Beklemediğiniz anlarda, hiç beklemediğiniz bir masadan misal, size bir hikâyeyi daha iyi tarif edebileceğiniz anlamlar çıkar:
"Kadere inanıyor musun?"
"Aniden başımıza geliveren olayları bilemem elbette ama onlar dışında her şeyin emek vermekle ilgili olduğunu düşünüyorum…"
"Ya şansa…"
"Kader gibi… Emek vermeden bir şeylere sahip olman mümkün… Ama onun dışında, İsveçliler söyler; şans, çalışkanlara verilen bir borçtur. Yine emekle ilgili…"
* * *
Bazen dudak bükülen ya da büktüğümüz, bazen taşınan pankartlar nedeniyle tartışılan, bazen "Erkeklerin katılması niye istenmiyor?" diye eleştirilen, bazen ne kadar sosyalist, ne kadar liberal, ne kadar ne olduğu üzerine kavga edilen kadın yürüyüşleri ya da kadınların uzun yürüyüşü gibi…
Büyük bir ideolojinin insanların kişisel hayatına etkileri, uygulamadaki doğrular, yanlışlar, ideolojiyi temsil iddiasını taşıyan bazı insanların yanlış ya da doğru yaklaşımları, sözleri, davranışları değil mesele.
Mesele sokakta, fabrikalarda, meydanlarda, mahkeme kapılarında, cenazelerde verilen hakiki mücadele.
Tıpkı geçtiğimiz 25 Kasım’da olduğu gibi, tıpkı her 8 Mart’ta olduğu gibi coplanmaya, gaza, gözaltına, "Ezan okunurken bağırdılar, düdük çaldılar" gibi provokasyonlara rağmen inatla sokağa çıkan kadınların verdiği emeğin başka kadınların hayatının üzerinde büyük bir tesiri var. Sokağın, inadın, emeğin, inanmanın, slogana sığınmadan terle, kavgayla kazanılan hakkın kaderi değiştirme, bir şans elde etme imkânı verdiği, bunu yaparken tanığı olduğunuz kadınlar var.
25 Kasım 2019/ İstanbul (Fotoğraf: Sendika.Org/ Murat Bay)
* * *
Daha önce bu köşeye, "sesinin duyulması" için konu edilen Hülya, kendine çizilen kaderi değiştiren, bir şans yaratan, diğer kadınların mücadelesiyle yolunu çizen ve o mücadelenin üstüne kendi mücadelesini koyarak başka kadınlara yolunu çizme fırsatı tanıyan korkusuz kadınlardan biri…
Sesini duyanlar, hikâyesini de anımsayacaktır:
Siverek’te doğup büyüyen, çocuk yaşta evlendirilen Hülya, henüz 27 yaşında ve dört çocuk annesi. Son çocuğunu dünyaya getirdiği gün, çocuğunu dünyaya getirdiği hastanede çalışan kadın doktorun da kocasından dünyaya bir çocuk getirdiğini öğrendi.
Eşi Nazım A., Hülya’ya, dünyaya dördüncü kez kız çocuk getirdiğini anımsatıp, "diğer eşim" dediği kadın doktorun erkek çocuk doğurduğunu, bu yeni düzene alışması gerektiğini söyledi. Kuma getirme hakkı olduğunu savunuyordu.
Hülya, ne kumalığı, ne aldatılmayı kabul etmedi.
Bunu eşine söylediğinde, iddiasına göre kayınvalidesinin, kocasının kardeşinin ve kocasının şiddetine uğrayıp "kapı dışarı" edildi. Eşine göre ise Hülya, çocuklarını bırakıp gitmeyi seçmişti.
Babasının evine yerleşti, güvencesizliğe, eşinin bölgedeki "gücüne", tehditlere rağmen boşanmayı ve çocuklarını istedi. Siverek’te avukat aramaya başladı, kimse avukatlığını üstlenmedi. Sırtını ilçenin en "sağlam" yerlerine dayadığı kocasının eli her yere uzanıyordu. Ankara’da yaşayan Siverekli bir kadın avukat, Suna Öztaşdönderen’le anlaştı.
Önce çocukları için mücadeleye başladı, kocasından en büyüğü 9 yaşındaki üç kızını alamadı, henüz kundaktaki yeni doğmuş kızını zorlukla yanına alabildi.
Diğer çocukları için dava açtı, mahkeme, geçici velayeti nihayet anneye verdi.
Nazım A. hakkında ise uzaklaştırma kararı çıktı, boşanma davası açıldı.
