06 Eylül 2019

Aşırı sağın Almanya’da artan ayak sesleri

AfD hem Doğu hem de Batı’nın partisi

Die Welt gazetesinin eski Türkiye muhabiri Deniz Yücel’in, ki biz onu daha çok “Terör örgütü propagandası yapmak" ve "Halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek" iddiası ile tutuklanması ve serbest bırakılmasından tanıyoruz, çalışmak için Sachsen Eyaleti’nin başkenti Dresden’i seçtiğini duyduğumda biraz şaşırdım açıkçası. Çünkü tanıdığım kadarıyla Deniz, hem Berlin’i hem de kriz bölgelerini çok seviyordu. Hafta sonu iki Doğu eyaleti Sachsen ve Brandenburg’ta yapılan iki seçim, Deniz’in seçiminin de ne kadar doğru olduğunu hatırlattı bana. Sağcı populist, Almanya için Alternatif Partisi AfD’nin elde ettiği oy oranlarına bakarsak Sachsen Eyaleti’nin pekala bir kriz bölgesi olduğuna kanaat getirebiliriz. Hristiyan demokratların iki Almanya’nın birleşmesinden bu yana tek başına iktidar olduğu Sachsen’de AfD oy oranını yaklaşık yüzde18 arttırarak yüzde 27,5’a çıkardı. Hristiyan demokratlar sandıktan ilk parti olarak çıktılar ama başka partiler ile koalisyon kurmaya mahkûm oldular.

Popülist sağ kitle partisine dönüşüyor

Yine pazar günü Almanya’nın bir başka doğu eyaleti Brandenburg’ta bu sefer sosyal demokratlar sandıktan ilk parti olarak çıktılar ama ağır bir yenilgi yaşadılar. Burada da oylarını en çok arttıran parti sağcı AfD oldu ve sosyal demokratları koalisyon hükümeti kurmak zorunda bıraktı. Seçimlerin önemli sonuçlarından biri de doğu eyaletlerinde uzun yıllar hüküm süren Sol Parti’nin hezimete uğramış olması. Birlik 90 Yeşiller Partisi’ne umut bağlanmıştı ama onlar da beklenen oy artışına maalesef erişemedi. Oy sonuçlarını gösteren grafikler özetle şunu gösteriyor; Almanya’da geleneksel partiler kan kaybederken, aşırı sağcı popülist parti AfD adeta kitle partisine dönüşüyor. Her ne kadar son on yılda liberalleşse de Yeşiller, sadece iklim değişikliğinin yarattığı korkudan ekmek yiyor.

AfD hızla güçleniyor

Almanya için Alternatif Partisi AfD, sağcı liberal ve AB karşıtı bir parti olarak 2013 yılında kuruldu. Aynı yıl katıldığı Federal Parlamento seçiminde yüzde 5 barajını aşamayan AfD, 2014’te AB seçimlerine katılarak, Almanya’ya ayrılan 96 koltuktan 7’sini almayı başardı ve AKP’nin de üyesi olduğu Avrupa Muhafazakarlar ve Reformcular İttifakı’na katıldı. Aynı yıl Almanya’nın doğusundaki Sachsen, Brandenburg ve Thüringen eyaletlerinde yüzde 10’dan fazla oy oranıyla parlamentoya girmeye hak kazandı. 2016 yılında da ilk kez iki batı eyaletinde hem de oylarını arttırarak milletvekili çıkardı. Aynı yılın Eylül ayında doğu eyaletlerinden Meclenburg-Vorpommern’de yüzde 21’e yakın oy alarak seçimden ikinci parti olarak çıkmayı başardı. Ertesi yıl düzenlenen genel seçimde de yüzde 12’yi aşan bir oy oranıyla da Federal Parlamento’ya yerleşti. Bu yıl yapılan AB seçimlerinde de sandalye sayısını 11’e çıkardı.

AfD hem Doğu hem de Batı’nın partisi

İçinde İslam karşıtlarından, antisemitlere, milliyetçilerden, aşırı dincilere, ırkçılara kadar pek çok kanadı barındıran AfD, Alman siyasi hayatına adım attığından bu yana tartışılıyor. Uzun bir süre memnuniyetsiz, kararsız, protestocu ve Doğulu seçmenin oylarını topladığı için partinin ciddiye alınıp alınmaması gerektiği sorusuna yanıt arandı. Parti batı eyaletlerinde parlamentoya girince asıl endişe edilmeye başlandı. Hâlâ partinin doğuda güçlü olduğu ve daha önceki NPD ve DVU gibi aşırı sağcı partiler gibi siyaset sahnesinden silineceğini düşünenler var. Oysa NPD ve DVU’nun zemin hazırladığı AfD, artık orta sınıftan da oluşan çekirdek seçmenini çoktan kazandı bile. Ve bu seçmen sayısı giderek artıyor. Onunla mücadele etmek için onun gibi olmak da işe yaramıyor. Giderek politikleşen seçmen aslına, kendisini ciddiye aldığını düşündüğü partiye oy veriyor. Pazar günkü Sachsen ve Brandenburg eyaletlerinin verdiği en önemli mesaj da bu oldu.

Nasyonel sosyalizm filizleniyor mu?

Bir başka mesaj da şu; Almanya’da bilinen eski az bloklu siyasi tablo artık yok. Çoğu doğu eyaletlerinde yaşayan sistem karşıtı seçmen kendini eskiden olduğu gibi solda değil, sağda tanımlıyor. Bunun da sebebi “para bizdeyse söz hakkı da bizde” diye düşünen batılı burjuva sınıfı ile kendini hala “benden muktediri olamaz” diyerek merkezde sanan sosyal demokratlar ve muhafazakarlar. Onların altında ezilenler ise bu ülkede kendi yerini daraltan her şeyi, mültecilerin gelişini mesela, sosyal bir felaket olarak görüyor. Ünlü Alman felsefeci Theodor W. Adorno’nun dediği gibi, sosyal felaket duygusu ise Nasyonal Sosyalizmi büyüten verimli bir topraktır. Adolf Hitler’in Polonya’ya saldırarak ikinci dünya savaşını başlattığı 1 Eylül 1939’dan 80 yıl sonra Almanya’da duyulan aşırı sağcıların ayak sesleri gerçekten ürkütücü. Sadece siyasetin değil medyanın da teyakkuzda olması şart.

Yazarın Diğer Yazıları

Dejavu: Menekşe Toprak Berlin’de Suat Derviş’in izini sürdü

30’lu yılların Berlin’i ile bugünün Berlin’i arasında benzerlikleri görmek bende de bir dejavuya neden oldu. Menekşe Toprak’ın ilk kadın romancı ve gazeteciler’den Suat Derviş’i anlattığı kitabına "Dejavu" adını vermesi tesadüf değil

Sıcaktı, çook sıcak

Dünya hiç bu kadar sıcak, bu kadar kurak olmamıştı. Birdenbire gelen yağmur ve kasırgalar geldiği yeri çöle çeviriyor. Uluslararası toplum, sözde çevreci politikalar ile iklim krizini çözüyormuş gibi yapıyor. Daha çok gelişmiş sanayii ülkelerinin yarattığı bu krizden de yine yoksul ülkeler mağdur

Muhafazakârlık zemin kaybederken aşırı sağ kazanıyor

Bugünlerde alevlenen, "Almanya'da muhafazakâr ve merkez sağ partilerin kökü kuruyor mu?" tartışması haklı bir tartışma