Günlerdir Macaristan sınırında bekleyen mültecilerin tek amacı var, Almanya’ya ulaşmak. Bu yüzden en çok ve en yüksek sesle söylenen kelime Alemania. Alemania’da bugünlerde hiç tahayyül etmediğimiz sahnelere tanık oluyoruz. En muhafazakar, en yabancı karşıtı eyalet Bavyera’da bile mülteciler hediyelerle ve yüzlerce Alman tarafından karşılanıyor. Öyle ki, polis onları dağıtmak zorunda kalıyor. Mültecilere yardım için Münih Merkez Garı’na gelen genç bir öğrenci kendisine doğrultulan kameranın önünde bu yardımseverlik ruhunu mülteci kampı yakan aşırı sağcılara tepki olarak açıklıyor, “Siz varsanız biz de varız” demenin coşkusuyla.
Demir Lady’den ‘Merkel ana’ya
Başbakan Angela Merkel, sadece bütün bir ulusun değil mültecilerin de anası olmaya soyunarak halka umut verici sözlerle hitap ediyor. Kolay değil tabii savaştan kaçan sekiz yüz bin insana kucak açmak. Bir zamanlar hatta bugün bile, Almanya’ya gelen, burada kalıp yaşayan göçmenlerin hayatını zorlaştırmak için elinden geleni ardına koymamış bir partinin lideri Merkel, hiç alışılmadık cümleler de kuruyor: “Alman kuralcılığı, düzenciliği iyi hoş ama, şimdi esnek olma zamanıdır” ya da “Almanya mülteciler için bir umut ülkesi olacaktır” gibi. Bir yandan AB içinde birlik naraları atarken öte yandan Dublin kurallarını deliveriyor. Elbette durumun vahameti ve yaşanan insani dram bunu gerektiriyor ancak insanın Almanya’daki bu siyasi misafirperverliğe hiç inanası gelmiyor.
Ucuz iş gücü peşinde
İşverenler de aylardır, yaşlı Almanya’nın genç işgücüne ihtiyacı olduğunu söyleyip duruyor. “Biz onlara yardım edersek onlar da bize yardımla karşılık verecekler” mesajı veriyor. Biraz altmışlı yıllardaki ilk işçi göçünü hatırlatıyor bu sözler. O zaman da Almanya göçü istediği gibi yönetebileceği kanısındaydı ve gelenleri bando mızıkayla karşılamıştı. Ama çok geçmeden, “Biz işçi bekliyorduk insan geldi” diyen Max Frisch haklı çıktı. Geldiler, yerleştiler, çoğaldılar… Muhafazakar çizgideki Frankfurter Allgemeine gazetesinin 2006 yılında Almanya’da düzenlenen dünya futbol şampiyonasının sloganından öykünerek “zu Gast bei Freunden” başlığını atması hiç tesadüf değil. Belki yine gelenlerin dönmesi umut ediliyor. Ve belki yine gelenler kalacaklar. Peki henüz mülteci yurtlarının kundaklanmasına bile engel olamayan Almanya bu kadar işin altından nasıl kalkacak?
800 bin az bile
Kalkacak tabii… Hem de paşa paşa kalkacak. Yoksa adama demezler mi, Yunanistan, İtalya mültecilerle cebelleşirken, sen yıllardır sınır ülkelerini güvenli ilan eden Dublin sözleşmesinin kaymağını paşa paşa yedin diye? 22 yıl önce iltica yasasını tırpanlayıp, normal yoldan göçün önünü tıkayarak bunca yıl rahat rahat yaşadın, şimdi elini biraz da sen taşın altına sok bakalım neler olacak! Hem sonra peşmergeye gönderdiğin silahlarla savaşı körüklerken iyiydi de, atılmasına yardımcı olduğun bombaların kanı sıçrayınca kaçacak mısın? Mültecilere kucak açmak Almanya’nın boynunun borcudur. Hem sonra liderlik de bunu gerektirir. Sekiz yüz bin az bile.
Anketler başka söylüyor
Yirmi yılını Almanya’da geçiren bir göçmen olarak bu yardımseverlik ruhunun samimiyetine inanmak istiyorum. Anketlere değil. Çünkü onlar her üç kişiden birinin Almanya’nın fazla mülteci aldığını, yüzde 80’inin de mülteci başvurusu reddedilenlerin bir an önce sınır dışı edilmesini istediğini söylüyor. Yüzde 90’dan fazlası mültecilerin AB içinde eşit dağıtılmasını uygun görürken, yüzde 72’si nakit yerine ayni yardımda bulunulmasından yanaymış.
'Hoş geldinciler'in samimiyeti korkuyla sınırlı
Mültecilerin gelişi Almanya’yı ikiye böldü; Ekmek uzatanlar ve benzin döküp yakanlar. Şimdilik kundakçıların sayısı, hoş geldincilerinkinden daha az. Ama Merkel hükümeti mülteci akınını iyi yönetmezse korkarım ibre tersine dönecek. Çünkü hepsinin korkuları aynı. Yine yeni bir ankete göre, Almanya’da halkın çoğunluğu, terörden, doğal afetten ve mülteci akınından korkuyormuş, ama en çok da parasız kalmaktan. Maalesef para dostluğu da bitiriyor konukseverliği de. Çünkü paylaşmak yokken değil varken zor. Bunu en iyi Almanya’ya acı vatan diyenler bilir. Ah Alemania Alemania!