Eşi, çocukları görme hakkının olduğu gün hakkındaki uzaklaştırma kararına rağmen eve geldi. Hülya’nın iddiasına göre, kendisini ve annesini tartaklayarak çocukları alıp gitti.
Bu sırada Hülya, avukatına ulaştı. Avukatın konuştuğu polisler, uzaklaştırma süresinin geçtiğini, işlem yapamayacaklarını söyledi. Avukatı, sürenin geçmediğini kanıtladı ama nafile.
Nazım A., da boş durmadı! Kendisinin ve sevgilisinin çalıştığı hastaneye çocukları götürüp, annelerinin dövdüğüne dair "darp" raporu aldı. Savcılığa giderek şikâyetçi oldu.
En büyükleri olan 9 yaşındaki çocuk, polise, annelerinden hiç şiddet görmediklerini üstüne basa basa söyledi ama yetmedi. Hastane yasal olarak darp raporu verdiğinde, hastane polisini de bilgilendirmeliydi ancak yapılmamıştı. Küçük kız, ifadesinde hiç muayeneden geçmediklerini, babasının bir doktorla konuştuğunu ve kendilerini bunları anlatmamaları için tembihlediğini söyledi ancak bu da yetmedi. Avukat, savcıya hastanenin konuyu polise bildirmemesinin şüpheli olduğunu aktardı ancak bu da yeterli olmadı. Çocuklar bütün şüphelere rağmen yeni bir muayene için hastaneye sevk edilmedi.
Savcılık, Hülya’nın şiddet görmesi ile ilgili olarak ise darp raporunun üç gün sonra alınmasını gerekçe göstererek takipsizlik verdi. Hülya hakkında ise çocukları darp ettiği gerekçesiyle tehdit ve yaralama suçundan dava açtı. Şiddet gören kadın, şiddet gördüğü için yargılanacaktı.
Çocuklarla ilgili rapor veren doktor hakkında suç duyurusunda bulunuldu ama kaymakamlık soruşturma izni vermedi. Üzerine Hülya’yı aldatan kocası, iftiraya uğradığı gerekçesiyle tazminat davası da açtı.
* * *
Hülya, tehditlere, aleyhine ilerleyen yargı sürecine rağmen pes etmedi. Sesini olabildiğince gür çıkardı, geri adım atmadı, ulaşabildiği her yere ulaştı, bütün imkânları kullandı.
18 Şubat tarihli Siverek Kaymakamlığı’nın Sosyal İnceleme Raporu çok açıktı, çocuklar şiddet görmemişlerdi. Siverek 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nde ifadeleri yeniden alınan çocuklar da şiddet görmediklerini, muayeneden bile geçmediklerini, babasının arkadaşının yanına gittiklerini anlattılar.
Ancak Siverek 1. Asliye Ceza Mahkemesi, Hülya’yı çocuklarına şiddet uyguladığı gerekçesiyle cezalandırdı. Mahkemeye göre çocuklar, annelerini korumak için bu şekilde ifade vermişlerdi.
Hülya, aldığı cezayı umursamadı. Çocuklarının velayetini bu dava nedeniyle kaybetmekten korkuyordu. Bu kararın baştan sona hatalı olduğunu söyledi, konuştu, karara itiraz etti. Siverek 2. Asliye Ceza Mahkemesi, çocukların ifadeleri ve raporları esas alarak kararı kaldırdı.
Hülya için artık bir yol açılmıştı.
Siverek Aile Mahkemesi, Hülya’nın bir yıldır heyecanla beklediği kararını açıkladı geçen hafta.
Çocuklarının velayetini anneye vererek, boşanma davasını, karşı tarafın itirazına rağmen kabul etti.
Babanın, çocuklara nafaka ödemesine hükmetti.
Aldatılması ve sonrasında yaşadıkları için talep ettiği tazminatı da yerinde bularak, Hülya’ya 50 bin lira maddi, 50 bin lira manevi tazminat ödenmesine karar verdi.
Hülya, sokak sokak, mahkeme mahkeme mücadele eden kadınlardan ve bölgedeki bütün baskıya rağmen kızlarının arkasında durarak destek veren ailesinden aldığı güçle kendisine biçilen kaderi bozdu, başka bir yaşam kurabilmek için büyük bir şansı tırnaklarıyla elde etti.
Aynı günlerde kadınlar sokakta, "müdahale" denilerek geçilen, copa ve gaza rağmen ses çıkartıyordu:
"Susma haykır, bir başka hayat vardır…"