Aksaray’daki bir okulda velilerin organize olarak otizmli öğrencilere tepki göstermesinden sonra olanları anımsayalım.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın hemen harekete geçmesi, sosyal medyadan gelen büyük tepki, didaktik konuşmalar, kendinden emin haller, analizler…
Bir temsil çağındayız zira. Taciz suçlularının başka taciz suçlularını kınayarak kendini temize çektiği, ayrımcının en yüksek sesle slogan atarak yüreğini ferahlattığı, kadın düşmanlarının emekle var edilmiş değerlerin arkasına sığınarak düzenini sürdürdüğü, işkencecinin hümanist, katilin kader kurbanı olabildiği bir çağ bu.
Öyle ki sosyal medyadan bir mesaj yazdığında üzerine düşeni yaptığını düşünen, o konudaki mesajının toplum tarafından merakla beklendiğine inanan insan türleri bile oluşmuş durumda.
Bu çağın ürettiği kavramlardan biri de antikahramanlık. Hayatın tam içinden geldiği söylenen, herkesin iyi, herkesin kötü olduğu çerçevesine itinayla oturtulmuş, kötülüğü de normalleştiren, iç ferahlatan bir kavram. Herkes biraz ıssız adam, herkes biraz çektiği acılar nedeniyle kötüleşme hakkını kendinde bulan ve tüm yaşadıkları nedeniyle elbette kindar.
Ben merkezcilik, bencillik, kariyer, daha çok kadın, daha çok erkek, daha çok insan, daha çok daha çok… Sonrasında atılan, yürek ferahlatan iki mesaj…
İşin aslı öyle değil elbette. Zira hata ile günah arasında epeyce büyük bir uçurum var.
* * *
Şimdi Koronavirüs (Covid-19) nedeniyle de benzer bir tablo duruyor ortada. Dayanışma çağrıları yapanların yanına bir adım yaklaştığınızda çoğunun iki adım uzaklaştığını görüyorsunuz. Sosyal mesafelenme mühim zira…
Olağan zamanlarda ömrünü buna adamış insanlar, yine en iyi bildiklerini yapıyor. Aksini yapanlar da elbette en iyi bildiklerini.
* * *
Bu uzun girişin nedeni, bütün bu hengâmede, aslında ne iyiliğin ne kötülüğün sürpriz olmadığını anlatmak. Bazen insanların gerçekten ne yaptığını bilerek davrandığını göstermek… Milli Eğitim Bakanlığı’nı, okul idarecilerini ceza-ödül anlayışıyla değil, çözüm bulmaları için harekete geçirmek.
Aksaray’daki olaydan sonra halkın cehaletinden, duygusuzluğuna kadar söylenenler duruyor ortada. Ve ardından Mucize Doktor dizisi yayınlandığında, otizmli doktoru dışlayanlara duyulan öfkenin, doktora duyulan şefkatin izleri de…
Ama hayat öyle akmıyor. Bazı meseleler açığa çıkartıveriyor bütün gerçeği.
* * *
Ankara’da eğitimci bir anne ile yaşamını yazarak sürdüren bir babanın ve şimdi 8 yaşında olan çocuklarının başından geçenler misal.
