27 Mart 2021

24 saat ve gökkuşağı

Oturmuş yasallık tartışıyorlar bir de. İnsanlar öldürülüyor, dövülüyor, yaralanıyor, gözaltına alınıyor, ruhları örseleniyor. Var mı bir sözün o iki yüzlü ahlaktan başka onu söyle

Öyle istatistikler, listeler, bazı ülkelere oranla ölen kadınların sayısının az olduğunu öne süren veriler kadar basit değil olan bitenler.

Başına hiç gelme ihtimali olmadığını düşünenler, bunun üzerine bir dakika olsun düşünmeyenler, evinden sırasız, hastalık ya da kaza yaşanmaksızın bir ölü çıkmayanlar bilmezler.

Neden az cinayet işlenen ülkelere değil de daha fazla işlenenlere bakıldığı meselesi bir yana, işlemeyen bir sistemi, iktidar uğruna, rant uğruna, koltuk uğruna ölümüne savunanlar da bilmezler.

Geleneklerle, milli ve yerli mevzuatla kadınların korunabileceğini düşünen, böyle düşünmemesine rağmen böyle düşünüyormuş gibi öne atılanlar da bilmezler.

Bir cinayet, sadece bir kişinin öldürülmesi değildir. Sadece o insanın yaşama hakkının vahşice elinden alınması değildir cinayet. Aynı anda bir sürü hayatın çalınmasıdır, aynı anda yok olmaktır, adım atacağın tüm kapıların kapatılması ve ölenle aynı mezara konulmaktır geride kalanlar için.

* * *

İstanbul Sözleşmesi'nin 20 Mart'ta Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın imzasıyla "yok hükmünde" sayılmasının hemen ardından, sadece 24 saatte 6 kadının öldürüldüğü haberi geldi.

Rabia Doğan'dı onlardan biri.

Boşanmaya karar vermiş, ilk adımı atmıştı. Ancak bu ülkede erkek olmanın aynı zamanda ne yaparsan yap takdir edileceğin anlamına geldiğini, üstelik de başka hiçbir alanda gösteremediğin iktidarı kadınlara karşı gösterdiğinde sırtının sıvazlanacağını bilen Besat Doğan, Antalya'da yolda takibe aldığı kadını ateşli silahla öldürdü. Adliyeye girerken, "Adamsın adam, adamın kralısın" diye bağırdı bir arkadaşı. "Bu memlekette gezdirmem kimseyi rahat ol sen" diye yanıt verdi sadece basın açıklaması yapan çocukların sesi çıkmasın diye başlarını eğen, ağızlarını kapatan, saçlarını çeken polislerin arasından.

Biri Serpil Fikirli'ydi.

12 yıllık evli, 3 çocuk annesiydi. Osmaniye'de yaşıyordu. Şiddet nedeniyle, evli olduğu Cemil Fikirli için uzaklaştırma kararı çıkarttırmıştı. Köy evine gitmişti kardeşinin düğünü için. Cemil Fikirli, buraya geldi. Haber bültenlerinde, "konuşmak için geldi" diye verildi haber ama kimse yanında bıçakla gitmez değil mi? Serpil Fikirli, o köy evinde yaralandı, hastanede hayatını kaybetti.

Bir diğeri Nagihan Üste'ydi.

İzmir'de, bir otoparkta polis memuru Fırat Köksal'la arabanın içinde konuşuyordu. Köksal, silahını çıkartınca kaçmaya çalıştı ancak kurtulamadı.

Bir diğeri Meral Sivrikaya'ydı.

50 yaşındaydı ve yaşadığı şiddet dolu hayattan sonra boşanmaya karar vermişti. Denizli Pamukkale'de kolay değil o işler. Gidip çocuğunun evinde yaşamaya başladı.

Ayrılmaya çalıştığı Erkan Sivrikaya, önce gitti kapıyı çaldı. Açılmayınca üst kattaki boş dairenin balkonundan, Meral Sivrikaya'nın bulunduğu evin katına halat sarkıttı, balkona çıktı. Cama, "Af yok" yazdı. Balkona gelen kadının yaşamını burada çaldı.

Biri Zülfü Nur Bakır'dı.

Isparta Yalvaç'taki evinden, "markete gidiyorum" diye çıktı, bir daha geri dönmedi. Henüz 23 yaşındaydı. Ölü bedeni, Eğirdir Gölü'nün kenarında bulundu.

Biri Hatice Yıldız'dı.

44 yaşındaydı. Denizli Pamukkale'de yaşıyordu. Şiddet gördüğü Mustafa Yıldız'dan boşanmak istiyordu. Uzaklaştırma kararı çıkartmıştı. Çok lazımmış gibi akrabalar devreye girdi, Mustafa Yıldız'ı, Hatice Yıldız'ın olduğu eve çağırdı. Elbette niyeti konuşmak değildi. Hatice Yıldız ve oğlunu yaraladı o evde. Hatice Yıldız kurtarılamadı.

* * *

Evlenmek, boşanmak, sevgili olmak, olmak istememek, ne yapsan olmuyor. Markete gitsen gitmesen, sokağa çıksan çıkmasan olmuyor.

Gelenekler korurmuş kadınları…

Gelenek dedikleri, kadınların başında babalarının, kocalarının, ağabeylerinin, kardeşlerinin dikilmesi.

Sokaklar fazla erkek öyle mi?

Sokaklarda kadınların rahatsız edilmesi, suçlanması, haklarında olmadık lafların söylenmesi gelenek.

