Bir Anayasa Mahkemesi tartışması sürüp gidiyor, malum. Bu tartışmaya Twitter vesile olduğu için, konuya başlarda “ifade özgürlüğü ve sansür” bağlamında yaklaşmak makul olabilirdi. Sonra aslında ortada bir yargı stratejisi mi var diye düşündük. Bugün ise görüyoruz ki, anayasa hukuku konusuna toz ve gaz bulutundan başlamakta fayda var.
Geçtiğimiz haftanın sonunda, AKP kuruculuğu, milletvekilliği ve Anayasa komisyonu başkanlığı yapmış olan anayasa hukukçusu Prof. Dr. Burhan Kuzu, sakıncalı içeriğin kaldırılması veya bu mümkün değilse Twitter’ın kapatılması için Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulundu. Gerekçesi, Twitter’da kişilik haklarının zedelenmiş olmasıydı. Bu konu medyada fazla yankı bulmadı, pek çok site haberi “Son dakika! Ayrıntılar geliyor!” şeklinde verdi ama o ayrıntılar pek gelmedi. Fakat ben konuyu son derece dikkat çekici buluyorum. Zira bence bu örnek tam da “Türkiye anayasa hukuku üzerine bir vaka araştırması” olarak nitelenebilir.
Sayın Kuzu’nun kişilik haklarını ve bireysel başvuru hakkını elbette sorgulayacak değiliz. Üstelik başvuru dilekçesini de görmediğimiz için, beyanı hakkında net fikir de yürütemeyiz. Bireysel başvuru koşulları ile, mevcut başvuru hakkındaki bilgilerimizi karşılaştırarak bir sonuç çıkarmaya çalışalım.
Bu başvuru hakkında bilmemiz gereken ilk şey, hangi haklarımızın korunduğu. Eğer her türlü hak ihlalini AYM’ye götüreceğimizi düşünüyorsanız hiç düşünmeyin, o öyle değil. Nitekim AYM kapsamındaki haklar farklı ulusalüstü sözleşmelerde düzenlenmiş durumda, fakat biz sadece AİHS’de düzenlenmiş haklar yönünden başvuru yapabiliyoruz.
Hakların AİHS’dekilerle sınırlanmış olmasının önemi şu ki, AİHM bazen sözleşme kapsamında olmayan hakları da kapsamdakilerle birleştirerek karar verebiliyor. Fakat biz AYM yargısında bunlarla değil, AİHS metniyle bağlıyız. Örneğin sosyal güvenlik, doğrudan AİHS’nin değil başka bir sözleşmenin konusu. Fakat AİHM, bunu mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirip karar verebiliyor. Yine sözleşmede bulunmayan çevre hakkı da, özel hayata saygı kapsamına sokuluyor. Ama bizim için önemli olan, sözleşmede ne yazdığı.
Sayın Kuzu’nun kişilik haklarının zedelenmesi, özel hayata saygı kapsamına girecektir. Yani başvuruda bu anlamda bir sıkıntı yok.
Başvurunun kabul edilebilmesi için diğer bir şart, süreyle ilgili. Daha önce gündeme geldiği üzere, AYM/AİHM yargısına gidebilmek için iç hukuk yolunun tükenmiş olması şartı var. Başvurucu, mahkemeye iç hukuk yollarının tükendiği günden itibaren 6 ay içinde gitmek zorunda. Aksi takdirde başvurusu işleme konulmuyor.
Yalnız biliyoruz ki, yani artık biliyor olmalıyız ki, iç hukuk yolu kuralı mutlak değil. Eğer bu yolun etkisiz kalacağını gösteren koşullar varsa, doğrudan AYM/AİHM’ye gidebiliyoruz. Bu durumda altı ay beklememiz gerekmiyor.
Çok önemli başka bir şart ise, ihlalin kamu gücü kullanılarak gerçekleşmiş olması. Bu esasın altını üstünü kenarını her tarafını, lütfen fosforlu kalemlerle çizelim. Tekrar söylemek ve hatta kuralı, www.anayasa.gov.tr’de bulunan bilgilendirme kitapçığından kopyalayıp yapıştırmak istiyorum:
“Bireysel başvuru ihlale neden olduğu ileri sürülen kamu gücü işlemleri aleyhine yapılabilir.”
Aynı esası aynı kitapçığın muhtelif yerlerinde bulabilirsiniz. Çünkü bu budur. İhlal eden taraf kamu gücü değil kişisel inisiyatif kullanmışsa, artık bu iki taraf arasındaki özel bir meseledir. Örneğin çalıştığınız yerde psikolojik tacize maruz kalmışsanız ve kişilik haklarınız işveren şirket tarafından ihlal edilmişse, bu sorun artık o şirketle çözülmelidir.