Annesi anlatsın:
"Kreşe başlayana kadar oğlumda bir değişiklik farketmedim demek isterim. Ama maalesef öyle olmadı. Oğlum sarılmayı, sevgi göstermeyi asla sevmeyen bir bebekti. Kreşe 3,5 yaşında başladı. Bir hafta sonra yapılan veli toplantısı sonraki toplantıların da habercisiydi. Bugün hâlâ veli toplantıları en büyük kabuslarımdan birisidir. Oğlumuzun diğer çocuklarla oyun oynamadığını, arkadaşlarını rahatsız ettiğini ve komutlara cevap vermediğini söylediler. Oğlumuzun sınıf düzenini bozması, iletişim kurmayı reddetmesi, arkadaşları ve öğretmenleriyle iletişim sorunları yaşaması nedeniyle bir profesöre gittik. İlk kez ilaç kullanmasıyla oğlum ilk defa bana sarıldı. İki yıl boyunca davranışlarında çok büyük değişiklik olmadı. Öğretmenlerin şikâyetleri bitmedi. Velilerin davranışları da her zaman yargı dolu oldu. Anasınıfına başlamadan önce Ankara’da tanınmış bir çocuk gelişim uzmanından randevu alarak oğlumuzun eğitimi ile ilgili görüş aldık. Yaptığı testler sonucunda zeka ve hazır bulunuşluk durumundan her şeyin yolunda olduğunu, istediğimiz okulun da oğlumuza çok uygun olduğunu söyledi…"
* * *
Kestirmeden söylemek lazım bu noktada… Asperger teşhisi konulan, ailesi söylemese davranışlarından farklı olduğunu anlamak çok da mümkün olmayan çocuk, gerekli bilgiler de verilerek Türkiye'nin en önde gelen üniversitelerinden birinin vakıf okuluna yazdırıldı. Çocuğun durumu, otizmli çocuklarla birlikte eğitim alamayacak düzeydeydi ancak ayrı bir ilgi gerektirdiği de ortadaydı. Annesi, devam etsin yeniden:
"Anasınıfı boyunca bildik şikayetler devam etti. Derse katılmıyor, sınıfın arkalarında kendi başına bir şeylerle uğraşıyor ama her nasılsa anlatılanları dinliyor ve soru sorulduğunda doğru cevap veriyordu. Kurallara uymayı da eğer mantıklı olduğuna inanmazsa kabul etmiyordu. Ana sınıfı boyunca neredeyse her gün müdür ya da öğretmeniyle görüşmeler yaptık. Ancak bu görüşmelerde sadece bizden bir şeyler beklendi asla bir çözüm önerisi duyamadık. İlkokul birinci sınıf ise kabusun tam adıydı. Asperger tanısını, okul idaresine ve öğretmenlerine bildirmem yaptığım en büyük hataydı. Bir öğretmen olarak çocuğumun durumunu bilirlerse buna uygun davranacaklarını düşünerek ne kadar da yanıldığımı sonradan anladım. Oğlumuz birinci ders sıranın altına girip ağlamaya başlıyor, son derse kadar da oradan çıkmıyordu. Artık okulun otoparkında yaşamaya başladım. Oğlumuzun doktoru ve psikoloğuna ise hiç danışmadılar. Çözüm gidip oğlumu okuldan almamdı onlara göre.
* * *
İki arkadaşı vardı. Okulun kocaman bahçesinde, bitkiler, böcekler aradı. Arkadaşlarıyla yeni şeyler keşfetti. Okuma yazma, İngilizce , matematik öğrendi. Ama okul idaresi her gün arayıp günün ne kadar kötü geçtiğini bildirdi. Sınıf öğretmeni daha beni koridorda görünce bile yüzü asılıyordu. Okul müdürü bir gün diğer velileri zor durdurduğunu, herkesin oğlumuzdan şikayetçi olduğunu, bu durumda bize karşı ciddi tavır alınacağını, bu konuda idare olarak herhangi bir şey yapamayacaklarını belirtti. Zaten artık oğlumuzun okulda etiketlendiğini ve idare ve öğretmenler tarafından buna göre davranıldığını fark etmiştik. Okuldan almamız konusunda mobbing böyle başladı. İkinci sınıfın daha ilk haftasında, okul değişikliği yapmadığımız için olaylar çığrından çıktı. Oğlumuz akran zorbalığına uğruyordu ve idare buna göz yumuyordu. Rehberlik servisine resmen grup çalışması yapmaları ve bunu önlemeleri konusunda yalvardım. Okul tuvaletinde diğer öğrenciler oğlumu "Osmanlı tokadı" ile cezalandırıyor, bahçede ya kozalak yağmuruna tutuyor ya da oğlum yanlarına gidince kaçıp tek başına bırakıyorlardı. Rehberlik servisi ise oğlumuzun üçüncü sınıfta çok başarısız olacağını, asla bu okulda olamayacağını söyledi. Asperger olsun olmasın bir çocuk için ortam ve arkadaş değişikliğinin çok travmatik olacağını asla anlatamadım. Okul yönetimi derslerdeki sıkıntılara çözüm olarak oğlumuzu dersten çıkarıp rehberlik servisinin ya da müdür yardımcısının kapısının önünde bekletmeyi çare buldular. Oğlumuzun zeka seviyesinin normalin üzerinde olduğunu, ama bizim aile olarak okul bize destek vermedikçe sorunları düzeltemeyeceğimizi anlatamadık. En son bize bir kutu getirmemizi, içine toprak koyup oğlumuzun onunla oyalanmasını istediklerini söyleyince okulun rektörüne durumumuzu anlatan ve yardım isteğimizi içeren bir mail yazdık. Mailden sonra okul müdürü bizimle görüşmek istedi. Görüşmenin amacı çocuğumuz için doğru eğitim yöntemleri hakkında konuşmak değil, rektöre mail yollayarak idareyi zor durumda bırakmamız, oğlumuzun okula ait olmadığının kesinleşmesi ve anne baba olarak suçlanmamızdı."
