15 Haziran 2023

Gücünün yettiğini dövebilenler ve sağcı CHP için "daha da sağ" çağrıları

Değişmesi gereken CHP liderinin değişmesini isteyenler, bulundukları yerden milim kıpırdamıyor. Zira bu tür bir muhalefet dertsiz, tasasız ve konforlu

Seçim bitti, CHP'de çalkantı sürüyor. Yaptıkları pazarlık sonucunda CHP listelerinden seçime girerek önemli sayıda milletvekili çıkartmayı başaran Altılı Masa'nın sağ partileri ise durumlarından memnun görünüyor.

İYİ Parti ile Demokrat Parti'nin durumlarını ayrıca ele almak gerekiyor. Geriye kalan üç partiden DEVA Partisi, kurulduğu dönemde, ilk seçimde AKP'nin 2002'de yaptığı gibi bir patlama yaratabileceğini düşünüyordu. Ali Babacan'ın genel başkanlığında girilecek ilk seçimde AKP'ye oy veren merkez sağ seçmenin oyunun alınabileceği hesaplanıyordu. Bu nedenle seçime mutlaka tek başına ve kendi listesiyle gireceği söyleniyordu.

Bugün AKP'ye geri dönerek ekonominin başına geçen Mehmet Şimşek'in uluslararası şirketlerle yaptığı sözleşme nedeniyle parti kurucusu olmadığı söyleniyordu. Seçim öncesi Şimşek'in sürpriz biçimde aralarına katılabileceği konuşuluyordu. Gelecek Partisi ve Saadet Partisi'nin ısrarına rağmen ittifaktaki üç sağ partinin ortak listeyle seçime girmesine karşı çıkan da DEVA Partisi'ydi…

Gelecek Partisi'nin özellikle belli bölgelerde oy patlaması yapabileceği, Konya başta olmak üzere birçok kentte AKP'yi geriletebileceği söyleniyordu.

Saadet Partisi'nin oy oranını iyiden iyiye yükselttiği, bu seçimde şaşırtıcı sonuçlar alabileceği belirtiliyordu.

Tek liste nedeniyle bu partilerin oy oranını görebilmek bile mümkün olmadı. Üstelik bu üç parti, bugün hâlâ TBMM'de ortak bir grup kurmayı da başaramadı. En basit konularda bile bu partilerin yürüttüğü müzakerelerin ucu bucağı görünmüyor.

Ancak ne kapsamlı bir özeleştiri duymak mümkün oldu bu partilerden ne de başarısızlığı kabul eden bir yönetici istifa etti. Başarıyı sadece TBMM'de temsil edilmek olarak gören, seçim yenilgisinin faturasını da sadece Kemal Kılıçdaroğlu'nun ödemesine razı olan yapılar var karşımızda. Üstelik yerel seçim için de ittifaka hazır ve iştahlılar…

CHP'de "sol" neden seçenek değil?

CHP'li İlhan Cihaner, parti içerisinde önemli bir isim. Uzun zamandır CHP'nin sol siyaset yapması gerektiğini, partinin ısrarla sağa itildiğini ve bu tabloda başarı kazanmasının olanaksız olduğunu savunuyor. İttifaklar kurulurken ilkelere özen gösterilmesi gerektiğinin altını çiziyor. Son seçimin "hezimet" sayılması gerektiğini savunuyor. Sol siyasette ısrar edilerek yeni seçmen kazanılmasının önemine işaret ediyor.

Ancak belli ki CHP'ye genlerine kadar işlemiş bir sağ bilinç aşılanmış. İsmi sosyal demokrat olsa da içerisinde sosyalist soldan sosyal demokrata kadar soldan gelen insanlar bulunsa da tüzüğü, kullandığı kavramlar sola içkin olsa da mevcut haliyle CHP'nin aslında sağ bir partiden farkı yok …

Türkiye'de sol-sağ oy dengesi uzun bir zamandır yüzde 35'e yüzde 65 şeklinde… Ancak bunun bozulduğu istisnai seçimler var.

Bu seçimlere bakıldığında demokratik ortamın alanının genişlediği, CHP'nin ve diğer sosyal demokrat-sol partilerin daha sol siyasetle seçmene yöneldiği dönemlere denk geldiğini görüyoruz.

Ancak CHP'deki genel merkez danışman kadrolarının önemli bir bölümünde sağdan gelen isimler oturuyor. "CHP zihniyeti" adını verdikleri kavramla mücadeleye hayatlarını adamış, kendilerini buradan kurmuş insanlar. AKP karşıtlığı sayesinde partide önemli koltuklara oturan bu isimlerin ittifaklarla ilgili önerileri dışında AKP'den yeni ne söyledikleri tartışılır.

