Türk-İş Başkanı Ergün Atalay, kamu işçilerinin toplu sözleşme imza töreninde mikrofonu açık unutarak aslında bir gafa imza atmadı. Atalay, belirli koşullara uyum sağlamanız durumunda bu ülkede yaşamanın ne kadar kolaylaşabileceğini bütün topluma göstererek, tarihi bir görev üstlendi.
Malum, Atalay, imza töreninde açık kalan mikrofonu unutarak Çalışma Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk'a "Uzasa işi karıştıracağız, en azından kapattım böyle" dedikten sonra, sosyal medyada tepkilerin odağına oturdu.
Zaten ana akım medya kalmadığından, haberleri belli mecralardan takip etmek isteyenlerin pek şansı yoktu. Halen ana akım iddiasını taşıyan gazetelerin sorumlu bazı makamları, muhabirin getirdiği haberi nasıl gizleyeceğini düşünerek o koltukta kalabildiğinden, ülkenin belirli bir kısmı için anormal bir durum da yaşanmamış oldu.
Ancak Atalay da haberleri merak eden herkes gibi sosyal medyayı takip ediyordu. Tepkilere birkaç gün sessiz kalabildi. Sonraki açıklaması, mikrofonu hemen unutturdu:
"Sözleşmenin imzalanması 220 gün sürdü. Arife akşamı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a gelinen noktayı anlattım. Kendisi bana Türk-İş'in görüşünü sordu. 'Sayın Cumhurbaşkanım, kırmızı çizgimiz yüzde 8'den aşağıya inmememiz lazım. Yüzde 9 bizim için mükemmel olur. İşte düşük ücretlilerle ilgili de 150 lira iyileştirme...' dedim. Cumhurbaşkanı da 'Talimat vereceğim' dedi. Sözleşme mükemmel değil ama bu şartlarda bağlanmaktan başka çare bulunmuyordu. Ben hiçbir şey demedim. Dediğim şu; 'Taşeronu halledemedim, yazdıramadım'. Ülkeyi satanlar, işçiyi satanlar, insanlara hakaret edenler, esas alçak onlardır. Bugüne kadar ne ülkemi ne mazlumu ne de işçiyi sattım… Grev; işçi, ekmek, emek için yapılır. İşçinin yüzde 90'ının memnun olduğu bir yerde grev varken ne olacak? Gelecekler, alkış yapıp gidecekler. İşçi bunu istemiyor zaten. Ben bunu niye yapayım? Ben yanlış bir şey yapmadım. Dün de yapmadım, bugün de yapmadım. Noksan söylediğim, hata yaptığım olur. Bugüne kadar başınızı aşağı düşürecek bir şey yapmadım, yarın da yapmam ama bu ülkeye S-400'ü getirenlere de teşekkür ederim, tebrik ederim çünkü bu ülkenin S-400'e ihtiyacı vardı, bunu da söylerim."
* * *
S-400 mühim konu. Sokaktaki iktidar yanlılarına da sorduğunuzda benzer yanıtları alıyorsunuz zira:
"İstesek ABD'yi vururuz artık…"
Daha önce Gezi'ye, kim olduğu bilinmese de vatanı satanlara, dış güçlere yönelik birkaç cümle de yetiyordu ama artık S-400 var. Tarafınızı belli etmeniz, şefkatli kol bulmanız, geleceğinizi garantiye almanız, hasarsız yaşamanız için bir küçük teşekkür yeterli. Konuyla ilgisi, konuşmayla bağlantısı, önceki cümlelerle bağlamı ilgisiz olsa da üşenmeyin, ediverin bir teşekkür, tarafınız belli olsun, hayatınız rahat sürsün.
* * *
İmzalanan protokoldeki zam oranları elbette yetersiz. Ancak protokolün getirdikleri bununla sınırlı değil. Gözden kaçan önemli ayrıntıları Kocaeli Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü Öğretim Üyesi, Doç. Dr. Aziz Çelik bir süredir haykırıyor ama nafile, duyulmuyor.
Çelik, imzalanan protokolle 200 bini aşkın kamu işçisinin grev hakkının da gasp edildiğinin altını çiziyor.
Nasıl mı?
Elbette yine bir KHK ile. 2017'de, taşeron işçilerin kamuya alımına yönelik çıkartılan KHK'ya gizlenen maddeyle…
Bu maddeyle, hükümetin, konfederasyonlarla imzaladığı çerçeve anlaşma ile tüm sendikalara bağlı işçilerin mali ve sosyal haklarının belirlenmesinin yolu açıldı. Bu protokol hükümlerinin konfederasyonlara bağlı sendikalar için bağlayıcı olduğu da KHK'ya konuldu.
