16 Mayıs 2017

Gazetecinin sıfatları

Kullandığın sıfatlar gazeteciliğinle çelişiyor. Ve senin için başka ve bugüne dek kullanılmayan yeni sıfatlar kullanılmasına neden oluyor

"Sıfat, tanımı gereği düzenleyici bir işleve sahiptir. Önüne geldiği ismi tarif eder, ona bir anlam yükler. Sıfatlar aktarılmak istenen bir resmi güçlendirebilir. Ama aynı zamanda zayıflatabilir de.”*

Bir durum ya da bir kişi için sıfat kullandığınızda, o durum ya da kişiyi benzerlerinden ya da diğerlerinden ayırmış ve farklı bir yere koymuş olursunuz. Bu nedenle gazetecilik okullarında “sıfat ve zarfla değil, isim ve yüklemle yazın” diye önerilir.

Örneğin “dürüst Gazeteci Ahmet” dediğinizde, sadece Ahmet’i tanımlamış olmazsınız. Çünkü Ahmet’i dürüstlüğüyle, diğer gazetecilerden ayırmış olursunuz.

Sıfat bu nedenle, gerçek olguları aktarmakla yükümlü gazeteci için risktir. Gazeteci, mevcut durumla aktardığı haber konusu arasına kendisini koymuş olur. Bir başka ifadeyle duruma müdahil olur. Oysa gazeteciden beklenen tanık olduğu durumu mümkün olduğunca dolaysız, dengeli ve duygularına göre değil, gerçek olgulara bağlı kalarak aktarmasıdır.

Burada “mümkün olduğunca” kısmı önemli. Çünkü gazeteci de nihayetinde bir insan. Tanık olduğu, belki de acısını ya da sevincini paylaştığı şeyi duygularını göz ardı ederek aktarması çok kolay değil. Ama mesleğini doğru yapmak adına en azından bunun “ne kadar mümkün olamadığı” konusunda endişe duymalı, kendini sorgulamalı. Tıpkı kendisinden adalet beklenen bir yargı mensubu gibi.

Tekrar etmem gerekirse, gazeteci için “sıfatlarla yazmamak” ilkesi bir öneri, kural değil. Gazeteci Ragıp Duran “Bu ilke bizde uygulansaydı çoğunluk haber yazamazdı” diyor. Uygulanmasını ben de ummuyorum. Ama Türkiye basınında gördüğümüz neredeyse her şeyi okunmaz, güvenilmez ve gerçekten uzaklaştıran nedenlerden biri de bu: Gazetecinin gerçekle okur/haber arasına sıfatlarını, kendini sokması.

Bu yazının konusu, Gazeteci Nedim Şener’in, cumhuriyet.com.tr Yayın Yönetmeni Oğuz Güven’in tutuklanmasına neden olan haber başlığıyla ilgili yazdığı tweet.

Cumhuriyet gazetesinin haber portalı cumhuriyet.com.tr, Denizli Başsavcısı Murat Alper’in 10 Mayıs Çarşamba sabahı trafik kazasında ölümünü aynı sabah şu başlıkla verdi: “İlk FETÖ iddianamesini hazırlayan Başsavcı Mustafa Alper’i kamyon biçti.



Başlık sadece bir dakika sonra “İlk FETÖ iddianamesini hazırlayan Başsavcı Mustafa Alper kamyon kazasında feci şekilde can verdi” olarak değiştirildi. İçinde herhangi bir nefret unsuru bulunmayan ve sadece başlığı değiştirilmiş olan bu haber sitede o günkü haliyle duruyor. Bir dakika, bir haber başlığının değiştirilmesi için oldukça kısa ama Sabah gazetesinin Cumhuriyet’in Twitter hesabından atılan bu başlığın ekran görüntüsünü alması için yeterli bir süreydi. Nitekim sabah.com.tr değiştirilen başlığı, “Cumhuriyet’ten yine intikam manşeti” duyurusuyla haberleştirdi.

 

“Hayvan gazeteci” ve “kahraman savcı”

 

Gazeteci Nedim Şener, ertesi gün (11 Mayıs Perşembe) öğle saatlerinde değiştirilen başlığın ekran görüntüsünü paylaşarak şu tweet’i attı: “Sevgili Orhan Erinç büyüğümüz, şu başlığı atan hayvanı Cumhuriyet çatısı altında tutmayın.

