Bugünlerde tüm dünya bir set ve bizler de bir bilim-kurgu filminde oynayan figüranlar gibiyiz. Nereye baksanız maskeli ve tedirgin insanlar, koruyucu giysiler içinde görevliler, boşalmış ıssız sokaklar, insanı geren toplu taşıma araçları, ellerinde silahlar ve beyaz tecrit giysileri içinde askerler. Tüm hava ulaşımı durmuş, ülkeler sınırlarını kapatmış, insanlar evlerinde çaresiz, hayal bile edemeyeceğimiz günlere yaşayarak tanıklık etmekteyiz.
Tek bir virüse karşı topyekun savaş halindeyiz. Asıl savaşı ise hücrelerimiz veriyor, içimizde!
İçimizde olan ama yapısını ve işlevini bir türlü anlayamadığımız hücrelerimiz bizim için savaşıyorlar, kazanırlarsa yaşamaya devam edeceğiz.
Oysa o virüs canlı bile değil, yaşamak için bizlere ihtiyacı var. Bizim hücrelerimizde can buluyor ve sonrasında tüm vücudumuzu ele geçiriyor.
Bir moleküler biyolog ve aynı zamanda akıllı tasarımın teorisyenlerinden olan Profesör Michael Denton'a göre yaşam gerçeğini anlayabilmek için öncelikle hücre olgusunu anlamamız gerekmekte. Diyor ki:
"Bir hücreyi yaklaşık bir milyon kez büyütürseniz büyük bir şehri içine alabilecek büyüklükte dev bir yapıyla karşılaşırsınız. Daha yakından bakarsanız, üzerinde milyonlarca küçük kapı olduğunu görürsünüz. Ve eğer bu kapıların birinden içeri girecek olursanız muazzam ve gizemli bir teknoloji sizi karşılayacaktır."
İnsan vücudunda göz hücresinden karaciğer hücresine kadar, farklı işlevlere ve Michael Denton'ın deyimiyle farklı teknolojilere sahip 100 farklı yapıda hücre bulunuyor, toplamda ise 100 trilyon hücre. Canlı yapının en küçük birimi olarak tanımlanan bu karmaşık yapının mekanizmasını anlamak için daha alt parçacıklara, belki de atomaltı parçacıkların dünyasına kadar inmemiz gerekecek.
Biliyoruz ki canlı organizmalar moleküllerden, moleküller de atomlardan meydana gelir. Atomlar da atomaltı parçacıklardan. Atomaltı parçacıklar ise proton, nötron ve elektronlardan oluşuyor. Proton ve nötronlar atom çekirdeğini oluştururken elektronlar çekirdeğin çevresinde büyük hızlarla dönüyorlar. Klasik tanım böyle.
Atom, boyut olarak çekirdekten 10.000 kez daha büyük ve yüzde 99,999'u boş olan bir yapı, tüm kütle merkezde çekirdekte toplanmış gibi. Temel yapıtaşı atomlardan oluşan bir hücre, hatta bir insan vücudu da o oranda boşluk içeriyor demektir. Varsayın ki atomik yapıdaki bu boşluklar çıkarıldı, bir insan vücudunda geriye ne kalır dersiniz? Bir fındık içinden daha fazlası değil.
Atomaltı parçacıklar kuantum dünyasının garip kurallarına tabidirler. Bu kurallara göre hem parçacık hem de dalga özelliği gösterirler. Kuantum dilinde her olası durum bir dalgaya karşılıktır ve bunların toplamı kuantum durumunu, yani tüm dalgaların üst üste bindiği süperpozisyon durumunu ifade eder. Bu olasılıklardan birinin oluşması ise dalga çökmesi, yani diğer olasılıkların ortadan kalkması anlamına gelir.
Arizona Üniversitesi'nde bilinç üzerine yaptığı çalışmaları ile tanınan bir bilim insanı olan Profesör Stuart Hameroff, sinir hücrelerinin bir parçası olan mikrotübüllerin kuantum durumlarının zeka ve bilincin kaynağı olabileceğini öne sürmekte.
Hameroff, bu öngörülerinde yalnız değil. İngiliz fizikçi, matematikçi ve bilim felsefecisi Sir Roger Penrose da benzer görüşlere sahip. Penrose'un evreni anlamamıza olanak sağlayan genel görelilik ve kozmolojiye olan katkıları nedeniyle, Stephen Hawking ile 1988 fizik Wolf ödülünü paylaştığını da kaydedelim.
Hameroff'un işaret ettiği hücre içindeki mikrotübüller, hücre iskeletini oluşturan ipliksi yapılar olup hücredeki günlük büyümeyi, gelişimi ve hücre içi taşıma işlemini sağlayarak sinaptik bağlantıları yönetiyorlar.
