08 Eylül 2019

Üç yıl boyunca anne-babalık yapana mı, sokağa atıp sonra pişman olana mı? Sahiden birine ait midir çocuklar?

Büyüyor çocuklar ve acısını en çok kendilerinden çıkartıyorlar çocukluğun

Hayat, tercihlerimizle, seçtiklerimizle yontulan bir taş parçası eninde sonunda.

Seçmediklerimiz, vazgeçtiklerimiz, değiştirdiğimiz yollar, inşa edilen güvensizlikler, yeniden güvenme çabaları, yapamamalar, yapmamalar.

Bütün bunları kendi adınıza yapıyorsanız sorun yok, elbette gidilecek sarp yolları, karanlık patikaları seçebilirsiniz ya da hiç yol yürümemeyi, bir taşı öylece olduğu gibi bırakmayı.

Ama henüz karar bile veremeyecek yaşta sizin adınıza büyük büyük kararlar veriliyorsa…

Ya da hayat denilen, öylece geçip giden, nasıl geçtiğini bile tam anlayamadığınız, bir süre sonra hiçbir detayını anımsamaz hale geldiğiniz yolculuğun bütününü etkileyecek kararları sizin adınıza en başta birileri alıyorsa…

O zaman nedir hayata karşı şansınız?

* * *

Aslında trajik görüntülerle gündeme gelen, anımsanan bir öykü bu…

Şenol ve Serap Yıldıran’ın öyküsü… Ve elbette artık göremedikleri çocuklarının…

Çorlu’da yaşayan 19 yıllık evli çiftin en büyük arzusu bir çocuk sahibi olmaktı. Biyolojik herhangi bir sorunları yoktu ancak olmuyordu, ne yapsalar olmadı. Bütün maddi imkanlarını kullanarak yeni yöntemler dahil her yolu denediler ancak çocuk sahibi olamadılar.

Bunun üzerine kalplerini bir edip düşündüler ve evlatlık alacakları bir çocuğu büyütmenin bir çocuk sahibi olmaktan bile daha kıymetli olduğuna karar verdiler.

Hevesle başvurdular Tekirdağ Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü’ne…

Müjdeli haber Aralık 2015’te geldi. Gerekli koşulları taşıyorlardı, kuruma gelebilirlerdi.

Serap Yıldıran, doğar doğmaz terk edilmiş 2,5 aylık erkek bebeği kollarına aldığında o çocuğun annesi olduğunu hemen hissetti.

O gece evlerini ağlayan bir bebeğin nefesi şenlendirdi.

* * *

Türkiye’nin ayrımcı gerçekleri; Serap Yıldıran, bebeğe bakabilmek için işini bırakmak zorunda kaldı.

Şenol Yıldıran ise artık iki kat çalışmalıydı. Gece gündüz demeden her ikisi de çalıştı.

Mutlulardı, bebekleri büyüdü, 1 yaşına bastı. Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü de bu süreçte gerekli denetimleri yapmıştı. Bebek sağlıklı ve huzurluydu. Aileye haber verildi; “Gelin, evlat edinme davası açın.”

Yıldıran çifti için artık sınanma süresi bitmişti, bebeği nüfuslarına geçirecek ve artık hayatlarını onunla geçireceklerdi. Rutin davanın sonucunu bekliyorlardı ki bebeğin biyolojik annesi ile babası geldi.

Gizli tutulması gerekmesine rağmen Yıldıran çiftinin bütün bilgileri ellerindeydi, adresleri, geçmişleri. Pişmanlık duyduklarını, artık evlendiklerini ve çocuklarını istediklerini belirterek davaya müdahil oldular. Üstelik, kurumun bebeği vaktinden önce evlatlık verdiği iddiasındaydılar.

Çorlu Aile Mahkemesi, davayı 2018’de karara bağladı.

Yıldıran ailesinin koruma kararını kaldırdı, artık 3 yaşına gelmiş çocuğu biyolojik anne ve babasına verdi.

