18 Haziran 2021

Deniz Poyraz'ın katili Onur Gencer: İçimi soğuttum, beni serbest bırakın!

Gencer, emniyette de adliyedede pişmanlık belirtmedi. Aynı beyanı tekrarladı: "İçimi soğuttum, beni serbest bırakın." Serbest bırakılması gerektiğine inanıyordu. Deniz Poyraz'ı öldürdükten dakikalar sonra hırsla yeniden kurşun sıktığını ve saldırdığını da rahatlıkla anlattı.

Zalimlerden uzak durun.

Gencecik bir insanı katlettikten sonra, "İsmin ne abicim?" diye soranlardan, başsağlığını esirgeyenlerden, neredeyse katledilen insanı suçlu çıkartanlardan, ölmedikleri için HDP'lileri suçlayanlardan, nefret dilinin sahiplerinden…

Deniz Poyraz'ı katleden Onur Gencer, sıradan biri değil. Ancak belli ki "Tek kişilik eylem, psikolojisi bozuk bir kişinin kişisel eylemi" örgüsü, birçok kesim tarafından satın alınmak isteniyor.

O kadar basit değil. Nasıl ruhsat aldığı, silahlı fotoğraflarına rağmen nasıl yakalanmadığı, polislerin gözünün önünde nasıl aylarca keşif yaptığı, olay öncesinde kimlerden destek ve yardım aldığı, Suriye'ye gidecek sağlık ekibinde nasıl yer bulduğu, o fotoğraflara rağmen hakkında neden işlem yapılmadığı, kaldığı otellerin paralarını nasıl ödediği, silah parasını nereden edindiği hepsi yanıt bekliyor.

* * *

Basın açıklaması yapan gençlerin günlerce gözaltında tutulduğu Türkiye'de Gencer, 24 saat bile gözaltında kalmadan tutuklandı.

Soruşturma dosyasındaki bazı detaylar, emniyet ve savcılıktaki ifadeleriyle ilgili önemli bilgiler aldım.

Soruşturma dosyasında ilginç bilgiler ve Gencer'in de "tek kişilik eylem" senaryosunu altını özellikle çizdiği ifadeleri var.

Emniyet ifadesi 27 sayfa.

Gencer, ifadesinde, Kürtler'den neden nefret ettiğini anlatıyor. 1998 yılına kadar gidiyor. Sonradan vefat eden annesiyle, HADEP'li seçim görevlilerinin konuştuğunu, annesinin HADEP'e oy vermeyeceğini söyleyince tehdit edildiğini öne sürüyor.

Oradan bugüne dönüyor. Sağlık görevlisi olarak çalışırken, reçeteli bir ilacı reçetesiz kullandığını, Siverekli hemşirelerin bunu açığa çıkardığını, aralarında husumet olduğunu söylüyor. Nefretini gizlemiyor. Bu nedenle şikayetçi olduğunu, kendinin de soruşturma geçirdiğini anlatıyor.

Bu soruşturma nedeniyle, iki kişiyi öldürmeyi tasarladığını ama bunların önemsiz kişiler olduğunu düşünerek vazgeçtiğini ifade ediyor.

* * *

Gencer, kimsenin etkisinde kalmadığını söylüyor ama öldürmeyi tasarladığı isimleri Öcalan, Selahattin Demirtaş, Barış Atay diye sıralıyor ifadesinde.

Silaha çok düşkün olduğunu, öldürme fikri kafasında yerleştikten sonra ruhsatlı silah arayışına girdiğini ve geçen yıl Haziran'da İzmir'den ruhsatlı silah aldığını anlatıyor. Psikolojisinin bozuk olduğunu ve ilaç kullandığını söylüyor ama ruhsat alırken yöneltilen sorulara, tam da istenilen yanıtları verdiğini, yalan söylediğini ifade edebilecek kadar kendinde.

Geçmişten bu yana silah eğitimi aldığını, poligonda sıkça talim yaptığını ifade ediyor. Ayrıca soyadını vermediği Alican adlı bir kişinin kendisini eğittiğini de söylüyor.

* * *

Ankara'da ruhsat almayı istediğini ancak zor olduğunu görünce ruhsatı İzmir'den aldığını, bu yüzden HDP Genel Merkezi'ni hedef almadığını ifade ediyor. Ankara'da yakalanma olasılığının daha yüksek olması nedeniyle İzmir'de karar kılmış.

Aslında annesinin vefatından önce ve sonra hep İzmir'de yaşamış. Babası ve diğer aile fertleriyle yaşıyor ancak otellerde kalmaya çok düşkün. Sıkça kalıyor. Daha lüks otellerde kalma arzusu var. Ancak bu otellerde kalmaya parasının nasıl yettiği de meçhul. Tıpkı ruhsat ve silah alacak para kaynağını nereden bulduğu gibi…

* * *

Anlatımına göre, İzmir'de karar kıldıktan sonra HDP İl Binası'nın yakınındaki otellerde de kalıyor. Binayı düzenli olarak gözlüyor. Binada bulunan dil kursuna kaydını bile yaptırıyor. Hatta fırsatını bulup HDP'nin olduğu dairede keşif yapabildiğini de anlatıyor.