Ertesi sabah (12 Mayıs Cuma), cumhuriyet.com.tr Yayın Yönetmeni Oğuz Güven gözaltına alındı. Ve Nedim’e bir gün öncesinde gösterilen tepki daha da arttı.

Örneğin Cumhuriyet Muhabiri Canan Coşkun, aynı sabah Twitter’da Nedim’e şöyle yazdı: 12 Mayıs Cuma sabahı “Eleştiri mi sövgü mü bu? Bu paylaşımda isminizin yerine Cem Küçük yazsak sakil durmuyor Nedim bey. Bu arada Oğuz abiyi gözaltına aldılar.” Nedim, Coşkun’a, “Sadece eleştiri Canan hanım. Kahraman şehit bir Savcının ölümü üzerine Emre Uslu düzeyinde atılan başlığa yalnızca bir eleştiri” cevabını verdi. Ve devam etti: “Kahraman savcı Mustafa Alper'in ardından o çirkin başlığı atanın yeri ne nezarethanedir ne de Cumhuriyet gazetesi.”

Nedim’in kendine göre bir sebepten dolayı (bu durumda o sebep beğenmediği başlık oluyor) bir meslektaşının işinden kovulmasını istemesi kabul edilemez. Bunu bir kenara koyup devam ediyorum.

Nedim o gün kendisine “çok yorulduğunu ve biraz dinlenmesini” öneren Hayko Bağdat’a ise “daha yeni başladığını ve son nefese kadar gazetecilik yapacağını” yazdı.

Bunun üzerine şunu yazdım: “O zaman sıfatlardan başla Nedim: Hakkında yazdığın birini ‘hayvan’ ya da tam tersi ‘kahraman’ diye nitelemek gazetecilikle çelişiyor.” Şu cevabı aldım: “Emre Uslu düzeyinde başlık atmak hayvanlıktır, ülkesi için çıkarsız canıyla mücadele eden de kahramandır.”

Gazetecinin kahramanı

 

Doğrusu bu tartışmayı yürütmek için ne Twitter doğru bir yer, ne de Nedim’in mevcut ruh hali bir başkasını duymaya uygun görünüyor. Bu nedenle yazıyı T24’te yazmaya karar verdim.

Öncelikle “kahraman” sıfatından başlayalım: Bir yargı mensubunu “kahraman” diye nitelemenin neden gazetecilikle çeliştiğini savunuyorum?

Bunun cevabını yazının başında vermeye çalıştım. Gazeteci bir savcı için “kahraman” sıfatını kullandığında, onu en azından diğer yargı mensuplarından ayırmış, onun kahraman olarak anmadığı diğerlerinden farklı olduğunu söylemiş oluyor. Peki diğer yargı mensuplarının sıfatı ne olmalı; “düz” savcı mı örneğin?

En başta alıntıladığım Gazeteci Merrill Perlman, bu soruyu şöyle cevaplıyor: “Aynı ya da benzer bir içerikte yazarken birisi için kullandığınız sıfat, diğerini nasıl etkiliyor? Olumsuz bir etkide bulunuyorsa bir daha düşün.” Birine “kahraman” derken diğerine “kahraman olmayan” ya da “korkak” olarak mı anacağız?

Kaldı ki gazeteci bir savcının kahraman olduğunu düşünebilir. Ama hamaset yerine yapması gereken, onu neden kahraman olarak nitelediğini somutlaştıran gerçek olguları ortaya koymak değil midir? Gazetecilik, bir duruma dair yargıda bulunmadan, o durumu mümkün olan tüm açıklığıyla gösteren olguları ortaya çıkarma çabası değil midir? Sen bu olguları ortaya koyduğunda okur, “evet, bu kişi bir kahraman” diyebilir. Gazeteci sorumluluğunu yerine getirmiş, işini iyi yapmışsan okur da böyle düşünebilir. Ama okura bu şansı ver, onun adına karar verme.

Bir başka ve en bilinen örnek ise Zekeriya Öz. Basının önemli bölümü, Nedim’in de tutuklandığı Oda TV soruşturmasının savcısı ve bugün firari durumdaki Öz için uzun süre bu sıfatı kullandı. Zorlanmadan örnek gösteririz; evine heykelini dikmeyi düşünen bile vardı. Üç yıl öncesine dek Öz’ü “kahraman” olarak ananların büyük çoğunluğu bugün ya gazetecilik yapamıyor ya da tutuklu. Hâlâ yazıp çizebilenler ise tövbe etti; “kandırılma” affından faydalanıyor.