Benzer bir yapıyı evrenin dokusunu oluşturan karanlık madde için de söylemek mümkün. Karanlık maddenin de galaksiler ve galaksi kümelerini ağlarla sararak yollar oluşturduğu ve bu yollar boyunca galaksilere madde taşındığı yönünde öngörüler ve bulgular olduğunu biliyoruz.
Beyin haritası (solda) ve karanlık madde bilgisayar simülasyonu (sağda)
Bilgisayar simülasyonları ile elde edilen evrenin karanlık madde dokusunun oluşturduğu galaktik merkezler gibi, mikroskop altında görüntülenen beyin haritamızda da benzer bir nöron ağ yapısı görmek mümkün, hatta neredeyse aynı.
Şöyle diyelim: Beynimizde nöron ağ yapısını gösteren beyin haritası ile evrenin dokusunu oluşturan karanlık madde ağ dokusu şaşılacak ölçüde benzer.
Biliyorsunuz karanlık madde, evreni oluşturan toplam maddenin yüzde 86'sını oluşturuyor ve biz onu görüntüleyemiyoruz, çünkü ışığa tepki vermiyor. Varlığından eminiz, çünkü o olmadan bugünkü evren yapımızı açıklamak mümkün değil.
İnsan aklı durmuyor, soruyor, sorguluyor, yanıt arıyor. Yanıtlar büyük olasılıkla kuantum dünyasında gizli.
Ve biz gittikçe düşünce sistemimizi değiştirmeye başladık, nedensellik temelinden belirsiz işlevselliğe doğru kayıyoruz.
Kuantum fiziği bize bu cesareti veriyor!
Aşağıda, 22 Mart 2020 tarihli "Virüs mü dolaşıyor bizler mi?" yazım üzerine Rush Üniversitesi Hematoloji Profesörü Sayın Prof. Celalettin Üstün'den gelen çarpıcı bir yorum yer alıyor. Aynen aktarıyorum:
Sn. Kıyak,
"Bizler, her birimiz, içimizde yaşayan, doğan- ölen, bir biçimde varlığımızdan habersiz yaşamını sürdüren trilyonlarca mikro canlının bu anlamda evreni olmuyor muyuz?"
Evet oluyoruz.. Ben bunu Sayın Münir ile de yıllar önce paylaşmıştım. Mikrokozmos.
Aslında bu fikir virüsler, bakteriler vs. yani yalnızca "bizden olmayan" için değil, aslında içimizdeki bizden olan hücreler için de geçerli değil mi? Yani barsak hücresi, kalp hücresi, o minik canlılar aslında insan gibi değiller midir? Kendi başlarına yaşarlar, her gün bir işlev görürler, yerler, içerler, metabolizma sonrası ürünleri atarlar. Ve insan gibi hala ne için yaşadıklarını bilmezler. Bilemezler.. Mesela alsak canlı bir hücreyi, vücut dışına çıkarsak, kendine baktırsak, desek bak bu sensin.. Anlamaz, anlayamaz.
İnsan da öyle değil midir? Yaşar olur binlerce yıldır, göğe bakar, denize bakar.. Bakar da bakar, bir türlü anlayamaz.. Ben kimim, ne için yaşıyorum?
Desek ki evren, kozmos canlıdır ve insan ancak bir organ veya dokudaki (Dünya) bir hücredir, kozmos icin.. Kozmosa bakar insan, inanılmaz büyüklüğünü akla hayale gelmeyecek muazzamlığını sadece idrak etmeye çalışır, ama asla fonksiyonunu ve bütünü göremeyecektir.
Ve bu bağlamda, her şeyi ben alayım diyen bir bağırsak hücresi (kanser) insanı öldürerek kendini sonlandıracaktır, ama bilemez.
Her şey benim olsun diyen insan da, belki dokuyu öldürecektir (global warming) ve böylece kendini yok edecektir= insan kozmosun kanseridir?
Kozmos buna izin verecek midir?
Dünyayı giderek tehdit eden insanı, kendini bir türlü durduramayan insanı, bir minnacık virus nasıl da durduruyor, 1-5 aylık hiç görülmedik durma, trafiksizlik, green house gazlarında nasıl bir etki yaratacaktır, hiç beklenmeyen olumlu sonuçlar çıkabilir mi?
Dünya kendini mi kurtarmaktadır... Göreceğiz..
Çok ama çok enteresan günler yaşıyoruz!
Saygılarımla,
Celalettin Üstün
Professor of Medicine
The Coleman Foundation Chair of Hematology/BMT
Director, Section of BMT/Cell Therapy
Division of Hematology,Oncology and Cell Therapy
Rush University Medical Center
Kaynakça
The University of Arizona - Center for Consciousness Studies
An Exploration of Quantum Consciousness
Michael Denton and Intelligent Design’s Big Tent
Güneç Kıyak yazdı | Evrenin karanlık yüzü: Karanlık Madde
Güneç Kıyak yazdı | Virüs mü dolaşıyor yoksa bizler mi?