1,5 yıldır HDP İl Binası'nın önünde güvenlik şube kamp kurmuş olmasına, sivil polisler her gelen geçeni not etmesine rağmen nasılsa göze batmamış!

Eylemi yapabilmek için krediler çektiğini, bunların görülebileceğini özellikle belirtiyor. Üstüne basa basa sürekli olarak, "Yalnız karar verdiğini, eylemi yalnız başına yaptığını" vurguluyor.

* * *

Gencecik bir insanı nasıl öldürdüğünü anlatırken çok soğukkanlı.

Anlatımına göre içeri girer girmez, kahvaltı yaptığı sırada sesi duyunca kapıya yönelen Deniz Poyraz'ı önce bacağından, sonra da başından vuruyor. Poyraz'ın bedeninde daha fazla kurşun yarası bulunmasını da aynı soğukkanlılıkla açıklıyor.

Öldürdükten sonra içeriyi dağıtıp, içeride ateş edip tekrar yanına geldiğini, hırsını alabilmek için yeniden ateş ettiğini hatta tekme attığını anlatıyor. Deniz Poyraz'ın başındaki yaralanmanın sebebinin bu olabileceğini söylüyor.

Poyraz'ı öldürdükten hemen sonra WhatsApp durumunda fotoğrafını paylaştığını, sonra içeriyi inceleyip dağıttığını ifade ediyor.

Sebahat Tuncel'in fotoğrafına ateş ettiği, camı, çerçeveyi indirdiği sabit.

* * *

Pişmanlık belirtmiyor. Pişmanlığı yok. Hem emniyette, hem adliyede aynı beyanı tekrarlıyor:

"İçimi soğutmak için yaptım, beni serbest bırakın."

HDP'deki toplantıdan bahsetmiyor ama binaya girdiğinde en az 4-5 kişiyi "indireceğini" düşündüğünü söylüyor. 10 mermisinin olduğunu, 5'ini kullandığını iddia ediyor.

Gerçekten bu eylemin suç olmadığını, serbest bırakılması gerektiğini savunuyor.

* * *

Savcılık, babasının, taksicinin, silah aldığı kişinin ifadelerini hızla almış. Babası, annesinin vefatından bu yana dengesiz olduğunu anlatıyor. Taksici ise sürekli HDP'nin olduğu bölgeye gidip geldiğini.

Savcılık, Gencer'in olay yerine gelişine ilişkin mobese ve dükkanların kamera görüntülerini dosyaya koymuş. Ancak görüntülerin ne kadarı var, eksiksiz olarak dosyada yer alıyor mu, henüz belirsiz.

Avukatların beyanı ise son 6 aya ilişkin tüm görüntülerin istenilmesi. Kiminle keşif yaptığının, kiminle hareket ettiğinin ancak bu yolla ortaya çıkartılacağını düşüncesindeler.

Ayrıca HTS kayıtlarının da dosyaya getirilmesi talep ediliyor.

Dosyada, Instagram paylaşımları, WhatsApp durum mesajı gibi görüntüler de var. Ancak gözaltına alındıktan sonra paylaşımlarının nasıl olup da silindiği, hesabının nasıl kapatıldığı hâlâ meçhul. Bunu yapanlar hakkında ayrıca bir işlem başlatılacak mı, belirsiz.

* * *

HDP İzmir İl Binası'na saldırı düzenlendiği saatlerde, Ankara'da Kobani davası görülüyordu. Heyetten bir üye, sorgulanan sanığa sordu:

"Peki, HDP binası olaylarda neden hiç zarar görmedi?"

HDP binalarının zarar görmesi bir yana, HDP'liler öldürülmüştü ama göz görmek istemeyince neyi işaret etseniz faydasız.

HDP binalarının sadece o zaman değil, sürekli ve sistematik olarak saldırıya uğradığını anlatsanız da faydasız.

8 Eylül 2015'te, memleketteki bütün HDP binalarına eşzamanlı nasıl saldırı düzenlendiğini, HDP Genel Merkezi'ne nasıl girildiğini, iki katın nasıl ateşe verildiğini anlatsanız da faydasız.

* * *

HDP İzmir İl binasına girilip, Deniz Poyraz'ın katledildiği saatle, İzmir Valiliği'nin açıklama yaptığı saatin arasında neredeyse 50 dakika var.

Katilin ve muhtemel ki arkadaşlarının binanın her tarafını kurşunladığı, belki binaya yeni gelecek isimleri bekledikleri ve polisin hiçbir biçimde müdahale etmediği geniş bir zaman.

