22 Mayıs 2025

Katilleri yakalama “samimiyeti”

Zırhlı araçtan inen polis hedef alıp ateş ediyor ve arkadaşlarıyla oyun oynayan 12 yaşındaki Nihat ölüyor. Hem de çözüm sürecinin devam etmesi için sivil bir heyetin Cizre'ye gelmesinin ve barikatların kapatılması için arabuluculuk yapmasından hemen sonra... Polisler "cinayeti meslektaşım işledi, karakolda olayı gizleme kararı aldık ve amirlerimiz de haberdardı" diyor ama 11 yıldır açık bir cinayet cezalandırılmıyor

Kaç süslü lafla, 12 yaşında bir çocuğun öldürülmesinin üzeri kapanır?

Türkiye, bir ezberler ülkesidir.

Hemen her felaketle ilgili sandıkta bekletilen, hazır tutulan, nesilden nesle aktarılan cümleler vardır.

“İşkence yoktur, münferittir”, “Merdivenden düşmüştür”, “Güvenlik güçlerimize saldırdığı anda etkisiz hale getirilmiştir”, “İhtiyacınız olduğu anda ararsınız tabii.”

Bunlarla sınırlı değil elbette.

“Hukuk devleti”, “hesap soracağız”, “demokrasi”, “millet”... uzayıp gidiyor kavramlar.

Sırtınızı şöyle iyice ezberlere dayayıp bir de hamaset yapmayı öğrenirseniz, bu memlekette hayat sizin için çok kolaylaşır. Ne yaparsanız yapın suçlu ilan edilmediğiniz gibi bir de adalet peşinde koşanları hainlikle, teröristlikle itham edebilirsiniz kolayca.

* * *

Şimdi de ortalık alışılmış kavramlarla dolu.

Barışın peşinde samimiyetle koşan, barışı samimiyetle isteyen insanların bedel ödeye ödeye verdikleri çabayı bütünüyle gölgede bırakacak “kahramanlar” hemen ortalığa saçıldı.

O bedeli ödeyenleri bile kolaylıkla samimiyetsizlikle itham edebilen, ayağına taş değmemiş, kirpiği yere düşmemiş narinlikte bir grup insan, “samimiyeti kanıtlayın” diye diye ortalıkta dolanıyor.

Ama samimiyet testinin bin bir yolu var.

Katilleri yakalamak, korumamak bunlardan biri…

* * *

Şimdi “terör”, “terörle mücadele” kavramlarının altına nelerin sıkıştırılabildiğine bir bakalım.

Bir çocuğun hikâyesiyle başlayalım, bir boyacı sandığıyla…

Ümit Kurt…

Cizre'de 2015'te arkadaşlarıyla oynarken göğsünden vurulup düşen 14 yaşındaki oğlunu şöyle anlatıyordu babası Abdullah Kurt:

"14 yaşındaydı benim oğlum. Boyacı, bazen amele. 20 liraya çalışırdı. Okumadı, ben istedim ama olmadı. Zaten iflas etmiştik. Çalışayım, dedi. Diğer çocuklarım hasta, Ümit bana yardım eden tek çocuğumdu. Karanlıkta sokağa giriyorlar. Panzerlerde bekliyorlar. Biz bu vatanın evladı değil miyiz? Ümit daha sokağa çıkar çıkmaz, 20 ev kadar uzaklaşmış ki orada kendi yaşıtlarıyla oynarken vuruluyor. Hayatta kimseye zarar vermemiş bir çocuk vuruluyor. Ne hakkınız var? Çocuk bu, korkuyor, bir köşeye siniyor ama orada vuruluyor. Göğsünden girip çıkmış mermi. Plakasız araçtan ateş açıyorlar. Plakasız devlet aracı olur mu? Niye plakaları söküyorsunuz?"

Kapatıldı Ümit Kurt'un dosyası.

Balistik raporu Ümit'in iddia edildiği gibi çatışmanın tarafı olmadığını ortaya koydu. Ne silahı vardı ne olan bitenlerden haberi.

Ne bilsin Ümit birilerinin belli süreçleri idare edebilmek için yapması gerekenleri…

* * *

Ümit'in öldürülmesinden birkaç gün sonra bir zırhlı araçtan inen polis, ilerideki tepede oynayan çocuklardan birini hedef alarak ateş etti.

