Olayın üzerinden çok gün geçti ve güncelliğini çoktan kaybetti diyebilirsiniz belki.
Ne var ki bizde gerçek anlamda profesyonellik gelişmedikçe konu güncelliğini hiçbir zaman kaybetmeyecek. Bahsettiğim profesyonellik sadece futbolcuların bir türlü edinemediği profesyonellik değil üstelik. Koca koca kulüplerimizi yöneten amatör yöneticiler değişmediği sürece bu çarpık yapı aynen sürecek. Çünkü ben bildim bileli hep aynı şeyler konuşulur ama göstermelik ufak tefek değişikliklerin dışında değişen bir şey yoktur.
Ne kulüp yönetimleri ne de sporcular işlerinin gerektirdiği profesyonel düzeye erişebilmiş durumdalar.
Bütçeler hızla büyüyor
Her geçen gün kulüp bütçeleri artarken bu sağlıksız yapının değişmemesi inanılır gibi değil.
Biliyorsunuz en son Beşiktaşlı bir grup oyuncu hem de yanlarında kulübün Basın Görevlisiyle beraber gece kulübünde eğlenirlerken silahlı saldırıya uğradı. Futbolcu Gökhan Töre dahil iki kişi yaralandı. Biz de böylece futbolcuların kendilerine bakma, kendilerine ve kulüplerine saygı konusunda bir arpa boyu ilerlemediklerini bir kez daha hazin bir şekilde anlamış olduk.
Hem de Fenerbahçe maçı gibi çok stresli geçmiş bir maçın hemen ardından sabaha kadar uzayan bir eğlence sırasında vuku buldu bu nahoş olay. Silahların patladığı gecede ölümcül bir olayın yaşanmamış olması tek tesellimiz.
İlk şok atlatıldıktan sonra-duyduğumda önce ben şaka falan zannetmiştim-bu sorumsuz futbolcuların yanlarında bir de yönetici sıfatındaki bir kişinin olması daha da vahimdi. Bu bir anlamda kulübün bu tarz konulardaki anlayışını da gösteriyordu çünkü.
Ağır bir fiziksel aktivitenin ardından kasların dinlendirilmesi hayati öneme sahip. Herkes biliyor bunu. "Ben gencim bana bir şey olmaz" tavrı tamamen bir cahillik ya da sorumsuzluk örneği sadece.
Neyin kutlamasıydı bu
Zamanlama da garip. Beşiktaş'ın ikincilik şansını iyi kullanması gereken bir süreçte yapılıyor bu. Ayrıca kutlama yapılacak bir durum da yok. Ne yani bundan böyle Beşiktaş'ın Fenerbahçe'ye yenilmemesi bir kutlama nedeni mi olacak?
Fenerbahçe'yi yenememişsin, önünde çok önemli dört hafta var ve sen maç akşamı sabaha kadar eğleniyorsun. Kusura bakmayın ama bunun affedilir bir yanı yok.
Onlar orada üstelik yanlarında bir yöneticiyle eğlenirken taraftar bin çileyleyle gittiği Olimpiyat Stadından bin çileyle dönmeye çalışıyordu hala. Ayrıca Fenerbahçe'yi kendi sahalarında yenememenin üzüntüsüyle.
Yani olayın hiç affedilecek yönü yok.
Buraya kadar sanırım herkes hem fikir.
Yönetim boşluğu
Şimdi gelelim sonra gelişen olaylara. Beşiktaş Yönetimi "Aman kalan maçları kazanalım da sonra gerekirse önlem alırız" tavrıyla işi para cezalarıyla geçiştirdi ama sportif olarak futbolcularına hoş görülü(!) davrandı. Malum Beşiktaş'ın kadrosu da sınırlı. Sonra ne oldu; futbolculara gereken cezanın verilmemesinin ardından Sivasspor'dan ağır bir yenilgi alındı. Ve ikincilik pozisyonu da kaybedildi.
Bu durumda acilen yönetim dışında bir suçlu bulunması gerekiyordu. Ve hemen bulundu tabi; Sportif Direktör. Başkan, nedense yenilginin hemen ardından “bu futbolcuları Önder Özen kadro dışı bırakmalıydı” diyerek topu sportif direktöre, onu da kamuoyunun önüne atıverdi.
