07 Ağustos 2021

Beyaz etler, kırmızı etler

Yangında ölen kümes hayvanlarının beyaz et, coğrafyada yaşayan ve kendilerinden olmayan insanların kırmızı et olarak görüldüğü, mahvettiği, binlerce yılda oluşan gölü, ormanı ihaleyle yeniden var edebileceğini sanan bir anlayışın teslim aldığı, terörizm yalanıyla insanların linç edilmesine kayıtsız kalınan bir coğrafyada daha fazlası beklenemez zaten.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun 25 Haziran 2021 tarihli açıklaması:

“Türkiye'de var olan terörist sayısı kaça düştü biliyor musunuz? 240'a düştü. Başlarını mağaralardan çıkaramıyorlar. Telsizle konuşamıyorlar.”

Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin 28 Temmuz 2021 tarihli açıklaması:

“Şu anda çakmak yaksalar, yakalıyoruz. Birisi Seferihisar’da yakalandı. Adam mangal yapıyormuş, ‘Ben saklanmıştım. Nasıl yakaladınız?’ dedi. Dumanın çıkmasını gözlüyoruz. Duman çıkmaya başladığında, alev parlamadan gidiyoruz.”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 5 Ağustos 2021 tarihli açıklaması:

“Orman yangınları şu an tüm dünyanın mücadele ettiği Covid-19 gibi uluslararası bir tehdittir, hatta bir terör tehdididir.”

* * *

Bir yandan orman yangınlarının Türkiye’ye özgü bir problem olmadığını sürekli vurgulayan, bir yandan terörle mücadelede görülmedik başarı elde edildiğini her fırsatta dile getiren hükûmet, buna rağmen terör aparatını hiçbir zaman elinden bırakmak istemiyor.

Öylesine seviyorlar ki kelimeyi, ağızlarından düşmüyor.

Erdoğan’ın katıldığı son televizyon programı kanıtı gibi:

“Muhalefetin yaptığının adı yalan terörü”, “Orman yangınları bir terör tehdididir”, “Teröristler…”

Küresel bir felaketten söz ediyorsak, neden durmaksızın “teröristler yaktı” imasında bulunuluyor ya da bunu dile getirenler hakkında işlem yapılmıyor?

Yok gerçekten terör saldırısı söz konusuysa neden küresel felakete işaret ediliyor?

* * *

Daha vahim bir gerçek karşımızda duruyor.

Sadece yangın bölgelerinde değil, her yerde linç ekipleri, başlarına bir şey gelmeyeceğini bilmenin rahatlığıyla hazır kıta bekliyor.

Kasımpaşa’da üç dört gazeteci linç edilmek isteniyor. İnsana dair belki de en ahlaksız eylem olan linç eylemine kalkışanlar, gazetecilerin yolda yürürken bayrağa saldırdıkları, ortalığı ateşe verdikleri gibi gerekçeleri sıralayınca yargı peşlerini bırakıp, gazetecileri yargılıyor.

Yangın bölgesinde yardıma koşanların, kaçmaya çalışanların, gazetecilerin yolları defalarca kesiliyor, kimlik kontrolü yapılmak isteniliyor.

Önüne gelen arabasıyla trafiği kesip, kendine göre şüpheli gördüğü araçları polisin yanına götürmek istiyor.

Halk TV yayını basılıyor, şişelerle yayın ekibine saldırı gerçekleştiriliyor.

* * *

Bu eylemlerden bir tekini ama bir tekini, ülkenin makul ve yurtsever insanları yapsa, ağırlaştırılmış müebbet hapisle yargılanır.

Ama hayır, bu linç ekiplerine hiçbir biçimde dokunulmuyor.

Yalandan gözaltı, yalandan ifade alma… Hepsi bu…

* * *

Bütün kainatın Türkiye’ye düşman olduğuna inandırılmış bir kitle, ormancıların yangını söndürmek için yaktığı karşı ateşin fotoğraflarını paylaşıp, uydu yoluyla ormanların ABD tarafından yakıldığını yazıyor, binlerce kişi paylaşımı gerçekten de ciddiyetle okuyor.

Gazeteci kimliği taşıyan ve tek görevi her olayda, PKK, CHP, FETÖ kelimelerini bir araya getirip, büyük oyuna işaret etmek olan isimler linç ekiplerinin sokağa çıktığı bir ortamda, yangını körüklüyor.

Görevden kendi iktidarı tarafından alınmış eski belediye başkanı, her fırsatta terör ifadesini kullanıyor.

Trol hesaplardan provokatif paylaşımlar yapılarak insanlar hedef gösteriliyor.

Ne olduğu, hangi kaynaktan beslendiği belirsiz haber siteleri, yalan haberleri bilerek gündemde tutuyor.

Ve bütün bunları yapanlar, kendilerini ülkenin “vatanperver, milliyetçi” kesimi olarak nitelendiriyor.

Nemalanmak, rantiye, ihale… Hemen hepsinin yanına bu kelimeleri koymak mümkün. Bu kadar göze girme çabasının bir nedeni var.

* * *

Bununla bitmiyor.

