11 Ekim 2017

Almanya gizlice mülteci mi alıyor?

Hristiyan Birlik partileri göç ve mülteci politikasında uzlaştı; Almanya olağanüstü bir durum olmadığı taktirde her yıl 200 binden fazla mülteci almayacak

Bir süredir bazı Alman ve Avusturya medya kuruluşları, Alman hükümetinin Yunanistan’dan gizlice Almanya’ya mülteci getirdiğini iddia ediyor. Hem de kiralanan uçaklarla. Haberin sahibi eski polis yeni yazar Stefan Schubert bu konuda elinde Bavyera Eyaleti İçişleri Bakanlığı ve polisinden gizli belge ve bilgiler olduğunu öne sürüyor. Yazdığı kitaplar ile de sansasyon yaratan Schubert, Journalistenwatch  için kaleme aldığı haberde polisin durum raporlarını da yayınlıyor. Schubert’e göre, Alman hükümeti, mültecilerin kitleler halinde geldiğini medyadan dolayısı ile halktan gizlemek istiyor. Çünkü iki yıl önce Başbakan Angela Merkel’in kapıları açması sadece Almanya değil Avrupa’da da tepkilere neden olmuştu.

Hükümet neyi gizliyor?

Stefan Schubert, mültecileri tren ya da otobüsle değil kiralık uçak ile getirdiğini iddia ettiği hükümeti halkın vergilerini çarçur etmekle suçluyor. Bu yolla sekiz bin mültecinin Atina’dan Münih’e getirildiğini öne süren Schubert, mültecilerin çoğunun kimlik bilgilerinin bulunmadığı, dolayısıyla hangi dinin mensubu olduklarının da bilinmediğine dikkat çekerek dolaylı yoldan teröristlerin de ülkeye girdiğini ima ediyor. Schubert sosyal medyada çok ilgi gören ve tartışmalara neden olan haberinde hükümete, açıkça neyi gizlemek istediğini soruyor?

Mültecilerin alınması AB kararı

Schubert’in başka ülkelerde de alıntı yapılan haberinin ardından, Alman Birinci Kanalı ARD’ye ait Tagesschau adlı haber sitesi konuyu araştırıp iddiaların doğru olmadığını öne süren özel bir haber yayınladı.  Haberde mültecilerin İtalya ya da Yunanistan’dan Almanya’ya getirilmelerinin gizli ve yeni bir bilgi olmadığı aksine 2015 yılında AB’nin bir kararı doğrultusunda zorunluluk olduğu belirtiliyor. 22 Eylül 2015 tarihinde Macaristan, Polonya, Slovakya ve Bulgaristan’ın karşı çıkmasına rağmen AB içişleri bakanları, 120 bin mültecinin İtalya ve Yunanistan’dan alınarak diğer AB ülkelerine yerleştirilmesi yönünde bir karar almıştı. Bu karara Relocation-Programm adı verilmişti. Hangi ülkenin ne kadar mülteciyi alacağı nüfus yoğunluğu, ekonomik durumu ve işsizlik oranları gibi kriterlere göre belirlenmişti. Mayıs ayında kararlaştırılan 40 bine ek olarak Almanya’nın payına düşen mülteci sayısı 27 bin idi.

Uçak masraflarını Yunanistan ve İtalya karşılıyor

Tagesschau’nun verdiği Avrupa Komisyonu’nun adresine baktığınızda aslında kaç mültecinin nereden nereye gönderildiğini görmek mümkün. Buna göre, Ekim 2017 tarihine kadar Yunanistan ve İtalya’dan 160 bin öngörülmüş olmasına rağmen, 30 bine yakın mülteci alınmış. İçişleri bakanlarının aldığı kararın süresi Eylül ayında bitti ama10 bin mültecinin daha dağıtılacağı biliniyor. Yani Alman yazar Stefan Schubert’in gizlilik iddiası bu anlamda çürütülmüş oluyor. Alman içişleri bakanlığının verdiği bilgiye göre, mülteciler hangi ülkelere giriş yaptığı belli olsun diye özellikle uçakla getiriliyor ve uçak masrafları da İtalya ve Yunanistan tarafından karşılanıyor. Alman değil, Yunan ve İtalyan halkının vergileri söz konusu olan. Almanya sadece ülke içindeki transfer masraflarını üstleniyor.