Çocuk, ailesinden gözyaşları içerisinde ayrıldı.

Yıldıran çiftine ise ıssız bir ev kaldı.

Kararı temyiz ettiler ancak sonuç vermedi. Dosyaları Anayasa Mahkemesi’nde şimdi…

Yıldıran çifti o aşamada en çok ciddi bir usul hatasına itiraz etti. İddialarına göre, çocuğun kendilerine lohusalık dönemi bittikten ve üzerinden 6 hafta sonra verilmesi gerekiyordu, aksi halde biyolojik aileye hak doğuyordu. Kurum ise bu süreyi beklemeden Yıldıran ailesine çocuğu vermişti. Davayı da bu gerekçeyle kaybetmişlerdi. Biyolojik anne ve babanın başlangıçtaki iddiaları da zaten bu yöndeydi.

Aile, kurumun hatasından dolayı kendilerinin cezalandırıldığını söylüyor ve bu cezanın nasıl telafi edilebileceğini sorarak, telafinin imkânsızlığına işaret ediyor.

Büyüttükleri çocuğu ellerinden alındığı 2018’den bu yana hiç görmediler.

Ve yine iddialarına göre, bu süreçte davalarından vazgeçmeleri için kendilerine para, hatta, yeni ve “sorunsuz” bir çocuk bile önerildi.

Hâlâ adaleti bekliyorlar.

Ancak adaleti bulmak artık o kadar da kolay değil. Hem büyüttükleri çocukları ellerinden alınan aile için, hem üç yaşına kadar yanlarında büyüdüğü anne ve babasından kopartılan, biyolojik anne ve babasının yanında bir yıla yakın süredir bulunan çocuk için.

Ve bir yandan korkuyorlar. Davayı kaybetme ihtimallerinden, verdikleri bunca kavgadan sonra bu ıssızlığın ortasında kalmaktan…

* * * 

Bir çocuk yapana mı yoksa büyütene mi aittir sorunsalı değil mesele!

Bir çocuğun kimseye ait olmadığını, hakları olduğunu, varlık olduğunu ve bugününü, geleceğini etkileyecek her türlü kötülükten korunması yükümlülüğü bulunduğunu anlamak asıl sorun.

Bu coğrafyada çok da önemsenen meseleler değil…

Ve lakin büyüyor çocuklar ve acısını en çok kendilerinden çıkartıyorlar çocukluğun.

Yazarın Diğer Yazıları

Umut hakkı, “Ankara’da villa” iddiaları ve Suriye’ye uzanan yol

İmralı’dan PKK’nın tasfiye edilmesi ve Suriye’nin kuzeyinde yapılacak hamlelerin Türkiye’ye yansımasının önlenmesi bekleniyor. Ankara ayrıca İsrail-PYD komşuluğunu istemiyor, bu temasın büyük sorunlara yol açacağını düşünüyor; PYD’yi sınırdan uzaklaştıracak bir askeri operasyon hazırlığını yapmış olduğu da biliniyor

13 yaşındaki çocuğun ölümünün hesabını kim verecek?

Cihat’ın, cenazesinin bulunduğu tarihte, cesetlerin enkazdan çıkartıldığı gün, güvenlik güçlerine karşı silahlı eylemde bulunması sonucu, ateşli silah yaralanması ile öldüğü tespiti yer aldı kararda. Ceset çürümüş, enkazdan çıkartılmış ama nasılsa aynı gün 13 yaşındaki çocuk silahla çatışmaya girmiş!

Depremler için “sus” emri yargıdan: “İnsanlara yardım gitmedi” diyene hapis cezası

Devletin dava açmaya doyamadığı, cezaevi operasyonunda kepçeyle kolunu kopartması yetmiyormuş gibi yıllarca mahkeme mahkeme süründürdüğü, bütün engellere rağmen okuyup memur olan ve nedensiz biçimde OHAL döneminde memuriyetten de ihraç edilen Veli Saçılık’ın artık felaketlere tepki göstermesi de yasaklandı!

"
"