Daha önce çerçeve protokoller imzalanıyordu ancak iş kollarındaki sendikalar, toplu iş sözleşmelerini ayrı ayrı imzalıyordu. Ücret zammını beğenmemesi durumunda grev yolunu tercih edebiliyordu.
Çelik, KHK ile bu hakkın sendikaların elinden alındığına dikkati çekiyor. Artık sendikalar ayrı toplu sözleşme imzalasa bile grev hakkı olmadığından yaptırım güçlerinin kalmadığını belirtiyor.
Zira KHK ile ücret ve sosyal haklar konusundaki pazarlık gücü konfederasyonlara devredildi ancak uyuşmazlık çıkarma ve grev hakkı verilmedi. Sendikalar için de konfederasyonların imzaladığı toplu sözleşme bağlayıcı kılındı.
Sendikaların grev niyeti var mı, konfederasyonun imzasına destek verip imza koydukları için yok ama bu apayrı bir tartışma. O niyeti taşıyanların da artık eli boş kalacak.
Doç. Dr. Çelik, bu konuda, şu yorumu yapıyor:
"Protokol, daha çok alelacele imzalanması, grev bir yana bir yemek boykotu dahi yapılmaması, zam oranlarının düşüklüğü ve Türk-İş başkanının mikrofon gafı gibi hususlarla gündeme geldi. Oysa bunlar buz dağının görünen kısmı. Durum daha vahim… Bu protokol 1990'lardan bu yana Türk-İş ile hükümet arasında imzalanan protokollerden farklı. Geçmişteki protokoller birer centilmenlik veya prensip anlaşması niteliğindeydi. Hukuken bağlayıcı değildi. Son protokol Türk-İş üyesi sendikalar açısından bağlayıcı. Bu düzenleme bir garabettir. İş kolu sendikalarının toplu pazarlık yetkisini boşa düşürmekte ve greve başvurmalarını imkansız hala getirmektedir. Anayasa'ya aykırıdır. Yasanın diğer maddeleri ile çelişkilidir. Ancak sonuç olarak protokol aksi bir yargı kararına kadar bağlayıcı… Artık kamu işçileri için grevsiz bir toplu pazarlık dönemi bu protokol ile başlamıştır. Kamu kesiminde iş kolu sendikaları işlevsizleşmeye başlamıştır. Yakın zamanda Hak-İş de benzer bir protokolü imzalayacaktır. Sendikaların bu protokolde hüküm altına alınmayan konularda müzakere etmeleri teknik olarak mümkündür. Ancak ücret ve parasal düzenlemeler konusunda bağlayıcı bir protokol varken gerisi lafügüzaftır."
* * *
Yaşaması bazıları için çok kolay bir ülke burası…
Dolar yükseldiğinde doları olanları hain ilan edenlerin kasalarında yüklü miktarda dolar tuttuğu ve en yüksek kurdan dolar bozdurduğu…
Mafyanın, yaptıklarını saklamak için ülkenin bilim insanlarını kan banyosu ile tehdit edip takipsizlik aldığı…
Bir başka mafyanın cemaate milyonlar akıttıktan sonra cemaat kumpası ile hapse mahkum edildiğini iddia edebildiği ve firariyken danışmanlarla fotoğraf çektirdiği…
Sendikacının gizli görüşmeler yürütüp, S-400 teşekkürleriyle durumdan kurtulmaya çalıştığı…
Cemaatçinin yüzlerce insanın hayatını kaydırdıktan, kanlı girişimlerde bulunduktan sonra firar edip, bir küçük öz eleştiri bile yapmadan insanlara adalet üzerine dersler verebildiği…
Mağdurların yaşadıkları zulümlerden kimlik devşirenlerin fildişi kulelerde yaşayıp, insanlara haktan bahsedebildiği…
Hep aynı insanların, hep inadına doğru bildiğini söylemekten vazgeçmeyenlerin dövüldüğü, hapsedildiği, hainlikle suçlandığı bir garip memleket…
Ama örnek almak lazım…
Onların da rahat yaşamak için yapmaları gereken, eleştirseler de beğenmeseler de karşı çıksalar da cümlelerinin sonuna S-400'leri, dış düşmanları, içimizdeki hainleri sıkıştırıp, hiç ilgisiz olsa bile, şefkatli kollar bulabilmek için teşekkür etmek!