Elbette sosyal demokrat bir parti de stratejik ortaklıklar kurabilir. Mansur Yavaş örneğinde olduğu gibi belli bölgelerdeki seçimlerde sonuç almaya odaklanabilir.

Ancak bunun bir parti politikası olarak kararlılıkla uygulanması sizi artık sol bir parti olmaktan çıkartır. Hele ki tarihiniz boyunca sol ittifaklardan korkmuş, sol ittifaklara mesafelenmişseniz artık sizin soldan solcuların sizden beklentisi kalmaz. Ancak görünen o ki tüm yenilgilere rağmen CHP'de sol hâlâ bir seçenek değil ve yakın zamanda da olması kolay görünmüyor. Ve CHP'den nedense ayrılmak istemeyen sağcılar, seçim yenilgisini de halen daha da sağda aday bulunamamasına bağlıyorlar.

Gücünün yettiğini dövmenin dayanılmaz hafifliği

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun iletişim ekibi ve "yakın danışmanları" yıllardır gazeteciler tarafından eleştiriliyor.

İktidar partisinin alışkanlıklarının CHP'de de sürdürülmesi, kimi isimlerin Kılıçdaroğlu ile doğrudan iletişim kurabilmesine karşılık partide yıllardır çalışan muhabirlerin bu olanaktan yoksun olması, olmadık isimlerle CHP liderinin yan yana getirilmesi eleştirilerin nedenlerinden biri…

Kılıçdaroğlu'nun seçimden sonra genel başkanlıktan istifa etmemesi ve pozisyonunda ısrarcı olmasında da bu ekibin etkili olduğu konuşuluyor.

Ancak bu ekip gibi önce kendini sorgulaması gereken, kendini "kanaat önderi" olarak gören isimler var. Sosyal medyada etkileşiminin verdiği şehvetle seçimden önce yazdıklarını, söylediklerini tamamen unutan isimler bunlar. Seçimden önce bugün söylediklerinin tam aksini söylememiş gibi rahatlar. Seçimden sonra yeniden bir pozisyon alma çabasına giriştikleri, yarın kazanacağını düşündükleri isimlere göz kırptıkları ortada.

Gazeteciler elbette ana muhalefet partisi liderini sert biçimde eleştirebilir, yerden yere de vurabilir. Ancak bu söylem biçimini bütün siyasiler için kullandıkları müddetçe…

Bu isimlerin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a soru sorma olanakları bulunmadığı açık. Ancak Erdoğan'ı sert eleştirdikleri sırada bile aynı ifadeleri kullanamadıkları da öyle.

Bu tablo, iktidarın medya stratejisini bir biçimiyle ana muhalefet partisine uyarlamaya çalışan isimlerin eseri. Bu sistem, gazetecilikte 90'lı yıllardan bu yana devam eden köşe yazarı egemenliğini günümüze de bir biçimiyle taşıyor.

Buna rağmen vazgeçilmiyor. Değişmesi gereken CHP liderinin değişmesini isteyenler, bulundukları yerden milim kıpırdamıyor. Zira bu tür bir muhalefet dertsiz, tasasız ve konforlu.

Faili meçhullere dönüp bakmayan, cezasızlık kültürünü önemsemeyen, işkenceyle derdi olmayan, sadece ana muhalefet partisinin dizaynı, sadece Erdoğan karşıtlığı ile uğraşıp prim yapan ve alıcısı da çok olan bir biçim bu. Ve bu durumu meslek edinen kanallardaki çok iyi haberciler de bu ortamda sadece yorumculuğa sıkıştırılıyor. Haber yok, sınır yok, ölçü yok…

* * *

AKP'deki iki huzursuzluk

AKP'de seçimin hemen ardından parti genelinde ferah bir ortam oluştu. Gerçekten kaybetmekten korkan, "Cumhurbaşkanlığı'nı kaybetmesek de Meclis'i kesik kaybettik" diye bakan önemli bir kesim rahat bir nefes aldı.

Ancak son günlerde parti içinde iki ayrı konuda tartışmalar yaşandı. İlk tartışma bakanlık koltuğundan kalkan, milletvekili seçilen kimi isimlerin komisyon başkanı yapılmak istenmesiyle yaşandı. Bazı eski bakanlar, komisyon başkanlığı yapmak istemediklerini açık biçimde partiye iletti. Bu isimlerden bazılarının ısrar edilmesi üzerine tepki gösterdiği de iddia ediliyor.

Ancak müzakereler sonucunda sıkıntı çözüldü. Buna karşılık Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan beklediği işareti alamayan, milletvekili seçilmiş olsa da Meclis'te değil Saray'da çalışmak isteyen eski bakanların bir bölümü mutsuz.