Savcılıklar, bütün coğrafyaya saldırı niteliğindeki eylemleri yapan bu kişilerden, provokatif paylaşımlardan hesap sormak yerine, çaresizlikten uluslararası camiaya seslenmeye çalışanlar hakkında soruşturma açıyor.

RTÜK, yangınla ilgili yalan yanlış bilgi verenleri değil, haber verenleri tehdit ediyor.

İletişim Başkanlığı’nı söylemeye gerek yok. Bu ismi taşıyan bir kurumun sosyal medya hesaplarında, “algı yönetimi, saldırı, terör, hainlik” gibi kelimeler dışında kelimeye rastlamak mümkün değil. Sözcük dağarcığı bunlardan ibaret…

* * *

Teröristler yakıyorsa sen neden söndüremiyorsun?

Küresel iklim sorumluysa senin hazırlığın nedir?

Bu soruların yanıtı yok.

Daha somut sorular da var.

Avukat Figen Çalıkuşu’nun savcılığa sunduğu suç duyurusu dilekçesinde, net biçimde, Türk Hava Kurumu’na ait uçakların 4 milyon dolara mal olacak bakımları yapılmazken, neden uçak kiralama yolunun seçildiği soruluyor.

Bununla yetinilmiyor.

Neden, 2019’da 100 bin TL sermaye ile kurulmuş aracı bir firma aracılığıyla kiralama yapıldığı, Rusya’dan aracı firmanın kiraladığı üç uçağa toplam 23 milyon 882 bin dolar ödenmesi için anlaşıldığı sorusu da yöneltiliyor.

Rus uçaklarının bu anlaşmaya göre günlük maliyeti 1,3 milyon lira.

Elbette bu sorular da yanıtsız kalacak.

Tıpkı yıllardır THK uçaklarının bakımının neden yapılmadığı sorusuna anlamsız yanıtlar verilmesi gibi.

THK, kayyım atanmadan önce yolsuzlukla gündeme gelen bir kurumdu, doğru.

Ama her felakette ilk iş halktan para isteyen, yöneticilerinin maaşlarıyla gündeme gelen Kızılay da öyleydi misal.

Cumhurbaşkanı’nın himayesindeki THK, sadece ideolojik nefret sebebiyle kaderine terk edildi. Kayyım yönetiminin tek yaptığı kurumun malvarlığını elden çıkartmak.

* * *

Betona gömülen, her yeşil alana rant gözüyle bakılan, pandemiden orman yangınına kadar her felaketin aracı firmaları zengin etmek için araç olarak görüldüğü bir ülkede, küresel iklim krizi nasıl karşılanır, buna sıra gelmiyor.

Kurdun kuşun, ağacın çiçeğin hakkı nasıl korunur, bunu konuşamıyorsunuz.

Yangında ölen kümes hayvanlarının beyaz et, coğrafyada yaşayan ve kendilerinden olmayan insanların kırmızı et olarak görüldüğü, mahvettiği, binlerce yılda oluşan gölü, ormanı ihaleyle yeniden var edebileceğini sanan bir anlayışın teslim aldığı, terörizm yalanıyla insanların linç edilmesine kayıtsız kalınan bir coğrafyada daha fazlası beklenemez zaten.

İlahi bir adaletin varlığına hiç olmadığı kadar inanmak istiyorsunuz.

Canını anayurdunda kaybeden canlıların, derin ve karanlık ormanların, çiçeklerin, arıların, böceklerin bir hakkı olsun ve ahları tutsun, hepimiz için, kimin ne kadar suçu varsa, o kadar karşılığı olsun, bunu gerçekten diliyorsunuz.

Dilerim ilahi bir adalet vardır ve bütün bu ahlar göklerde bir fısıltıya dönüşmüyordur.

Yazarın Diğer Yazıları

Ömrümüzden çalan “suçlar” ve kapanmayan yaralar

Bütün ömrü boyunca hak mücadelesi vermiş insanlardan Nimet Tanrıkulu, dört gün gözaltında kaldıktan sonra, 18 saat süren savcılık ve hakimlik sorgusunun ardından yeniden tutuklandı. Ne soruldu peki? Tanrıkulu’nun açık seçik yaptığı Süleymaniye ve Erbil seyahatleri…

Umut hakkı, “Ankara’da villa” iddiaları ve Suriye’ye uzanan yol

İmralı’dan PKK’nın tasfiye edilmesi ve Suriye’nin kuzeyinde yapılacak hamlelerin Türkiye’ye yansımasının önlenmesi bekleniyor. Ankara ayrıca İsrail-PYD komşuluğunu istemiyor, bu temasın büyük sorunlara yol açacağını düşünüyor; PYD’yi sınırdan uzaklaştıracak bir askeri operasyon hazırlığını yapmış olduğu da biliniyor

13 yaşındaki çocuğun ölümünün hesabını kim verecek?

Cihat’ın, cenazesinin bulunduğu tarihte, cesetlerin enkazdan çıkartıldığı gün, güvenlik güçlerine karşı silahlı eylemde bulunması sonucu, ateşli silah yaralanması ile öldüğü tespiti yer aldı kararda. Ceset çürümüş, enkazdan çıkartılmış ama nasılsa aynı gün 13 yaşındaki çocuk silahla çatışmaya girmiş!

"
"