve yukarıda Çin konusunda yazılanlar nedeniyle FED’in faiz artırımlarını beklenenden çok daha yavaş yapacak olması, doların 2010’un sonlarına doğru yeniden gerilemesine neden olacaktır. 2010 sonunda Euro/Dolar paritesi yine 1.40’ın üzerine çıkabilir.
2010 yılında Dolar/TL kurunda neler olabileceği başka bir yazının konusu olsun.
İyi tatiller.