Demek ki gazetecinin bir savcıya “kahraman” demesi sorunlu bir durum. Niyetiniz gazetecilikse, bir kişi ya da durum için kullandığınız sıfat sırtınızda yük oluşturabiliyor. Yukarıda bahsettiğim gazeteci grubu, bu yükü taşıyamadığını zaten göstermiş vaziyette.

Bu konuda söyleyeceğim son şey, özellikle yargı gibi tarafsız ve adil olması beklenen alanın özneleri hakkında yazarken ayırım yapmanın doğru olmadığı. Görevini yapan bir yargı mensubunu sadece görevini doğru yaptığı için yüceltmek, adalet ve tarafsızlık duygusunu baştan zedeleyen bir şey.

 

Cumhuriyet’teki başlık

 

Nedim, mecazen “akılsız, duygusuz, kaba” anlamına gelebilecek “havyan” sıfatını ise tartışmasız doğrudan hakaret olarak kullanıyor. Aynı tweet’te adını bilmediği meslektaşını “hayvan” olarak anmasının nedeni de merhum Başsavcı Mustafa Alper’i “kahraman” olarak anması: İkincisini yücelttiği için, diğerinin onun ölümünü “kamyon biçti” başlığıyla haberleştirmesini hakaret nedeni olarak meşrulaştırıyor.

Nedim Twitter’da “Beni eleştirdiğin kadar [cumhuriyet.com.tr’deki] o manşete de iki laf et” diye yazdı ve “yok etme mahalle kızar sonra” diye ekledi.

İki bile değil, edeceğim tek laf var: Tercih. Evet, cumhuriyet.com.tr’de haberi yayına koyan gazeteci, sen ve senin gibi düşünenlerin hassasiyetini göz önüne alabilirdi. İlk anda alınmadı (sonra değiştirildi) ve sana göre “hatalı bir tercih” yaptı. (Bunun haberi bir an önce duyurmak isterken yapıldığını ve bir yanlışlık olduğunu savcılık ifadesinde Oğuz Güven de dile getiriyor.)

Ama bu bir dakikalık tercihe “işten kovulmayı gerektirecek bir hayvanlık” tepkisi vermenin nedeni sanırım, sadece merhum Başsavcı Mustafa Alper için kullanılmasına. Yoksa en çok trafik kazaları için tercih edilen “biçti” klişesini çok sık kullanan, kendi gazeten Posta da dahil, Türkiye basınındaki hemen her yayına tepki gösterirdin. Ama başkaları için kullanıldığında bir sorun görmüyorsan, bu da bir sorun. 18 kişinin öldüğü otobüsü kamyon sürekli biçiyor da bir savcının öldüğü arabayı neden biçemiyor?

Uzun lafın kısası, kullandığın sıfatlar gazeteciliğinle çelişiyor. Ve senin için başka ve bugüne dek kullanılmayan yeni sıfatlar kullanılmasına neden oluyor. Basın ve sosyal medyada 11 Mayıs’tan beri süregelen ve senin “linç” olarak isimlendirdiğin süreçte görüldüğü üzere, sen “Emre Uslu düzeyinde başlık atan hayvan Cumhuriyet’e yakışmıyor” dediğinde, aynı ortamda sana hiç de hoşlanmadığın “Cem Küçük düzeyinde yazıyorsun” karşılığı verilebiliyor. Benzer bir örnek vermek gerekirse, Posta gazetesini sahiplendiğini düşünen bir okurun, söylenmesi hiç de şık olmayan şekilde, “Sevgili Rıfat Ababay büyüğümüz, meslektaşına ‘hayvan’ diyen gazetecinizi Posta çatısı altında tutmayın” demesinin yolunu açıyor.

***

12 Mayıs’ta gözaltına alınan Oğuz Güven, yönetmeni olduğu sitesinde bir dakika sonra silinen bir başlık nedeniyle, savcılığın “terör örgütü propagandası yapma” suçlaması ve “tutuklama” talebiyle sevk ettiği mahkeme tarafından tutuklandı. Yargı mensuplarını Nedim kadar tanımıyorum. Belki birileri onları da “kahraman” olarak anıyor ya da anacaktır.

* “How not to adjectify” [“Nasıl sıfatlaştırmamalı”], Merrill Perlman’ın Columbia Journalism Review’da 7 Mart 2017’de yayınlanan makalesi.