18 Ocak 2020

O kız çocuğunun mektupları yanıt bekliyor: "Müdahale etmelerine izin vermeyin"

Hakimlik, dosyayı aile içi şiddetle mücadele bürosunu oluşturan savcılığa gönderdi ve dosyadaki hangi kanıtların yeni olduğunun bildirilmesini istedi. Savcılık da bu yazıyı İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi’ne iletti. Oysa sanığı 50 yıla mahkûm eden mahkeme, kanıtlarını zaten kararında sıralamıştı

Türkiye, hemen herkesin aslında ne olup bittiğini bildiği ancak buna rağmen her şey usulüne uygun yürüyormuş gibi davrandığı bir ülke.

Yargıda olanı biteni, müdahale edenleri, etmeye çabalayanları, güç mücadelelerini de elbette alana yakın olan herkes biliyor.

Alana yakın olmayanlar ise olası müdahalelerden korkarak, bir davası, dosyası olduğunda ulaşabilecek birilerini arıyor.

Kimse, adaletin kendi rayında, kendi dengesinde gideceğine, oturup da hakkının verilmesini beklerse öyle kendiliğinden bunun olacağına inanmıyor.

* * *

Geçen hafta, yine bu köşede, "Bu resim, 2007 doğumlu bir kız çocuğu tarafından henüz 8 yaşındayken çizildi" diye başlayan yazıda, babası tarafından istismara maruz bırakıldığı iddia edilen kız çocuğunun karşı karşıya olduğu tehlikeler anlatılmıştı.

Ve bir resim vardı. Sadece, "hayır" diyen çöpten bir kız çocuğunun görüldüğü bir resim. Resmin devamında küçük kızın çizdiği babası vardı. Küçük kız, babası olduğunu yazdığı kişinin hangi teklifine "hayır" diye bağırarak yanıt verdiğini de ayrıntılı biçimde çizmişti. Diğer çizdiği resimlerde, kendisine ne yapıldığını, yapılmak istendiğini, çocuk aklıyla, buna nasıl karşı koymaya çalıştığını anlattığı gibi…

- Dediklerimi yapmazsan anneni öldürürüm…

- O zaman ben de senin anneni öldürürüm…

Ancak bir yazıyla, bir çığlıkla, bir resimle, kim ne kadar tepki verirse versin, ne kadar o çocuğun yanında olmaya çabalarsa çabalasın, dünya değişmiyor…

Etkisi ve yetkisi bulunan birilerinin, "Yeter ki davaya müdahale edilmesin, başka bir isteğimiz yok" feryadına ses olması, "Müdahaleye izin vermeyin" demesi gerekiyor.

* * *

Davanın gidişatını biraz izleyenin vehameti anlaması güç değil…

Tartışmalı dava, 50 yıl hapse mahkûm edilen babanın 5 yılı aşkın süre devam eden hukuk mücadelesi boyunca hiç tutuklanmaması, hükümden sonra tutuklanması ve rekor bir hızda davaya bakan istinaf mahkemesinin kararıyla 2,5 - 3 ayda serbest kalmasıyla gündeme geldi.

50 yıl ceza alan baba hakkındaki yargılama, dosyaları neredeyse 1 yılda görüşebilen istinaf mahkemesinin sadece 2 ayda verdiği kararla durdu. Baba da bu sayede tahliye oldu.

Dava zaten olağanüstü bir mücadele sonunda, olağanüstü yolların kullanılmasıyla açılabilmişti.

2014’te, boşandığı eşinin yanından gelen kızının bedenindeki izleri fark eden annenin çalmadık kapı bırakmadan yürüttüğü hukuk mücadelesi sonunda…

Ankara ve İstanbul savcılıklarının, çocuğun Aile Bakanlığı’nın görevlendirdiği psikiyatrist eşliğinde çizdiği resimli mektuplara, çocuğun anlatımlarının ve çizdiği resimlerin tutarlığı olduğu yönündeki uzman görüşlerine, çocukta travma sonrası stres bozukluğu oluştuğunu bildiren uzman raporlarına, Adli Tıp’ın tüm rapor ve çocuk anlatımlarının tutarlı olduğu yönündeki raporuna rağmen verdiği takipsizlik kararlarına karşı yürütülen mücadele… Yargıtay’ın, Anayasa Mahkemesi’nin de kayıtsız kaldığı mücadele en sonunda Adalet Bakanlığı’nın kanun yararına bozma yolunu kullanmasıyla bir yere varabildi. Baba hakkında nihayet iddianame hazırlandı ve 50 yıl mahkûmiyetle biten dava açıldı.

Bu süreçte anne, Hakimler ve Savcılar Kurulu’na, Cumhurbaşkanı’na, eşine, Adalet Bakanı’na, İçişleri Bakanı’na sayısız mektup gönderdi. Aldığı yanıt aynıydı: "Yargısal süreç…"

Ancak dert tam da bu yargısal süreç…

Zira bir şeylerin olağan seyrinde gitmediğini gösteren çok fazla emare var…

Annenin isteği de zaten birilerinin müdahale etmemesi, yargısal sürecin kendi seyrinde işlemesi…

Misal dosya inceleme süresi bir yılı bulan istinaf mahkemesinin rekor hızla dosyayı gündeme alıp, tahliye kararı verip, bunun da kesin nitelikte olduğunu belirtmesi gibi gariplikler olmaması.

