25 Mayıs 2025

Beynimiz bize yalan mı söylüyor?

Süperpozisyon durumunda olan beynimiz kötü bir şey olduğunda, bizi haklı çıkarabilecek sebepler bulmaya çalışıyor ve olası nedenler içinde bazılarını öne çıkararak bazen bize yardımcı olduğu gibi çoğu kez de gerçekliğimizi çarpıtıyor. Ama ona kanıp kanmamak da çoğu kez bizim elimizdedir!

Neden genellikle haklısınızdır?

Çünkü beyniniz size haklı olduğunuzu söylüyor!

Hatta söylemekle kalmıyor, size bunu kanıtlıyor. İkna edici varsayımlarda bulunup mantıksal argümanlar üreterek sonuçlar çıkarıyor.

Beyni tarafından ikna edilen yalnızca siz değilsiniz. Çevremiz hiç haksızlık yapmamış, yapmışsa da mutlaka hakedildiği için yapmış insanlarla doludur. Dahası hiç yalan söylemezler; söylemişlerse de onlar beyaz olanlardandır.

Beyinlerin bilişsel çarpıtmaları bu tür argumanlarla doludur.

Bilişsel çarpıtmalar, bir tür düşünce kalıpları olarak tanımlı. Bunlar daha çok önyargılardan kaynaklanır ve gerçeklik algımızı çarpıtarak mantıksız inançlara, olumsuz duygulara veya uyumsuz davranışlara neden olurlar ve karar alma süreçlerini etkileyebilirler.

Bilişsel çarpıtmalar sosyal yaşamda azımsanmayacak boyutta yaygındır.  En çok karşılaştığımız bilişsel çarpıtmalardan biri olan "etiketleme", başkalarına olumsuz önyargılarla etiketler yapıştırarak olumlu deneyimleri veya başarıları küçümseme veya yok sayma eğilimi olarak karşımıza çıkar.

Görüldüğü gibi beynimiz bir anlamda yalancıdır;  olayları çarpıtır, dahası hikayeler uydurur ve çoğu kez bizi bu hikayelere inandırır.  

Peki beynimiz bunu neden yapar?         

Bunu bizi korumak adına yaptığı ileri sürülüyor. Yani beynimiz iyi bir bilgi kaynağı olarak çok da güvenilir değildir.  

Beynimiz mi bizi, biz mi beynimizi kontrol ederiz?

Biliyoruz ki vücudumuzun işleyişi ve kontrolü genel olarak beynimizin sorumluluğundadır. Kalbimizin çalışması, kanın organlara taşınması, besinlerin sindirimi gibi farkındalığımızın az olduğu, hatta farkında bile olmadığımız şeylerin tümü beynimizin kontrolündedir.

 Öte yandan tüm zihinsel aktivitelerimiz de beynimizin kontrolü altındadır. Beynimiz duyu organlarından gelen iletileri alır,  işler ve bize bir gerçeklik yaratır. Bu süreçte düşünme, öğrenme, anı biriktirme, hatırlama ve yaratıcılık gibi tüm zihinsel aktivitelerimizi yönetir ve kontrol eder.

Kısaca beynimiz bir bilgisayar işlevi üstlenir; onu hem fiziksel hem de zihinsel aktivitelerin organizasyonu, yönetimi ve kontrolünü gerçekleştiren merkezi bir bilgisayar olarak tanımlayabiliriz.  

O zaman soru şu: Her şeyin kontrolünü elinde tutan beynimiz nasıl oluyor da bilişsel çarpıtmalara izin veriyor? Vücudumuzun olağanüstü karmaşık çalışmasını büyük bir ustalıkla yöneten bu bilgisayar, nasıl oluyorda düşünce tuzaklarına yakalanıyor?

Bu durum bize beynimizin bildiğimiz deterministik algoritmalarla çalışmadığını gösteriyor.

Kuantum etkisi

2020 Nobel Fizik Ödülü sahibi Roger Penrose, 1989 yılında yayımladığı "The Emperor's New Mind" adlı kitabında deneyimlediğimiz zihinsel süreçlerin deterministik algoritmalarla modellenemeyeceğini belirtiyor.  Dolayısıyla klasik algoritmalara dayanan yapay zeka da korkulduğu gibi olmayacak ve insan beyninin ürettiği duygu, düşünce ve bilinçli deneyimleri üretemeyecektir.

Penrose'a göre kullanmakta olduğumuz standart bilgisayarlar beynimizin ürünü olan düşünce ve bilinçli deneyimin nasıl oluştuğunu açıklayamaz; çünkü bilinç denilen şey temelde algoritmik değildir ve bu nedenle klasik bir bilgisayar ürünü de olamaz.

Penrose,  insan zihninin çalışmasının kuantum süreçleri ile açıklanabileceğini ileri sürüyor; ona göre bilinç olgusu da nöronların destek yapısını oluşturan mikrotübüllerin kuantum durumlarından kaynaklanmaktadır. 

Beynimiz gerçekten kuantum dünyasının bir türlü anlayamadığımız tuhaf  kurallarını kullanıyor olabilir mi?