Gelenek dedikleri, kadınların iki şiddetten birisi arasında tercihe zorlanması.

Gelenek dedikleri, eze eze sindirmeye çalıştıkları kadınların ayaklarının üzerinde duramamaları, yaşamak için birilerine ihtiyaç duymak zorunda kalmaları.

Gelenek dedikleri, o büyük baskıdan kurtulan kadınların, özgürlük yolunda çarptıkları erkek duvarlar.

Sokağın da evin de birbirinden farkının olmaması.

* * *

Milli ve yerli mevzuat korurmuş kadınları…

O yerli ve milli mevzuatın, İstanbul Sözleşmesi'nin esas alınarak hazırlanması, sözleşmeyi düşman ilan edenlerin o mevzuata da düşman olmaları bir yanda dursun.

Karakola giden kadının evine yollanması, ifadesinin alınıp "evine dön" denilmesi mevzuatın uygulanması dedikleri.

Çıkan uzaklaştırma kararlarının uygulanmaması, kadının, karara uymayan erkeği bildirdiklerinde işlem yapılmaması yerli ve milli uygulama.

Ola ki uzaklaştırma kararının uygulanmaması nedeniyle dava açıldı erkek hakkında, tutuksuz yargılanan erkeğin, dava bitene kadar kadını öldürmesi.

Kimsenin esaslı bir ceza almaması, fikir suçluları cezaevlerinde yıllarını geçirirken, salgın gerekçesiyle, af gerekçesiyle, kader kurbanı oldukları gerekçesiyle salıverilmeleri mevzuat.

İndirimler, görmemeler, ölen kadını suçlamalar, tahrikler mevzuatın uygulanması.

* * *

İstanbul Sözleşmesi üç ay daha yürürlükte ve 24 saat içerisinde 6 kadın buna rağmen öldürüldü diyebilirsiniz.

Evet, öyle.

Ama katillerin soruları ve sözleşmenin kalkması için atılan imzanın nasıl bir cesaret verdiği duruyor ortada. Avukatların, erkeklerin sorularına yönelik son günlerdeki bazı aktarımları da:

"Sözleşme kalktı, cezam affedilir mi? Şimdi 'kadının beyanı esas olmayacak' değil mi? Cezalar nasıl olacak olacak şimdi?"

Sözleşmeden Türkiye'nin çekildiği haberi gelir gelmez, sosyal medyadan tecavüz paylaşımları yapan "çok ahlaklı" neslin paylaşımları da duruyor.

* * *

Ama yerli ve milli geleneklerimiz, ahlaklı bir nesli büyütmek ve kafalarının karışmasını sözüm ona önlemek için "gökkuşağı bayrağını" düşman ilan ederek çıktı yola.

Bir örgüt yaratmaya çalıştılar önce, kötülüklerin hepsini gökkuşağına yüklediler.

Oradan cesaret alanlar, insanları dövüyor, yolda rahatsız ediyor, taciz ediyor şimdi, sevinsinler.

Geleneklerimizde var zira.

Kendisi gibi olmayanı yok etmek, ruhları rencide etmek, yakmak yıkmak kırılgan aile yapımızın geleneklerinde de var sistemimizde de.

Suriyeliler'i öldür, kadınları öldür, çocukları öldür, gökkuşağını öldür.

İnsanların kağıt üzerinde de olsa orada duran ve uygulanması için mücadele ettikleri sözleşmeyi üç beş yobaz için kaldırıp, umut kırıntılarını da öldür.

Oturmuş yasallık tartışıyorlar bir de.

İnsanlar öldürülüyor, dövülüyor, yaralanıyor, gözaltına alınıyor, ruhları örseleniyor.

Var mı bir sözün o iki yüzlü ahlaktan başka onu söyle.

Yoksa birilerine yaranmak için edilenlerin dışında hakiki bir sözün, bir örgüt oldukları için değil, herkesin istediği gibi yaşama hakkına sahip olduğunu savundukları için gözlerini gökkuşağına çevirenlere tek söz söyleme.

Yazarın Diğer Yazıları

Ömrümüzden çalan “suçlar” ve kapanmayan yaralar

Bütün ömrü boyunca hak mücadelesi vermiş insanlardan Nimet Tanrıkulu, dört gün gözaltında kaldıktan sonra, 18 saat süren savcılık ve hakimlik sorgusunun ardından yeniden tutuklandı. Ne soruldu peki? Tanrıkulu’nun açık seçik yaptığı Süleymaniye ve Erbil seyahatleri…

Umut hakkı, “Ankara’da villa” iddiaları ve Suriye’ye uzanan yol

İmralı’dan PKK’nın tasfiye edilmesi ve Suriye’nin kuzeyinde yapılacak hamlelerin Türkiye’ye yansımasının önlenmesi bekleniyor. Ankara ayrıca İsrail-PYD komşuluğunu istemiyor, bu temasın büyük sorunlara yol açacağını düşünüyor; PYD’yi sınırdan uzaklaştıracak bir askeri operasyon hazırlığını yapmış olduğu da biliniyor

13 yaşındaki çocuğun ölümünün hesabını kim verecek?

Cihat’ın, cenazesinin bulunduğu tarihte, cesetlerin enkazdan çıkartıldığı gün, güvenlik güçlerine karşı silahlı eylemde bulunması sonucu, ateşli silah yaralanması ile öldüğü tespiti yer aldı kararda. Ceset çürümüş, enkazdan çıkartılmış ama nasılsa aynı gün 13 yaşındaki çocuk silahla çatışmaya girmiş!

"
"