2017 yılı Anayasa değişikliğinden sonra yeni hükûmet sistemine geçilmiş ve Bakanlar Kurulu kaldırılarak yürütme yetkisi ve görevi tek başına Cumhurbaşkanı’na verilmiştir. Cumhurbaşkanı’na “Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi” (CBK) adı altında düzenleme yapma yetkisinin tanınmıştır.
Anayasa’ya göre de münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda CBK çıkarılamaz. Fakat Anayasa’da hangi konuların münhasıran kanunla düzenleneceğine ilişkin özel bir hüküm bulunmamaktadır. Ancak Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihadında anayasa koyucunun kanunla düzenlenmesini öngördüğü konuların bu kapsamda görülmesi gerektiği kabul edilmektedir.
Cumhurbaşkanı Anayasa’da belirlenen yetki çerçevesinde herhangi bir kanuna dayanmadan ya da yasama organının onayı olmadan kararnameler yoluyla düzenleme yapabilecek hale gelmiştir.
Artık Cumhurbaşkanlığına bağlı kurum ve kuruluşların kurulması, kaldırılması, görevleri ve yetkileri, teşkilat yapısı ile merkez ve taşra teşkilatlarının kurulmasına dair düzenlemelerin CBK ile yapılması mümkündür. Uygulama sürmektedir.
Cumhurbaşkanlığının kendisine bağlı kuruluşlara verdiği her türlü “bilgi toplama” ile ilgili yetki ve görevleri teşkilat kuruluş kararnamelerinde yer alıyor. CBK ile kurulan “başkanlık teşkilatları” yetki ve görevleri arasında her türlü bilgiyi gerektiğinde isteme ve toplama hakları artık vardır.
Bilgi toplamanın Anayasa aykırılığı ileri sürülmüş olan CBK hakkındaki inceleme sonunda Anayasa Mahkemesi bu konuyla ilgili olarak açılmış olan iptal davalarını (oy çokluğuyla) reddediyor.
Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle Cumhurbaşkanlığına bağlanmış olan “başkanlıklar” bilgi toplama bakımından serbest kalıyorlar. Böyle bir hali düşünmek gerekiyor. Özellikle kişisel verilerin tek tek toplanması, biriktirilmesi, depolanması ve işlenmesinin kişiler yönünden sakıncası büyüktür. Kamuoyunda ilk tepki bu işlemlerin “fişleme” olduğudur.
Toplanan bilgilerin amaç dışı kullanımı mümkün müdür? Eğer mümkünse nasıl önlenebilir? Verilerin işlenmesinde kanunlar ve anayasaya aykırılıklar varsa acaba nasıl denetlenecektir? Bilgi toplayan Cumhurbaşkanlığına bağlı başkanlıklarının hesap verebilirlikleri nasıl sağlanabilecektir?
En son 10 Aralık 2021 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan Anayasa Mahkemesinin kararı bu konuyla ilgilidir.
23.7.2018 tarihli (13) numaralı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Strateji ve Bütçe Başkanlığı Teşkilatı kurulmuştu. Kararnamenin 18. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“(1) Başkanlık, görevleri ile ilgili olarak gerekli gördüğü bilgileri bütün kamu kurum ve kuruluşlarından ve diğer gerçek ve tüzel kişilerden doğrudan istemeye yetkilidir. Kendilerinden bilgi istenen bütün kamu kurum ve kuruluşları ile diğer gerçek ve tüzel kişiler bu bilgileri istenilen süre içinde öncelikle ve zamanında vermekle yükümlüdürler.”
23.07.2018 tarihli ve (13) numaralı Strateji ve Bütçe Başkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 18. maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “…gerekli gördüğü bilgileri…” ibaresinin; konu bakımından, yetki yönünden ve içeriği itibariyle Anayasaya aykırılığı hakkındaki CHP’nin iptal talebi 13.10.2021 tarihli Anayasa Mahkemesi kararıyla oyçokluğuyla reddedilmiştir.[i]
Aynı tarihli 23 Temmuz 2018 tarihli 14 numaralı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı kurulmuştu (R.G 24.07.2018- 30488).