Ya da şöyle soralım: Kuantum  kuramının tuhaflıkları ile beynin tuhaflıkları arasında bir ilişki kurulabilir mi?

Beynimizin çalışması da en az kuantum dünyası kadar tuhaf değil mi? 

Penrose'a göre, kuantum "süperpozisyon" ilkesinin aynı anda birçok olasılığı kapsaması ve onları farklı şekillerde birleştirebilmesinin beynimizin tuhaflıklarını açıklamak için yardımcı olabilir. Belki de diyor Penrose görünüşte uyumsuz zihinsel durumları sürdürme yeteneğimiz, algının tuhaflığından değil, gerçek bir kuantum etkisinden geliyordur.

Hemen hatırlatalım: Aynı anda hem parçacık ve hem de dalga özelliğine sahip olan bir kuantum parçacığı " süperpozisyon" durumunda, aynı anda farklı durumlarda bulunabilmekte;  bu dalga özelliği ile "kuantum tünelleme" yaparak enerji bariyerlerini kolayca geçebilmektedir. Ayrıca "kuantum dolanıklık" içinde bulunan iki parçacık büyük mesafeler arasında bilgi paylaşabiliyor ve bu haliyle bizim klasik mantığımızla örtüşmeyen etkiler ortaya çıkıyor.

Bu öngörülere göre kuantum salınımları beyindeki deterministik neden-sonuç ilişkisini bozarak insan beyninin karar verme süreçlerine rasgelelik getiriyor. Bu rasgelelik, görünüşte uyumsuz zihinsel durumları yaratırken hem özgür iradenin hem de yaratıcılığın temelini oluşturuyor, deniyor.  

Bunlara bilişsel çarpıtmaları da dahil edebiliriz.

Bu açıdan değerlendirdiğimizde, süperpozisyon durumunda olan beynimiz kötü bir şey olduğunda, bizi haklı çıkarabilecek sebepler bulmaya çalışıyor ve olası nedenler içinde bazılarını öne çıkararak bazen bize yardımcı olduğu gibi çoğu kez de gerçekliğimizi çarpıtıyor.

Bunu bizi korumak adına yaptığını anlıyoruz.

Ama ona kanıp kanmamak da çoğu kez bizim elimizdedir!


Kaynakça:

 https://www.kitp.ucsb.edu/mpaf/quantum-brain

https://consciousness.arizona.edu/orch-or

https://physicsworld.com/a/fighting-algorithmic-bias-in-artificial-intelligence/

 https://www.kitp.ucsb.edu/mpaf/quantum-brain

Penrose, Roger (1989) The Emperor's New Mind Oxford University Press

Prof. Dr. N. Güneç Kıyak kimdir?

Prof. Dr. N. Güneç Kıyak, Lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi (İÜ) ve yüksek lisans eğitimini İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Nükleer Enerji Enstitüsünde tamamladı. 

Yüksek Lisans eğitiminin ardından çalışma hayatına Türkiye Atom Enerjisi Kurumu-Çekmece Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezi'nde başladı.  Araştırma Reaktörü radyasyon güvenliği sorumlusu olarak görev aldı ve ardından Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu bursu ile Almanya-GSF'de "nükleer santraller çevre analizleri" ve "Radyasyon Dozimetrisi, Nükleer Teknikler ve Uygulamaları" alanlarında araştırma çalışmalarında bulundu.

1996 yılında kurulan IŞIK Üniversitesi'nin kuruluş çalışmalarına katıldı. Üniversite bünyesinde çeşitli kademelerde görev alarak Fizik Bölüm Başkanlığı ve Fen Bilimleri Enstitüsü Müdürlüğü görevlerinde bulundu. Bu süreçte "Lüminesans Araştırma ve Arkeometri Araştırma Laboratuvarı"nı kurdu. 

2010- 2015 yılları arasında Işık Üniversitesi Rektörü olarak görev yaptı ve Rektörlük süresini tamamlaması sonrasında Feyziye Mektepleri CEO’su görevinde bulundu.

                                                                                                         

 

Yazarın Diğer Yazıları

Nükleer kâbus kendini unutturmuyor!

İran NPT''ye imza koymuş bir ülke; özünde ABD için bir tehdit değil; ancak asıl sorun, İran'ın bölgede güç haline gelmesi. Bu olasılığın İsrail'in canını çok sıkıyor olması da bir sır değil. Ama ondan önce diğer Arap ülkelerinin canı çok daha fazla sıkılmış görünüyor

Uydu galaksiler ve hayalet madde

Bilim insanları, yıkıcı karanlık güçlerin gizemini çözebilecek ipuçlarını evrende en yaygın galaksi türü olan cüce galaksilerde arıyorlar. Onların, karanlık madde ile galaksi oluşumu konusunda bize anlatacakları çok şey olmalı!

Soyağacı

DNA, sizi yalnızca diğer bireylerden ayıran bir ayraç değil, aynı zamanda bir zaman ölçeği. Yani doğa sizler için bir kayıt tutuyor ve bu kayıt DNA'nıza yüklenmiş. Ve sizin kayıt altına alınmış bu geçmişinizi silme ya da değiştirme şansınız yok ve hiç olmayacak!

"
"