Türkiye’de basın özgürlüğüne yönelik ihlaller ve Cumhuriyet Gazetesi’ne yapılan operasyon tahmin edersiniz ki, AB ülkeleri arasında en çok Almanya’da yankı buldu. Muhalefet partileri, medya ve sivil toplum örgütleri günlerdir Alman hükümetini Türkiye’deki gidişata karşı tavır alma çağrısında bulunuyor. Hükümetten sözcüler aracılığı ile yapılan bütün açıklamalar durumun “kaygı verici” olduğu ama diyalogun sürdürüleceği yönündeydi.
Nihayet Başbakan Angela Merkel, konuya dair bir açıklama yaptı ve Türkiye’deki durumun kaygıdan öte, alarm verici olduğunu söyledi. Merkel, hükümetinin Türkiye’deki gelişmelerin takipçisi olacağının da altını çizdi. Alman dışişleri bakanlığı sözcüsü de Almanya’nın Ankara Büyükelçisi Martin Erdmann’ın tutuklamaların ardından Cumhuriyet Gazetesi’ni ziyaret ettiğine dikkat çekerek bunun açık bir dayanışma işareti olduğunu vurguladı. Aslında Almanya’dan Türkiye’deki insan hakları ve özgürlüklerine dair beklentiler yıllardır dile getiriliyor. Sadece son aylarda bu beklentiler, Türkiye’deki gelişmelere paralel olarak daha yüksek sesle dillendirilmeye başlandı, hepsi bu.
Mülteci anlaşması iptal edilirse
Almanya ne yapabilir dersiniz? Akla gelen ilk tepki, Başbakan Merkel’in çok kıymet verdiği AB ile imzalanan mülteci anlaşmasının iptal edilmesi. Anlaşma şimdilik tıkır tıkır işliyor. Daha geçtiğimiz haftalarda Dikili limanına 60 kadar Suriyeli mülteci geldi, otobüsler ile İzmir’e nakledildi. Anlaşmanın iptali, şiddetle bu anlaşmanın arkasında duran Almanya başbakanı için ağır bir yenilgi sayılacağı gibi, mülteci akımını yeniden önlenemez bir duruma getirebilir. Hafta sonu Yunanistan’ın Samos adasındaydım, neredeyse sokaktaki her on kişiden biri mülteciydi. Türkiye ile yapılan anlaşmanın sonu, zaten ekonomik krizden çökmüş olan Yunanistan’ın da iflas etmesi demek. AB içinde yaşanacak kaosu düşünemiyorum. Çoğu AB ülkesi, Merkel’in mülteci politikasından uzaklaştı Macaristan Başbakanı Orban’ınkine yaklaştı bile. Yani AB duvar örmeye devam edecek. Bu durumda da çok ağır bir insanlık dramı yaşanacak. Yani her durumda bundan pazarlık konusu olan mülteciler zararlı çıkacak. Hadi AB elini taşın altına koyup bu sorunu kökten çözelim Suriye’deki savaşı bitirelim dese yine Türkiyesiz mutlak bir çözüme ulaşmak mümkün değil. Üstelik Irak krizi de giderek büyüyor. Başta AB olmak üzere Batı’nın buradaki savaşı durdurmaya niyeti olduğuna pek inanan da yok zaten. Ayrıca buraya kadar fazla dil döktük. Çünkü Türkiye Almanya’dan mülteci anlaşması ile ilgili çoktan rol çaldı bile. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, vize serbestisi olmadan mülteci anlaşması da olmaz diyerek resti çekti ve önümüzdeki haftalarda anlaşmayı iptal edebileceklerini ima etti. Ayrıca Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da Almanya’nın “kimseyi iade etmiyoruz” kararına "Terör akrep gibidir, bumerang gibi gelip sana da vuracak" diyerek tehditkar bir yanıt verdi ve gelecek tepkilerin etkisiz kalacağına işaret etti.