Cumhurbaşkanı tarafından belirlenen temel ilke, hedef ve amaçlar çerçevesinde Başkanlığın görevi (Madde 3) belirlenmişti. "Cumhurbaşkanınca belirlenecek stratejilerin tespitine" yardımcı olmakla, basın mensuplarının çalışmalarının kolaylaştırılmakla, basının gelişimine ve basın özgürlüğüne katkıda bulunmakla, iletişim stratejilerini oluşturmakla, basın kartı vermek ve devletin tanıtma faaliyetleri yerine getirmekle görevlendirildi. Basın özgürlüğünün genişletilmesi ve özgür basın ortamının sağlanmasında İletişim Başkanlığındaki yöneticiler, Cumhurbaşkanı tarafından verilecek emir ve direktifleri ve sıralı yöneticiler tarafından verilecek emir ve talimatları "mevzuata uygun" olarak düzenlemek ve yürütmekten sorumludurlar. (Madde 18)”. Kısaca Başkanlık yöneticileri; Cumhurbaşkanının emir ve direktiflerini yerine getirmekle görevlidirler.
14 numaralı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin “İş birliği ve bilgi toplama” hakkındaki 17 maddesine göre; İletişim Başkanlığı görev alanına giren konularda bakanlıklar, kamu kurum ve kuruluşları, kamu iktisadi teşebbüsleri, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, sivil toplum kuruluşları, üniversiteler ve diğer gerçek ve tüzel kişiler ile yakın iş birliği içinde bulunmaya yetkilidir. Böylece “Başkanlık, kabul edilen planların, yıllık programların ve projelerin uygulanmasındaki uyum ve iş birliğini sağlar.”
Bu iş birliği ile ilgili olarak Madde 17’de “bilgi isteme yetkisi” düzenlenmiştir:
“(2) Başkanlık, görevleri ile ilgili olarak gerekli gördüğü bilgileri bütün kamu kurum ve kuruluşlarından ve diğer gerçek ve tüzel kişilerden doğrudan istemeye yetkilidir. Kendilerinden bilgi istenen bütün kamu kurum ve kuruluşları ile diğer gerçek ve tüzel kişiler bu bilgileri istenilen süre içinde öncelikle ve zamanında vermekle yükümlüdürler.
(3) Bu şekilde elde edilen bilgilerden ticari sır niteliğinde olanların gizliliğine uyulur.”
14 Numaralı İletişim Başkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'nin 17'nci maddesinde yer alan ve Başkanlığın bütün kamu kurum ve kuruluşları ile diğer gerçek ve tüzel kişilerden 'gerekli gördüğü bilgileri isteme' yetkisinin iptali istemiyle CHP tarafından açılan dava Anayasa Mahkemesi tarafından oy çokluğuyla reddedilmiştir. [ii]
Altı ay önce haziran ayında Resmî Gazete'de yayımlanan İletişim Başkanlığı hakkındaki kararda yer alan görüşler ve karşı oylara bu kez aralık ayında Strateji ve Bütçe Başkanlığı hakkında verilen AYM kararında atıf yapılmaktadır.
Karşı oylarda yazılı olan gerekçeler ayrı bir yazının konusudur.
Ancak karşı oylar iptal talebinin reddine dair karar gerekçesinden çok daha fazla önem taşımaktadır.
Karşı oylardaki görüşlerin satır başlarına göre; öncelikle Anayasa’ya göre temel haklar, kişi hakları ve siyasi haklar CBK ile düzenlenemez. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan kişisel verilerin korunmasını isteme hakkı, Anayasa’da CBK ile düzenlenemeyeceği öngörülen “yasak alan” kapsamında kalan temel haklar arasındadır.
Bu nedenle bir kamu otoritesine neredeyse herkesten bilgi isteme, elde etme ve bunları işleme yetkisi veren bir kural, başka bir kanuna aykırı olmasa da kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına yönelik bir düzenlemedir.