12 yaşındaki Nihat Kazanhan.

Babası Emin Kazanhan şöyle anlatıyordu oğlunu:

"6. sınıfa gidiyordu daha. Çıkıp bazen amcasına çıraklık yapıyordu ama aklı oyundaydı. O gün Irak'a gitmiştim. Ben aileme bakmak için sürekli gidiyorum. İki gün varsam, on gün yokum. Daha varır varmaz telefon geldi bana, yaralı olduğunu söylediler. Kamyonu bıraktım, geri geldim. Diyarbakır'a göndermişlerdi cenazesini. Açık gözle oğlumun nasıl vurulduğunu görenler var. Hepsi resmen plakasız bir Akrep aracıydı diyorlar. Oğlum arkadaşlarıyla oynarken, gelip vurup gittiğini söylüyorlar. Kafasına isabet etmiş. 12 yaşında bir çocuk kime ne yapabilir? Yemek bile yememiş oyuna gitmek için. Bir kere de sözümüzün kıymeti olsun."

* * *

Neler söylenmedi ki…

12 yaşındaki çocuk ateş açmıştı.

İki polis, ateş hattı içerisinde kalmıştı.

Buna rağmen Kazanhan'ı başından vuranlar polis değildi.

Belli ki içlerinde yer aldığı teröristler öldürmüştü!

Yalanlar, yalanlar…

Emniyet Müdürlüğü ve Şırnak Valiliği, hiçbir polis biriminin olay yerinde bulunmadığına dair açıklama yaptılar.

Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu “… herhangi bir şekilde emniyet görevlilerimizin kurşunlarıyla öldürülmesi söz konusu değil. Orada ne fiili bir müdahale ne de gaz kullanımı söz konusu oldu" dedi.

Dönemin İçişleri Bakanı Efkan Ala da şunları söylemişti:

"Birtakım sitelerde 'polisin silahıyla veya gaz bombasının parçasıyla vefat ettiği' söyleniyor. Bu kesinlikle doğru değil. Zaman zaman orada polise karşı silah kullanılıyor, polis silahla karşılık veriyor. Terör bölgesi, terörün olduğu yerde bu tür çatışmalar da olabiliyor. Toplumsal olaylar oluyor, gaz kullanılıyor. Ama bugün bu yok. Bugün herhangi bir polis müdahalesi, silahla ya da gazla olmamış. Buna rağmen bununla birlikte bu çocuğumuz orada vefat etmiş."

* * *

Söyleniyor da söyleniyordu.

Derken kamera görüntüsü ortaya çıkmaz mı!

Bütün önlemlere rağmen!

Değil taş, bir bakış bile atmamıştı görüntüye göre Nihat. Aklı oyundaydı. Arkadaşlarıyla oyun oynarken uzakta bir zırhlı araç durmuştu. Bir polis çıkıp, hedef alıp ateş etmişti. Nihat ölmüştü.

Bu kadar.

Ne hikmetse çözüm sürecinin devam etmesi için sivil bir heyetin Cizre’ye gelmesinin, açılan barikatların kapatılması için arabuluculuk yapmasının hemen ardından…

* * *

Diyarbakır Kriminal Laboratuvarı’nın bu tür av tüfeklerinin sadece PKK’da bulunduğuna yönelik rapor vermesinden hemen sonra ortaya çıktı görüntüler. Bu yalanlarla dolu raporu hazırlayanlar hakkında işlem yapılmadı.

Buna karşılık görüntüleri sızdıranlar hakkında hemen soruşturma açıldı. Çok kızmıştı meslektaşları.

Savcılık soruşturmasında, özel harekat polisleri Hayri Vural ile Oğuzhan Çalışkan ile Ufuk İli’nin bulunduğu zırhlı araç tespit edildi.

Merminin çıktığı silahın zimmetli olduğu Hayri Vural, 27 Ocak 2015’te tutuklandı.