Keseriz müzakereleri…
Düşünelim bakalım Almanya daha başka nasıl bir tepki gösterebilir diye. Türkiye’yi AB müzakerelerini durdurmakla tehdit edebilir belki. Sizce müzakereler devam ediyor mu? Daha bir arpa boyu yol alınmadı. Haaa! Türkiye’ye idam cezasının yeniden getirilecek olması işte bu sorunu kökünden çözebilir. Çünkü uluslar arası yasalara göre, idam cezası olan bir ülke Avrupa Konseyi’ne üye olamaz, Avrupa Konseyi’ne üye olmayan da AB’ne alınamaz. Almanya Başbakanı Angela Merkel zaten, sadece ahdı vefa ilkesine uyduğu için Türkiye’nin üyeliği yönündeki politikalara imza atıyordu. CDU, Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi lideri olarak Türkiye’nin tam üyeliğine her zaman karşı oldu. Yani Türkiye ile AB’nin yolları üyelik çerçevesinde ayrılırsa Almanya Başbakanı Angela Merkel, rahat bir nefes alır. Hah işte bu tehdit belki AB ve Almanya açısından göze alınabilir bir tehdit olabilir. Amma! Türkiye’nin AB tam üyeli yıllardır umurunda değil. Umurunda olsaydı, zaten kazanılmış hakkı olan vize serbestisini pazarlık konusu etmezdi. Vize serbestisi siyasetçilerin istedikleri zaman kullanabilecekleri etkisiz küçük bir oyuncak o kadar.
Ekonomik ambargoya ne dersiniz?
Bir başka tepki de tıpkı Rusya’ya konduğu gibi Türkiye’ye de ekonomik ambargo koymak olabilir. Zira Türkiye ile AB ve Almanya yıllardır son derece yakın bir ekonomik ilişki yürütüyor. Bu yılın Mart ayında açıklanan rakamlara göre, Türkiye ile Almanya arasındaki ticaret hacmi geçen yıl 36,8 milyar Euro'ya çıkmış. Türkiye, Almanya'nın en fazla ihracat yaptığı ülkeler sıralamasında 14, en çok ithalat gerçekleştirdiği ülkeler arasında 17. sıraya yükseldi. Türkiye hala AB’nin önemli ticari ortaklarından biri olmaya devam ediyor. Diyelim zor olsa da AB ya da Almanya Türkiye’yi basın özgürlüğü, insan hakları ihlalleri nedeniyle ekonomik ambargo ile cezalandırma cesaretini gösterdi. Sonuç ne olacak? Rusya’ya konan ambargo işe yarıyor mu? Yaramıyor. Türkiye’de etkili olur mu? Sanmam. Ekonomik ambargoya iki tarafın sermaye sahiplerinin pek izin vermeyeceği de açık. Ayrıca Türkiye’nin AB ile ilişkileri ve imzalanan sözleşmeler Rusya’dan farklı olarak iki taraf için de çok daha bağlayıcı ve karmaşık.
Macaristan’a bile gücü yetmeyenin!
Biraz daha düşünürsek, başka ağır tepkiler bulabiliriz elbette. Ancak ne Almanya ne de AB’nin Türkiye’deki gelişmelere, basın özgürlüğü, insan hakları, hukuk devleti ihlalleri var diye müdahale edeceğini sanmıyorum. Etse önce AB üyesi Macaristan ya da Polonya’ya müdahale ederdi. Macaristan’ın tek muhalif gazetesi "Nepszabadsag" da geçtiğimiz haftalarda kapandı. AB, yaptığı anayasal değişikliklerle güçler ayrılığını her gün biraz daha ihlal eden Viktor Orban’a bile söz dinletemiyor. Kadınların sokağa dökülerek kürtaj yasağını engellediği Polonya’daki durum da çok farklı değil. Hükümet başka önlemlerlekürtajı önlemenin yollarını aramaya devam ediyor. AB ülkelerinde son yıllarda hakim olan mülteci karşıtı ve aşırı sağcı politikalar gösteriyor ki, eski kıta insan hakları, demokrasi ve basın özgürlüğü gibi temel değerlerini kaybediyor. Türkiye’nin demokrasiden uzaklaşmasının bu döneme denk gelmesi tesadüf değil. Avrupa kendi kapısının önünü süpürmeyi beceremediği sürece Türkiye’ye karşı ne tür tepki gösterirse göstersin etkili olamaz. Sözün özü hükümetlerden yani siyasetten beklentiye gerek yok, herkes kendi göbeğini kendi kesecek. Yeter ki, sivil toplum desteğinden vazgeçmesin. Yoksa kendimizi bu koca dünyada yapayalnız hissederiz.