* * *
"Bu gelişmelerden sonra mecburen okul değişikliği yaptık. Ama bu karar iki ay boyunca dehşet dolu zamanları da başlattı. Siz hiç 7 yaşındaki bir çocuğun ağır depresyona girdiğini ve hiçbir şey yapamadan çaresizce kıvranmak zorunda kaldığınızı düşünebiliyor musunuz? Umarım kimse asla bunu yaşamaz. Bu sürede neredeyse hiç yeni okuluna devam edemedi. Her gün beni kendi okuluma götürün, çok akıllı duracağım diye yalvardı. İlaç tedavileri ve terapilerle bu süreyi atlatmaya çalıştık. Yeni okulunda da iletişim kurmakta zorlanmasının yanında artık terk edilme korkusu da geliştirdiği için daha da mesafeli ve tetikte. Herkesin ona karşı olduğu öngörüsü yüzünden devamlı diken üstünde. Koronavirüs yüzünden dışarı bile çıkamadığımız şu günlerde, oğlumun yeni okul idaresi ise bizi arayıp 3. sınıf için tekrar okul değişikliği yapmamızı öneriyor. Dünya neredeyse batmışken oturup bunu düşünmüşler… Zeka yönünden avantajlı olduğunu biliyorum ama nedense kimseyi destek olmaya ikna edemiyorum. İnsanların benzer bir bireyin dizisini izleyip ağlamasını, ancak gerçekten yardım bulmak için bu kadar çabalamamıza rağmen herkesin sırt çevirmesini ikiyüzlülük olarak görüyorum. Etiketlenmeden, okuldan atılmakla tehdit edilmeden, oğlumun sevinçle gideceği okuluna kavuşmasını bekliyorum. Ama açıkçası umudum yok."
* * *
"Asperger yüzünden duyuları çok gelişmiş. Bizim duyamadığımız sesleri duyuyor ve kızıldığında rahatsız oluyor. İlgiyle çözülebilecek sorunlar ama kimse ilgilenmek istemiyor başından atmaya çalışıyor. Benim duygum utanç. Nasıl bir anneyim de evladıma uygun eğitimi veremiyorum. Prototip doğurmadığım için utanmalı mıyım? Her durumda suçlu biziz. Bunu öğrendim. Dersten çıkartılıp eğitim ortamından uzaklaştırılıp öğrenme fırsatı verilmemesini hak ediyoruz. Kapı önünde bekletmek, bir kutu toprakla oyalansın demek mümkün. Dersten çıkınca bari boşta kalan bir öğretmen eşliğinde etkinliği yapsın dediğimizde saçmalamış olabilirim. Herkes her an evladımı okuldan atabilir. Bunu asla unutmamalıyız. Evladıma uygun cezaları vererek diğer velileri de memnun etmem gerek."
* * *
Okulların bir gölge öğretmenle, danışmanlardan yardım alarak çözebileceği sorunlar, veli ve öğretmen baskısıyla nedeniyle bir ailenin yaşamını kabusa çevirmiş durumda. Benzer durumda binlerce aile var üstelik.
Konu elbette çok yönlü… Ancak alınmış kararlar, yapılması uzun araştırmalardan sonra kararlaştırılmış uygulamalar var. Ve hiçbiri yapılmıyor.
Amaç, birilerinin soruşturulması, uzun açıklamalar göndermesi, çocuğun ya da ailenin daha da yıpranması değil. Ancak hem velilerin, hem öğretmenlerin, hem konu kendisinden uzakken ferah feza konuşanların biraz olsun aynaya bakıp, ne yaptıklarını kendilerine sormaları gerekiyor.
En başta da Milli Eğitim Bakanlığı’nın ve okul idarecilerinin…