Para cezası verirken, teknik direktöre bu yönde bir tavsiyede bulunmak neden aklından geçmedi Başkan’ın ve Futbol Komitesi’nin acaba? Haydi bunu düşünmediniz, maç kadrosu belirlenmeden önce neden uyarmadınız? Sivasspor’a 3-0 yeniliyorsunuz, sorumlu bulma telaşıyla Spor Direktörü’nü hedefe koyuyorsunuz.
Tamam siz gerçekten sportif direktörünüze titrine layık yetki verirsiniz, işine karışmazsınız, mesela tepesine Futbol Komitesi diye bir garabet koymazsınız, o zaman O’nu aksayan işlerden de sorumlu tutabilirsiniz. Ama bizde sportif direktörlük işi göstermelik.
Özellikle transfer konusunda çok istekli yönetim kurulu üyeleri oluyor her yönetimde. Buna bir de Dünyaca ünlü futbolcuları getirme şerefini(!) kimseye bırakmak istemeyen kulüp başkanlarını ekleyin.
Beşiktaş'ta bazı transferlerin sportif direktör Önder Özen'e haber bile verilmeden yapıldığını herkes biliyor. Zaten bunu saklamaya gerek de duyulmuyor. Takım üzerinde gücü yettiğince yetki sahibi olmak isteyen isteyene. Sonra bu kargaşada işler iyi gitmediğinde tek sorumlu Önder Özen oluveriyor.
Beşiktaş'ta böyle bir dönem yaşanırken bile basında "Eto'o transferine bizzat başkan Fikret Orman ilgileniyor" haberleri çıkabiliyor ama. Ve bu haberlere bir yalanlama da gelmiyor.
Doğru dürüst yetki vermediğiniz, otoritesini zedelediğiniz, sıkıştığınızda günah keçisi yaptığınız bir kişinin takım üzerinde otoritesinin olamayacağını bilmeniz gerekir.
Profesyonel görünümlü amatörlük
Zaten hep söylediğim gibi bizde kulüp yönetimleri amatörce yönetildiği için sportif direktörlere yeterince çalışma alanı bırakılmıyor.
Bu yüzden işinin gerektiği gibi çalışabilen kararlar alabilen kararları uygulayabilen bir sportif direktör örneği Türkiye'de henüz yok.
Çünkü her yönetimde kendi alanında kalmak istemeyen, futboldan futbolcudan çok iyi anladığını zanneden birileri mutlaka oluyor. Kulübün başkanı da aynı kafada olunca doğaldır ki bu yetki savaşından sportif direktör mağlup çıkıyor.
Gelinen noktada Yönetimin sanki kendilerinin gidişatta hiç bir sorumlulukları yokmuş gibi davranmaları bir de durumdan şikâyetçi olmaları ise hiç inandırıcı gelmiyor.
Ek söz: Silah niye var?
O talihsiz gecenin bir başka düşündürücü yanı ise bir eğlence mekânında neden silahlı insanların bulunduğu. Üstelik biz insanların silahlanmasının acısını her gün sürekli yaşıyoruz. Kafası atan çekiyor silahını. Ve ne yazık ki öyle bir noktaya geldik ki insanların elinde kitaptan çok silah var. Her türlü kompleksle yoğrulmuş adamlar, matah bir şeymiş gibi silahı beline takıp giriyor toplumun içine. Bunun hiç bir denetimi de yok.
Silah denetimi olmadığı gibi silahlanmaya özenti giderek artıyor. Militarist öğelerin, “horozlanma”nın övüldüğü, maçoluğun, feodal ilişkilerin hâkim olduğu bir toplumda pek şaşılası bir durum değil bu.
Korkarım silahlanma özendirildiği sürece değişen bir şey de olmayacak... Masum insanlar kurban olmaya devam edecek…
Suçu cezalandırmaktan önce suçu ortaya çıkarmayacak sosyal ve kültürel ortamı sağlamak gerek. Bunu yapmadıkları sürece muktedirlerin her çocuk cinayetinde, her silah kabadayılığından masum birinin zarar görmesinde “büyük laflar” etmeleri suça ortaklıktan başka bir anlam taşımayacak.