İkinci tartışma yakında başlayacak olan il ve ilçe kongreleri konusunda yaşanıyor. Gelecek ay başlayacak kongrelerin ardından sonbaharda AKP kongresi gerçekleştirilecek.

Seçimden sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan'a, hangi ilde ne kadar oy alındığı, ne kadar oy kaybedildiğine yönelik kapsamlı bir sunum yapıldı. Ancak Erdoğan'dan bununla yetinilmemesi, bu sonuçların daha detaylı analiz edilmesi talimatı geldi. AKP'de bu çalışmalar ayrıntılı biçimde yürütülüyor.

"Aday gösterilmeyenler çalışmadı"

İlk tespitlerden biri aday listelerine gösterilen tepkinin bazı bölgelerde oy kaybına neden olduğu yönünde. Listeleri beğenmeyen, aday gösterilmeyen, vekilliği sona eren isimlerin seçim sürecinde çalışmamasının ve çevrelerinin tepkili olmasının buna yol açtığı değerlendirmesi yapıldı.

"Teşkilat değişecek"

Bir diğer tespit, bazı teşkilatların seçim kampanyası performanslarının çok düşük olduğu yönünde. Bu teşkilatlarda yenilenmeye gidilmesi gerektiği, kadroların yorgun olduğu tespitleri yapılıyor.

"Yüzde 35 başarı değil"

AKP'de şimdi il ve ilçe kongreleri başlayacak. Erdoğan'ın, seçim kazanılmış olsa bile partinin oyunun yüzde 35'e inmesinin başarı sayılamayacağı değerlendirmesini yaptığı ve bazı teşkilatlar için değişim talimatı verdiği belirtiliyor. Bu değişimin genel merkeze kadar uzanıp uzanmayacağı temel soru. Zira kulislerde bakanlar kurulunu ve meclis yönetimini değiştiren Erdoğan'ın, parti yönetimini de önemli ölçüde değiştireceği konuşuluyor. Faturanın önemli kısmı da seçimle doğrudan ilgili kadrolara kesilecek gibi görünüyor.

Muhalefete mesaj: Kazanan değişiyor

Kulislerde, Erdoğan'ın muhalefete oy veren seçmene de "seçimi kazandığı halde yeterli görmeyerek kadroları değiştiriyor" mesajını ulaştırmak istediği yorumları yapılıyor. Çok da haksız değiller. Değişim genel başkanla, birkaç isimle sınırlı kaldığında yapı değişmiş olmuyor. AKP'de ise özellikle teşkilatlardaki değişim her seçim sonrası aralıksız devam ediyor. Üstelik bunu yerel seçim öncesi dinamik biçimde yapıyorlar.

* * *

Adalet Bakanlığı ve HSK'ye açık çağrı: Akademik atıf bile erişim engeline takıldı

Türkiye'de uzun süredir örtülü bir sansür yöntemi kararlılıkla uygulanıyor. İktidara yakın herhangi bir isim, hoşuna gitmeyen bir haber için anında "erişim engeli" kararı çıkartabiliyor. Bu karar çıktıktan sonra sitelerin yapacağı çok daha fazla bir şey yok. Zaten haber siteleri yapmazsa haberlerin erişimi ilgili kurum tarafından yapılıyor.

Ancak erişime engellenen haberler komik. Hakimliklerin bu kararları nasıl verdiğinin, neden verdiğinin araştırılması gerekiyor.

Misal, geçtiğimiz günlerde Sağlık Bakanlığı'ndaki önemli bir isim, hakkında yazılan ve tamamı dava dilekçelerine dayandırılan haberlerle ilgili olarak toplu erişim engelleme kararı çıkarttı. Hakim, içeriğe bile bakmadan erişim engeli kararını verdi. Öyle ki listede bu ismin geçmişteki akademik çalışmalarına atıf yapılan siteler bile var. İsminin geçtiği neresi varsa erişim engeli talep edildiğinden gözden kaçmış olmalı!

Bu örnekle sınırlı değil. Doğanın kirletilmesinden boşaltılan bir köyün yağmalandığının savcılık tarafından tespit edilmesine, ihale yolsuzluğundan taciz ve istismar haberlerine kadar tüm haberler için rutin biçimde bu kararlar veriliyor. Bu kararların bir kişinin itibarının gerçeğe aykırı biçimde sarsıldığı hallerde verilmesi gerekiyor. Kamu yararının söz konusu olduğu, kimseye itibar suikastinin yapılmadığı, belgeye dayalı haberler için bu kararların verilmesinin anlamı, sansür… Hakimler ve Savcılar Kurulu ile Adalet Bakanlığı, her yıl hakimlere ne kadar eğitim verildiğini raporluyor. Gerçekten eğitim veriliyorsa bu kararlar nasıl çıkıyor yok eğitim veriliyor ve bu düzenin sürmesi isteniyorsa ifade özgürlüğü iddiasındaki o raporlar nasıl yazılıyor?

