16 Temmuz 2012

Börtü böcek de hayata dair

Hiç bir yaz akşamı sokak lambasına akın eden sineklere dalıp gittiniz mi? Ya da bir kelebeğin ardından koştuğunuz oldu mu?..

Hiç bir yaz akşamı sokak lambasına akın eden sineklere dalıp gittiniz mi? Ya da bir kelebeğin ardından koştuğunuz oldu mu? Veya ne bileyim, uğur böceğini uçurmak için tekerlemeler söylediniz mi hiç? Doğa aslında insana küçük ama mutluluğu büyük yüzlerce an sunuyor. Türkçeye Üzüm Kralı olarak çevrilebilecek “Der Rosinenkönig” adlı kitabını okuyunca İsveçli yazar Fredrik Sjöberg’i kıskanmamak elde değil. Sjöberg, savaşlar, afetler, ekonomik ya da siyasi krizler veya entrikalarla  dolu iç karartıcı gündemden bir kapı aralayıp okuyucuyu, adını hiç duymadığı çiçekler ve böceklerle dolu bir dünyaya salıveriyor. Bu bir hayal dünyası değil, içinde yaşadığımız doğanın ta kendisi, gerçek. Ve bu dünyada bütün bir ömrünü solucanların, yakarcaların, ateş böceklerinin ya da kelebeklerin peşinden koşarak geçirerek mutlu ölen insanlar var. Bu dünyada sadece biriktirme ve araştırma tutkusuyla Nirvana’ya ulaşan kahramanlar yaşıyor.

Yazar Fredrik Sjöberg’in börtü böceğe olan ilgisi daha çocukken başlamış. Hatta Sjöberg’i, 500 Watt’lık lambasını bu uğurda patlattığı için babasından yediği azar bile yıldırmamış. Sjöberg, “Tahta Hitler” lakaplı el işi öğretmenini kandırıp, yaptığı bir kuş yuvasını asmak için metal bir direk edindiğini, aslında amacının o direğe bir lamba takıp, ışığa gelen bütün haşaratı gözlemlemek olduğunu büyük bir zevkle anlatıyor kitabında. Ve giderek nasıl daha karmaşık aletlere ve araştırma olanaklarına sahip olduğunu. Sjöberg’in çocukken en büyük hayali, bir yaz gecesinin doğal hikayesini yazmakmış. Bu hayalini gerçekleştirememiş ama biyoloji ve jeoloji eğitimi almayı başarmış ve tabii bir sinek koleksiyonuna sahip olmayı da. Yazma tutkusunu ise önce çeviriler ve edebiyat eleştirileri yaparak gideren Sjöberg, artık kendini, doğanın O’na çocukluğundan beri verdiği ilham ile kendisi gibi doğa koleksiyoncularının hayatını kelimelere dökerek mutlu ediyor. Sjöberg’in Rosinenkönig adlı kitabının kendinden başka bir kahramanı daha var; Gustav Eisen.  

1894-1940 yılları arasında yaşamış İsveçli araştırmacı Gustav Eisen’ın açıkça söylemek gerekirse garip, sıra dışı bir hayatı var. Daha lisedeyken bir arkadaşı ile birlikte ıssız bir adaya giden Eisen, orada bulduğu bütün bitki ve hayvan türlerini adeta hatim etmiş. Eisen neredeyse hayatının yarısını solucanlar konusunda uzmanlaşmakla geçirmiş. Tam bir Charles Darwin hayranı. Akademik çalışmalarının büyük bir kısmını Amerika’da gerçekleştiren Eisen, orada bir milli park kurarak üzüm yetiştirmeye başlamış. Elbette üzüm türeri hakkında da kalınca bir kitap yazmış. Üzümü incir izlemiş. 1906’a yaşanan San Fransisko depremi ve yangın sonucu Eisen, 60 yıllık emeğini kaybetmiş. Bu bir koleksiyoncu için ölüm gibi bir şey olmalı. Ama Eisen bu doğal afete inat yeniden ve en baştan başlamış, bu kez kültür tarihine adamış kendini. Eisen’ın son ilgi alanı inciler ve antik çağdan kalma ayaklı kupalar olmuş. Bugün çok sayıda solucan, sivrisinek, arı, karınca, yusufçuk, örümcek, yılan hatta kahverengi alg Eisen’ın adını taşıyor.

Berlinli Galliani Yayınevinin Almancaya kazandırdığı Rosinenkönig, aslında yarı bilimsel bir anlatı. Bu, bir solucanın ömrünün üç ila sekiz yıl arasında değiştiğini bilmek istemeyenler için çok sıkıcı olabilir diye düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Çünkü Fredrik Sjöberg, kitabını adeta bir macera romanı gibi kurgulamış. Normal hayatta sıkıcı gelebilecek kahramanları, onların başından geçenleri, çocuksu bir merak ve heyecanla anlatan yazar, tasvirleriyle içinde yaşadığımız doğanın unuttuğumuz bütün güzelliklerini adeta sesleriyle birlikte aktarıyor okuyucuya. Samimi sıcak ve eşsiz. Sanki bir Kuzey Avrupa ülkesi değil, Akdeniz ya da Latin Amerikan yazım tarzıyla tutkulu, ateşli. Sjöberg’de biz gazetecileri kıskandıran doyumsuz bir merak, meditatif bir kendini bırakış var. Tek bir şeyin peşinde yıllarca koşabilme, kendini, sıra dışı da olsa, tek bir konuya koşulsuz adayabilme, delice biriktirme özgürlüğü ve doğa ile mistik bir biçimde bütünleşebilme yetisi var. İnternet çağında ve hızında yaşamaya alışanlara şiddetle önerilir.

NOT: Kitap 2009 yılında Russinkungen adıyla İsveç’de “Nya Doxa”, 2011’de Der Rosinenkönig adıyla “Galiani Berlin” yayınevleri tarafından basıldı

 

Yazarın Diğer Yazıları

Almanya: Fahiş bir kâr kapısı olarak müteciler

Almanya’da mültecilerin barındıkları mekanların önemli bir kısmını yüzde 50’ye varan kâr marjı ile bir İngiliz şirketi, Serco işletiyor. Kârı arttırmak için personelden kısan şirketin işlettiği kamplardan birinde hayatını kaybeden bir mültecinin cesedi ancak iki hafta sonra bulundu. Şirket de, şirkete iş veren eyalet yöneticileri de gazetecilerin bu kötü hizmete rağmen çok kârlı işlere dair sorusularına kaçamak yanıtlar veriyor

Merkel’den sonrası tufan

Popülizm kurbanı Almanya erken seçime gidecek. Başbakan Scholz güven oylamasını ocak ayında yapmak isterken muhalefet önümüzdeki günlerde yapılmasını istiyor. Oylama ne zaman yapılırsa yapılsın Almanya düzlüğe kolay çıkamayacak. Çünkü sorun büyük, çünkü ideolojiler arasındaki çizgi giderek kayboluyor

Döner macht schöner (Döner güzelleştirir)

Nasıl ki, Alman iç politikasının Türkiyeli göçmenler ile entegrasyonu döner ile sınırlı ise Türkiye ile ilişkiler de mültecilere indirgenmiş durumda. Türkiye yapısal reformları gerçekleştirmeden bu kısır döngü bitmeyecek. Bitse de en fazla ekonomik ilişkiler canlanacak

"
"