İşte böyle, kamu gücüyle ilgisi olmayan özel hukuk durumlarında, anayasa yargısına veya AİHM’ye “öğretmenime söylicem!” edasıyla gidemiyoruz. Önce yerel mahkemeden talepte bulunmalı, bu reddedilirse Yargıtay’a gitmeliyiz. Oradan da sonuç alamazsak, artık talebimiz “Al dedi git dedi” gibi değil, ancak “Türkiye’deki yargı uygulaması kişilik haklarına zarar vermektedir. Türkiye, AİHM’den/Anayasa’dan doğan sorumluluklarını yerine getirmemektedir.” gibi bir gerekçeye dayanabilir.
Bu satırların yazıldığı an itibariyle, Sayın Kuzu’nun başvuru metnini halen bilmiyoruz. Bilgimiz, kendisinin basına verdiği demeçten ibaret ve orada da özetle diyor ki, “Madem AYM iç hukuk yolunun tükenmesi koşulunu aramadan üç günde karar verdi, burada da versin. Çünkü Twitter’da benim kişilik haklarıma saldırdılar.”
Başvuruyu salt basın açıklaması üzerinden değerlendirirsek, dikkat çeken iki husus var. Birincisi bu kamu gücü meselesi, ikincisi ise iç hukuk yolunun tükenmesi kuralı. Burhan Kuzu’nun açıklamaları iki kuralın iç içe geçmiş bir şekilde değerlendirilmesini gerektiriyor. Biraz karışık olacak, hatalıysam arayın.
Malum karardan sonra başbakan dahil birçok AKP’li, kararın iç hukuk yolları tükenmeden alınmış olmasını şiddetle eleştirdi. Kararda bu kuralın neden işletilmediğinin açıkla belirtilmiş olmasına rağmen, sanki AYM hukuka aykırı karar vermiş gibi bir değerlendirme yapıldı. Bu yaklaşım son derece hatalıydı. Fakat bu sefer, aynı uygulamayı bizzat AKP’nin kadrosundan ve o kadrodaki anayasa profesöründen görmekteyiz.
Sayın Kuzu’nun şu beyanını lütfen okuyalım:
“Şimdi bu hak arama özgürlüğüm bitmiş. Anayasa Mahkemesi’nin Twitter kararında verdiği bence çok yanlış olan, ‘denetim yolları tükenmiştir, gitse de sonuç alınamayacak’ dediği durum tam benim bu olayımda var. Talebimiz, bir defa manen uğradığımız hakaret, bulunduğumuz konum itibariyle bir tazminat talebi. İkincisi bu sitedeki ilgili bölümün çıkartılması konusunda Twitter ile bir yazışma yapılması ve bu bölümün çıkartılması konusunda vereceği kararla bunu bildirmesi. Benimle alakalı bölümü çıkartamıyorsa TİB’e yazı yazarak Twitter’in tamamının durdurulmasını talep ediyorum. Madem çıkartamıyorsan bunu, o zaman tamamını durduracaksın”
Tazminat talebi kime yönelik bilmiyoruz. Fakat bakın lütfen şunu bilelim, AYM’ye bireysel başvuru = Kamu gücünün sebep olduğu ihlal = İhlalcinin Türkiye Cumhuriyeti olması = Tazminatı da Türkiye Cumhuriyeti’nin ödemesi. Prof. Kuzu’nun tazminat talebinin Twitter’a yöneldiğini düşünmek istemiyorum, bu korkunç olurdu. Bakın konu haklar ve özgürlüklerden çıktı, sansür filan konuşmuyoruz burada. Şüpheye düştüğümüz konu, Anayasa komisyonu başkanlığı yapmış olan bir profesörün, bu bireysel başvuru işinden ne anladığı. Sansüre gelene kadar…
İç hukuk yolu kuralını da bu bağlamda ele alalım. Sayın Kuzu şimdiye kadar Twitter aleyhine nasıl bir iç hukuk yolu kullandı bilmiyoruz. Fakat sanırım yüz bin milyonuncu söyleyişimiz ama, bu bir özel meseledir, özel hukuk yolu gerektirir. Eğer bu yol sizi devlet eliyle hak ihlaline götürmüşse, AYM’ye ancak bu noktada gidebilirsiniz ve artık özel talepleriniz AYM’yi ilgilendirmez. Çünkü muhatabınız, özel davanızdaki karşı taraf değil, direkt olarak devletin kendisi olmuştur.
Peki meşhur Twitter kararının temelindeki başvuru neydi, bir de ona bakalım. Eğer oradaki üç başvurucunun Twitter’ın açılması talebini doğrudan kendi kişisel hak ve özgürlükleri bakımından istediğini düşünüyorsanız, yapmayın Allahaşkına. Elbette öyle değildi. O başvuru, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın kararının www.twitter.com adresine erişimin tamamen engellenmesine ilişkin olmamasına rağmen, TİB tarafından bu şekilde uygulanmasına dayanıyordu. Sansür ve ifade özgürlüğü tartışılmıştı, çünkü bu özgürlüğü ihlal eden taraf doğrudan Türkiye Cumhuriyeti’nin kendisiydi.
Netice olarak, anayasa hocası olmak için hangi başvurunun hangi merciye gideceğini düşünmek gerekmeyebiliyor arkadaşlar. Hayat o kadar da zor değil.
@goksungokce