Eyleme çantayla gelen Onur Gencer adlı katilin, ne taşıdığı, kimlerle birlikte eylemi planlayıp yaptığı belirsiz. İlk ifadeleri, jet hızıyla savcılığa sevk edilip, 24 saat geçmeden tutuklanması, terör eyleminin üzerini "bireysel hassasiyet" olarak kapatma gayretini gösteriyor.

Deniz Poyraz'ın ölü muayene tutanağında şöyle yazıyor:

"Harici muayenede, kafada ostoksipitalde bir adet, sol diz çevresinde ve sol bacak üst kısımda toplam 4 adet, sağ bacak orta-alt kısmında 2 adet bazılarının etrafı ekimozlo ateşli silah yaraları ile kafada sağ temporo-oksipitalde yaklaşık 7-8 cm'lik kemiğe kadar inen, kenarları düzgün ve altındaki kemik dokuda kırk olan açık yara bulunduğu görüldü."

Sadece kurşun sıkılmadığını, kafasına da vurulduğunu gösteriyor… Gencer'in anlatımını doğruluyor.

Terörist Gencer'in yalnız hareket etmediği ama öyle hareket etmiş gibi gösterileceği net. Bu teröristlerin özenle seçildiği, korunup kollandığı, bunların nefret suçlarına, silahlı pozlarına göz yumulmasının bir nedeni var. Suriye'ye seçilerek götürülmelerinin bir nedeni olduğu gibi…

Ortalıkta böyle kaç terörist var, daha kaç potansiyel katil yetiştirildi, bilmiyoruz.

Ve HDP'ye yapılan her şeyin müstahak görüldüğü bu ortamı yaratanların nefret dilinin daha nelere yol açabileceğini de…

* * *

1,5 yıldır HDP binasının önünde çadır kurulu olmasına, İzmir Emniyet Güvenlik Şube'nin burada nöbet tutmasına, bina girişinde sivil polislerin her girip çıkanı not etmesine rağmen katil nasıl rahatça içeriye girdi?

Seslensen duyulacak mesafeden silah sesleri gelmesine rağmen neden katil merdivenden inip teslim olana kadar müdahale edilmedi?

Katille ilgili etraflı soruşturma yürütülmeden gözaltı işlemleri bitirilip adliyeye sevki neden yapıldı? Neden bu kadar hızla tutuklandı?

Katilin cinayetten sonra yaptığı paylaşımları, gözaltına alınmasından sonra kim sildi? Sosyal medya hesabını kim kapattı?

Yanında getirdiği çantada başka silah var mıydı?

Katil, olağan koşullarda o saatte toplantı yapılacağını nereden biliyordu?

Silahla pozlar verilen katile, bilişim polisi neden o güne kadar işlem yapmadı?

Sorular çok…

Katil yakalandığında, polis şefkatle soruyor:

"İsmin neydi abicim?"

Bu konuda bir soru yöneltmeye gerek yok.

Kendini milliyetçi ve vatansever olarak tanımlayan bu kesimin, sevmekle, sevgiyle bir ilgileri yok. Bunu biliyoruz.

O şefkati de daha önce işlenen cinayetlerden ve bundan sonra olabilecek her olaydan zaten tanıyoruz. O sırt sıvazlamaların nedenini ve asıl kaynağını bildiğimiz gibi.

Yazarın Diğer Yazıları

13 yaşındaki çocuğun ölümünün hesabını kim verecek?

Cihat’ın, cenazesinin bulunduğu tarihte, cesetlerin enkazdan çıkartıldığı gün, güvenlik güçlerine karşı silahlı eylemde bulunması sonucu, ateşli silah yaralanması ile öldüğü tespiti yer aldı kararda. Ceset çürümüş, enkazdan çıkartılmış ama nasılsa aynı gün 13 yaşındaki çocuk silahla çatışmaya girmiş!

Depremler için “sus” emri yargıdan: “İnsanlara yardım gitmedi” diyene hapis cezası

Devletin dava açmaya doyamadığı, cezaevi operasyonunda kepçeyle kolunu kopartması yetmiyormuş gibi yıllarca mahkeme mahkeme süründürdüğü, bütün engellere rağmen okuyup memur olan ve nedensiz biçimde OHAL döneminde memuriyetten de ihraç edilen Veli Saçılık’ın artık felaketlere tepki göstermesi de yasaklandı!

Şehreküsenler ve şehreküstürülmüş Yusuf

Edebiyat hayatı olmuştu Yusuf’un. Şiirler, öyküler hayatı olmuştu. Çinçin’in ortasında bir varile ne bulduysa atıp yakar, topladığı bütün arkadaşları için şiir geceleri düzenlerdi. Mahallede cinayet işlendiği bir günün gecesinde bile şiir şerhi yapmaktan vazgeçmedi

"
"