* * *

Geride kalan hafta, dosya ile ilgili yine garip gelişmeler yaşandı.

İstinaf mahkemesi, baba hakkındaki kararı, tartışmalı bir usul hükmüne dayanarak bozmuştu. Davanın açıldığı dönemde yürürlükte olmayan, kanun hükmünde kararname ile OHAL döneminde getirilen bir usul hükmüne…

Bu kurala göre, daha önce takipsizlik verilen dosyalarla ilgili dava açılabilmesi sulh ceza hakiminin iznine bağlandı.

İstinaf mahkemesi de davanın açıldığı dönemde yürürlükte olmayan bu kuralı, geriye işleterek, bu izin alınmadığı için yargılamayı durdurdu, babayı tahliye etti. Üstelik kararın "kesin" nitelikte olduğunu kayda geçerek, Yargıtay yolunu da kapattı.

Artık tek çare sulh ceza hakiminin bu izni vermesiydi.

İstinaf mahkemesinin kararından sonra dosya sulh ceza hakiminin önüne gitti. Hem 50 yıl ceza veren İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi, hem anne hem de Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı sulh ceza hakimine başvuruda bulundu.

Ancak garip biçimde hakimlik, karar vermeden dosyayı aile içi şiddetle mücadele bürosunu oluşturan savcılığa gönderdi ve dosyadaki hangi kanıtların yeni olduğunun bildirilmesini istedi. Savcılık da bu yazıyı İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi’ne iletti. Oysa sanığı 50 yıla mahkûm eden mahkeme, kanıtlarını zaten kararında sıralamıştı.

Şimdi mahkeme, yeniden kanıtları sulh ceza hakimine gönderecek. Sulh ceza hakiminin kararı hayati önemde. Davanın açılmasını yerinde bulursa yargılama kaldığı yerden sürecek, bulmazsa dosya kapanacak. Ve dahası dosya kapandığı için baba, kızıyla yeniden görüşebilmek için başvuruda bulunma hakkı kazanacak.

Babanın itirazları da söz konusu… Kızın annesi tarafından yönlendirildiği, kızından ve artık delikanlı çağına gelen oğlundan ayrı düşürüldüğü, kendisine karşı linç kampanyası düzenlendiği vs…

Elbette savunma hakkı kutsal. Deniz Feneri Derneği’nin yöneticiliğini de yapan avukatının başvuruları da aynı yönde. Raporlara itiraz, annenin yönlendirmede bulunduğu vs.

Zaten istenilen yargılama yapılmadan, raporlar tartışılmadan bir insanın mahkûm edilmesi değil.

Geride kalan hafta bu gelişmeler yaşanırken, anne ve avukatı, yeniden Cumhurbaşkanı’na, Adalet Bakanlığı’na, İçişleri Bakanlığı’na, Aile Bakanlığı’na mektuplar gönderdi, dosyayı anlattı, olası müdahalelerin engellenmesi talebinde bulundu.

Bu kadar vahim iddialar içeren bir dosyada bile ısrarla, gücü yettiğince "müdahale olmasın" diye bağırılması olağandışı gelişmelerin işareti.

Tek dilek, her şeyin hayatın olağan akışına uygun ilerlemesi…

Yazarın Diğer Yazıları

Umut hakkı, “Ankara’da villa” iddiaları ve Suriye’ye uzanan yol

İmralı’dan PKK’nın tasfiye edilmesi ve Suriye’nin kuzeyinde yapılacak hamlelerin Türkiye’ye yansımasının önlenmesi bekleniyor. Ankara ayrıca İsrail-PYD komşuluğunu istemiyor, bu temasın büyük sorunlara yol açacağını düşünüyor; PYD’yi sınırdan uzaklaştıracak bir askeri operasyon hazırlığını yapmış olduğu da biliniyor

13 yaşındaki çocuğun ölümünün hesabını kim verecek?

Cihat’ın, cenazesinin bulunduğu tarihte, cesetlerin enkazdan çıkartıldığı gün, güvenlik güçlerine karşı silahlı eylemde bulunması sonucu, ateşli silah yaralanması ile öldüğü tespiti yer aldı kararda. Ceset çürümüş, enkazdan çıkartılmış ama nasılsa aynı gün 13 yaşındaki çocuk silahla çatışmaya girmiş!

Depremler için “sus” emri yargıdan: “İnsanlara yardım gitmedi” diyene hapis cezası

Devletin dava açmaya doyamadığı, cezaevi operasyonunda kepçeyle kolunu kopartması yetmiyormuş gibi yıllarca mahkeme mahkeme süründürdüğü, bütün engellere rağmen okuyup memur olan ve nedensiz biçimde OHAL döneminde memuriyetten de ihraç edilen Veli Saçılık’ın artık felaketlere tepki göstermesi de yasaklandı!

"
"