Haftanın kitabı: Hendek

Bir siyasetçinin, belediye başkanlığı gibi önemli koltukta oturan bir ismin birkaç saniyelik bir görüntünün esiri olması ve bütün hayatını buna göre yeniden şekillendirmesi mümkün mü?

Herman Koch'un Yapı Kredi Yayınları tarafından Türkçe'ye kazandırılan romanı "Hendek" bu soru üzerinden ilerleyen, korku ve kaygıların esiri olunduğunda insanın başına nelerin gelebileceğini mizahi dille anlatan bir roman.

İlk baskısı 2022'de yayımlanan, Türkçe'ye Lale Şimşek Çalışkan tarafından çevrilen romanda paranoyayı da ihaneti de sadakati de görmek mümkün. Ve roman akıp giderken kaygı ve korkuların mı yoksa yaşananların mı gerçek olduğu sorusu da birlikte ilerliyor. Koch'un, derinliği de ihmal etmeyen yaratıcı ve mizahi üslubu insan hayatını alt üst edebilecek soruların kapısını aralıyor. Orada bırakmadan bazı yanıtlar da öneriyor.

Siyasetin yaşamımızın her anını bir biçimde etkilediği ve insanların bundan kaçtığı bir dönemde siyaseti de temel alan bir roman okumak kötü bir fikir gibi görünebilir. Ancak roman, okumaya başladığınız anda gündelik tartışmalardan bu yolla uzaklaşmanın daha iyi olacağını hemen hissettiriyor.

 

Gökçer Tahincioğlu kimdir?

Gökçer Tahincioğlu, 1997'den 2018'e kadar Milliyet Gazetesi'nde yargı muhabirliği, Ankara Haber Müdürlüğü, köşe yazarlığı yaptı.

Haber, yazı ve fotoğraflarıyla Musa Anter, Metin Göktepe, Abdi İpekçi gibi isimlerin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü ödüllerine layık görüldü.

Bu Öğrencilere Bu İşi mi Öğrettiler?: Öğrenci Muhalefeti ve Baskılar (2013, Kemal Göktaş'la birlikte), Beyaz Toros: Faili Belli Devlet Cinayetleri (2013) ve Devlet Dersi: Çocuk Hak ve İhlallerinde Cezasızlık Öyküleri (2016), Çünkü Umurumuzda adlı mesleki kitaplara imza attı. Yaralı Hafıza ve Kayıp Adalet adlı derleme kitapların editörlüğünü üstlendi. 

İlk romanı Mühür, 2018'de yayımlandı. 2020'de yayımlanan ikinci romanı Kiraz Ağacı ile Yunus Nadi Roman Ödülü'nü kazandı. 2018'den bu yana T24 Ankara Temsilcisi olarak çalışıyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Umut hakkı, “Ankara’da villa” iddiaları ve Suriye’ye uzanan yol

İmralı’dan PKK’nın tasfiye edilmesi ve Suriye’nin kuzeyinde yapılacak hamlelerin Türkiye’ye yansımasının önlenmesi bekleniyor. Ankara ayrıca İsrail-PYD komşuluğunu istemiyor, bu temasın büyük sorunlara yol açacağını düşünüyor; PYD’yi sınırdan uzaklaştıracak bir askeri operasyon hazırlığını yapmış olduğu da biliniyor

13 yaşındaki çocuğun ölümünün hesabını kim verecek?

Cihat’ın, cenazesinin bulunduğu tarihte, cesetlerin enkazdan çıkartıldığı gün, güvenlik güçlerine karşı silahlı eylemde bulunması sonucu, ateşli silah yaralanması ile öldüğü tespiti yer aldı kararda. Ceset çürümüş, enkazdan çıkartılmış ama nasılsa aynı gün 13 yaşındaki çocuk silahla çatışmaya girmiş!

Depremler için “sus” emri yargıdan: “İnsanlara yardım gitmedi” diyene hapis cezası

Devletin dava açmaya doyamadığı, cezaevi operasyonunda kepçeyle kolunu kopartması yetmiyormuş gibi yıllarca mahkeme mahkeme süründürdüğü, bütün engellere rağmen okuyup memur olan ve nedensiz biçimde OHAL döneminde memuriyetten de ihraç edilen Veli Saçılık’ın artık felaketlere tepki göstermesi de yasaklandı!

"
"