Sonuç olarak iptali istenen kural, ister kişisel verilerin korunmasını isteme hakkı ister daha genel anlamda özel hayatın gizliliği kapsamında kalsın, her durumda Anayasa’da kanunla düzenlenmesi gereken bir konudur. Bu sebeple kural, içeriğinin Anayasa’ya aykırılığı meselesinden bağımsız olarak, Anayasa’nın 104. maddesine aykırıdır.
Anayasa’da sosyal ve ekonomik hakların bir kısmı dışında hemen tüm haklara ilişkin düzenlemelerin kanunla yapılması gerektiği izahtan varestedir. Ayrıca Anayasa’da özel olarak kanunla düzenlenmesi öngörülmemiş hakları da kapsayacak şekilde Anayasa’nın 13. maddesi uyarınca bütün temel hak ve özgürlükler “ancak kanunla sınırlanabilir”.
“Anayasa koyucu, Anayasa’nın 20. maddesinde, “Özel hayatın … gizliliğine dokunulamaz” şeklinde keskin bir dil kullanmak suretiyle özel hayatın mahremiyetinin önemine işaret etmiştir. Bu gizliliğin özel bir yansıması kişisel verilerin korunmasında karşımıza çıkmaktadır. Anayasa’nın 20. maddesi uyarınca kişinin kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkı, “kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar.”
(…)
“... Buradan hareketle, Anayasa’nın 13. ve 20. maddeleri kapsamında kişisel verilerin korunmasını isteme hakkının ancak kanunla sınırlanabileceği, dolayısıyla bu hakka yönelik müdahalenin kanuni dayanağının bulunmadığı açıktır. Bununla birlikte, sınırlama için kanuni düzenlemenin bulunması da yeterli olmayıp, bu düzenlemenin açık, belirgin ve öngörülebilir olması gerekmektedir. Temel hak ve özgürlükleri sınırlandıran kanunun kaliteli olması, Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye alınan hukuk devletinin de gereğidir. Dolayısıyla sınırlama ölçütü olarak belirtilen kanunilik, Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye alınan hukuk devleti ilkesi ışığında yorumlanmalıdır.”
Bütün bu bilgiler ışığında herkesin ve özellikle gazetecilerin korunması gereken kişisel verilerinin ve gizliliğinin korunması devletin asli görevi olduğu halde devlet tarafından bilgi toplanması, depolanması ve işlenmesi Anayasanın 20. maddesine ve Kişisel Verilerin Korunması Kanunu'na apaçık aykırılıktır.
Ama Anayasa Mahkemesi oy çokluğuyla sisteme ve düzene uygun olduğu düşünüşüyle Cumhurbaşkanlığına bağlı olan önce İletişim Başkanlığının sonra Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nın kişilerin bilgilerinin toplaması yolunu açmıştır.
Anayasa Mahkemesinin düzeltilmesi gereken bu kararının sonuçları temel insan hakları ve özgürlüklerine aykırıdır ve ağır sonuçlar yaratacaktır.
[i] Anayasa Mahkemesi 2018/133 Esas, 2021/70 Karar sayılı ve 13.10.2021 tarihli kararıyla Strateji ve Bütçe Başkanlığı Teşkilatı Hakkındaki 13. Numaralı C.B Kararnamesinin Madde 18 (1) numaralı fıkrası konu bakımından yetki yönünden Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal talebinin REDDİNE, Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Engin YILDIRIM, M. Emin KUZ ile Yusuf Şevki Hakyemez’in karşı oyları ve OYÇOKLUĞUYLA, ayrıca içeriği itibarıyla Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal talebinin REDDİNE, Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Engin YILDIRIM ile M. Emin Kuz’un karşı oyları ve OYÇOKLUĞUYLA 13/10/2021 tarihinde karar verilmiştir . (R.G. 10.12.2021-31685)
[ii] AYM 2018/134 Esas, 2021/13 Karar, 3.3.2021 Tarih. R.G. 16.6.2021-31513
Bu yazı Bianet'te yayımlanmıştır