Vural’ın verdiği ifade, tabloyu özetliyordu:

“Pompalı tüfekle polis memuru Mehmet Nurbaki Göçmez, Kazanhan’a ateş etti. Sonra gidip fişekleri topladı. Hem Mehmet Nurbaki Göçmez’in yanmaması hem de ekipten herhangi bir arkadaşa zarar gelmemesi için bu ifadeyi verdim. Ben tutuklanınca her şey değişti. Çünkü biz bu dosyada kimsenin tutuklanmayacağını düşünüyorduk.”

Ve tahliye edildi.

Kazanhan’a ateş eden Göçmez ise kasten öldürme suçundan tutuklandı.

* * *

11 Kasım 2016’da, sanık polis Mehmet Nurbaki Göçmez hakkında olası kast ile kasten öldürme suçunu işlediğinden ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi.

Ancak mahkemeye ceza ağır geldi.

Haksız tahrik altında suçu işlediği gerekçesiyle 13 yıl 4 aya indirildi ceza.

Kazanhan oyun oynarken tahrik etmiş olamayacağından, bölgesel faktörler, stres gibi gerekçeler yazıldı bu karara.

İstinaf ve Yargıtay da haklı buldu bu indirimi. Stres ve baskı altında çocuk öldürürseniz haksız tahrik indirimi alabiliyorsunuz.

* * *

O kadar uzun yatmasına da gerek kalmadı zaten.

2020’de Kovid tahliyeleri kapsamında tahliye edildi sanık polis. Artık özgürdü.

* * *

Anayasa Mahkemesi ise şaşırtıcı bir karar verdi. 2022’de, haksız tahrik indirimi uygulanmasının hak ihlali olduğuna hükmetti. Kazanhan’ın zaten taş atan çocuklardan olmadığını, öyle olsa bile silahla bu şekilde karşılık verilemeyeceğini belirtti.

* * *

Yeniden yargılama yapılarak ağırlaştırılmış müebbet verilmesi gerekiyordu.

Cizre 1. Ağır Ceza Mahkemesi, bu nedenle yakalama kararı çıkarttı polis hakkında.

Ancak sanık polis Göçmez, sır oldu aynı anda.

O tarihten bu yana da yakalanamadı.

24 Şubat 2023’ten bu yana “aranıyor.”

* * *

Duruşmalarda “kırmızı bülten” çıkarılması talebi önce reddedildi, sonra kabul edildi.

Kabul edildi ancak iki yıldır uygulamaya geçirilemedi.

Bakanlıklar, belge eksikleri nedeniyle mahkemeye yazı gönderiyor, mahkeme yanıt veriyor.

Göçmez kayıp, kırmızı bülten işlemde değil.

Düşünün, polisler bile, "Cinayeti yanımdaki meslektaşım işledi. Olay sonrası karakolda toplandık. Kolektif şekilde olayı gizleme kararı aldık… Tüm amirlerimiz bu karardan haberdardı" dedi ama ceza alan başka kimse de yok.

Nisan ayının sonunda bir duruşma daha yapıldı.

Kazanhan’ın babası Mehmet Emin Kazanhan, "HTS kayıtlarında nerede olduğu tespitli olmasına rağmen yakalanmıyor. Failin bir an önce yakalanmasını istiyoruz” dedi.

Kazanhan’ın annesi Ayşe Kazanhan, adalete olan inancını yitirdiğini dile getirerek, "Adalet istiyorum, sizler failin nerede olduğunu biliyorsunuz. Bir an olsun kendinizi benim yerime koyun. Sizlerin de çocukları var. Failin yargılanmasını istiyorum” diye devam etti.

Şırnak Barosu Kadın ve Çocuk Hakları Komisyonu Eş Sözcüsü Emine Özdemir, failin artık yakalanması talebinde bulundu.

* * *

Avukat Rojhat Dilsiz, "11 yıldır failin ceza alması için mücadele ediyoruz. Sanık polis kimliğine güvenerek, kaçtı ve halen yakalanmış değil. Bir yılı aşkındır hakkında çıkartılan yakalama kararı uygulanmıyor. HTS kayıtları talebimiz kabul edildi. Ve şu anda sanığın telefonu açık. Bu kişi gücünü nerden alıyor? Muhtemelen polis noktalarında geçtiğinde polis kartını göstererek geçiyor. İlginç bir şekilde görülen her duruşma sonrası adliyeyi aramış. Bu kişi eğer çok rahatlıkla yüzlerce kişiyi arayabiliyorsa o zaman bu kişi korunuyor. Halen toplumda rahatlıkla gezme hakkını kendinde buluyor. HTS, banka kayıtlarının incelenmesi, aile, akrabalarının adreslerinin bulunması ve incelenmesini talep ediyoruz" diye vurguladı.