Gelenler hakkında bilgi de var

Yine Alman içişleri bakanlığının verdiği bilgiye göre, iki yıl içinde mültecilerin taşınması için 40 uçak kiralanmış.  Söz konusu mülteci dağıtım programı çerçevesinde sekiz bini geçen sayı ile en çok mülteciyi Almanya kabul etmiş.  Fransa Almanya’nın yarısı kadar mülteci alarak ikinci sırada yer alıyor. Fransa’yı Hollanda, İsveç, Finlandiya, Portekiz, Norveç ve İspanya takip ediyor. Polonya, Macaristan, Danimarka ve İngiltere hiç mülteci kabul etmemiş.  Gelenlerin cinsiyeti de hangi ülkeden kaçtığı da belli, %63’ü erkek, dörtte biri çocuk. En fazla mülteci Suriye ve Eritre’den geliyor ama istisnalar da var. Bakanlık önemli olmadığı için mültecilerin hangi dine kayıtlı olduklarına dair bir istatistik tutmamış. Tagesschau’nun haberinde, Stefan Schubert’in gizli belge diye sunduklarına da sadece gazeteci gibi bazı meslek gruplarının erişimi olmadığı belirtiliyor.  

Sosyal medyada mülteci karşıtlığı

Ne derler? Sinek küçük ama mide bulandırıyor. Almanya gizli mülteci alıyor haberinden ziyade bu haberin yarattığı etki ürkütücü. Stefan Schubert’in sosyal medya hesaplarında yapılan yorumlar Almanya’da sağcı popülist Almanya için Alternatif (AfD) adlı partinin başarısını açıklar nitelikte.  Yorumlarda en çok Türkiye’den gelen mültecilere karşı tepkiler var. Yalan yanlış videolarla süslenen tepkilerin bir kısmı küfürlerle karışık dile getiriliyor. Almanya’da yabancı ve mülteci karşıtlığı ile artan bir aşırı sağ eğilimi var. Bu nedenle Bavyeralı muhafazakar parti CSU da AfD’nin seçmenini kendine çekerim umuduyla yüzünü sağa çevirdi. Bunun etkileri koalisyon pazarlıklarına da yansıyor.

Mültecilere “Üst Sınır” geliyor

Hristiyan Birlik partileri göç ve mülteci politikasında uzlaşmaya vardı. Koalisyonun diğer ortakları da olur derse bundan böyle Almanya olağanüstü bir durum olmadığı taktirde her yıl 200 binden fazla mülteci almayacak. Oysa Başbakan Angela Merkel, bir zamanlar insani nedenlerle “Üst Sınır” koymaya şiddetle karşı çıkıyordu. Hoş bunu Hristiyan demokratlar iltica hakkına dokunulmadığı için “Üst Sınır” olarak adlandırmıyorlar, varılan uzlaşmada da bu kavram yer almıyor, sadece sayı veriyoruz diyorlar. İki parti arasındaki uzlaşmada mülteci veren ve mültecilerin transit güzergâhı olarak kullandıkları ülkelerle Türkiye ile AB arasındakine benzer geri kabul anlaşmaların yapılması da öngörülüyor. Ayrıca AB'nin dış sınırlarının daha sıkı denetlenmesi, iltica işlemlerinin AB'nin dış sınırlarında yapılması, Almanya'ya gelen mültecilerin, işlemleri tamamlanıp başvuruları karara bağlanana kadar özel kamplarda barındırılması gibi önlemler de var.

Kıssadan hisse, yalan haberler ile Merkel hükümetini mülteciler konusunda zora sokmaya gerek yok. O zaten önlemini aldı, sınırlarına yavaş yavaş duvar örüyor.

 

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Ah İran! Ah Almanya!

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yaratılan dünya düzeni yine o düzeni yaratanlar tarafından yıkılıyor. İran-İsrail kavgasını da bu oyunun içinde görmek gerekir. Gazze savaşı ile birlikte değerlere dayalı dış politika ve küresel dünya düzeninin dayandığı kurum, kural ve normlar da anlamsızlaştı. Gazze sadece otuz binden fazla kişinin değil, uluslararası düzenin de mezarlığı haline geldi

Dejavu: Menekşe Toprak Berlin’de Suat Derviş’in izini sürdü

30’lu yılların Berlin’i ile bugünün Berlin’i arasında benzerlikleri görmek bende de bir dejavuya neden oldu. Menekşe Toprak’ın ilk kadın romancı ve gazeteciler’den Suat Derviş’i anlattığı kitabına "Dejavu" adını vermesi tesadüf değil

Sıcaktı, çook sıcak

Dünya hiç bu kadar sıcak, bu kadar kurak olmamıştı. Birdenbire gelen yağmur ve kasırgalar geldiği yeri çöle çeviriyor. Uluslararası toplum, sözde çevreci politikalar ile iklim krizini çözüyormuş gibi yapıyor. Daha çok gelişmiş sanayii ülkelerinin yarattığı bu krizden de yine yoksul ülkeler mağdur