Mahkeme dinledi, dinledi, duruşmayı 17 Eylül’e erteledi.

* * *

12 yaşında bir çocuk oyun oynarken başından vurulup öldürülüyor ve birileri “aman eli soğumasın” diyerek sanığın kaçmasına göz yumabiliyor.

11 yıldır açık bir cinayet cezalandırılmıyor.

Sahte raporlar, yalan beyanlar ceza nedeni sayılmıyor.

Anımsayan var mı Nihat’ı… Başbakanlar, bakanlar, büyük büyük konuşanlar…

Samimiyet testi ise buyurun samimiyet testi…

Gerçekten anımsayan var mı aranızda Nihat’ı?

Gökçer Tahincioğlu kimdir?

Gökçer Tahincioğlu, 1997'den 2018'e kadar Milliyet Gazetesi'nde yargı muhabirliği, Ankara Haber Müdürlüğü, köşe yazarlığı yaptı.

Haber, yazı ve fotoğraflarıyla Musa Anter, Metin Göktepe, Abdi İpekçi gibi isimlerin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü ödüllerine layık görüldü.

Bu Öğrencilere Bu İşi mi Öğrettiler?: Öğrenci Muhalefeti ve Baskılar (2013, Kemal Göktaş'la birlikte), Beyaz Toros: Faili Belli Devlet Cinayetleri (2013) ve Devlet Dersi: Çocuk Hak ve İhlallerinde Cezasızlık Öyküleri (2016), Çünkü Umurumuzda adlı mesleki kitaplara imza attı. Yaralı Hafıza ve Kayıp Adalet adlı derleme kitapların editörlüğünü üstlendi.

İlk romanı Mühür, 2018'de yayımlandı. 2020'de yayımlanan ikinci romanı Kiraz Ağacı ile Yunus Nadi Roman Ödülü'nü kazandı. Üçüncü romanı Sabahattin Ali'yi Ben Öldürdüm, Eylül 2023'te yayımlandı. 2018'den bu yana T24 Ankara Temsilcisi olarak çalışıyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

AKP’nin AB planı: Çözüm süreci, sermaye akışı için nasıl kullanılacak?

TBMM’deki komisyonun çalışmalarına başlamasına paralel olarak AKP’nin AB konusunda adım atmaya hazırlandığı görülüyor, Erdoğan’ın da AB’ye, tam üyelik çağrısını yinelemesi bekleniyor. Komisyonun önerileri arasında Terörle Mücadele Kanunu’nun bulunacağına kuşku olmasa da AKP’nin asıl derdi şu anda CHP’li belediyelerle ilgili, ağır bir maliyet ödenerek de olsa yürütülen süreç. AB’nin bir ayağı aksak, sadece görüntüde demokratik bir çözüme onay vermesi mümkün mü?

Erdoğan’ın konuşmasındaki iki kritik bölüm: Tarihimizde bir ilk ve ‘af işareti’ olarak yorumlanan kelimelendirme

Erdoğan, çözüm sürecini ilk kez bu kadar somut sahiplendiği, sürecin nasıl ilerleyeceği konusunda net mesajlar verdiği bir konuşma yaptı ve tarihte ilk kez AKP-MHP-DEM Parti’yi yan yana getirdi

Demokratik entegrasyondan yeni anayasaya: Türkiye’yi ne bekliyor?

Süleymaniye’de yapılan tören, tarihi önemde. Üstelik silah bırakanlar arasında en önde örgütün tepe yöneticilerinden Bese Hozat’ın bulunması da bir başka önemli nokta. Şimdi gözler iktidarda. 12 Eylül yasalarını derinleştirerek, tavizsiz uygulayan bir iktidarın bugünkünden daha demokratik bir anayasayı gerçekten istediğine inanmak da kolay değil. Ancak barışmak, demokratik bir ülkeyi istemek ve kurmak da öyle...

"
"