04 Nisan 2022

Akbaba dergisinden Montrö Sözleşmesi'ne

Eleştiri ifade özgürlüğünün sonucudur. Tüm hükümetler sert eleştiriye katlanmalıdır. Tarihsel gerçeklerin araştırılması, görüş açıklanması ifade özgürlüğünün koruması altındadır. Tarihte gerçeklik ve haklılık yargılanabilir mi?

Geçmişten günümüze hükümet eleştirilerine karşı hükümetlerin tavırları değişti mi?

Hitler Şansölye olmuştur… Demokrasiden diktatörlüğe giden yol açılmıştır.

O yıllarda TBMM Dışişleri Komisyonu o zamanki Başkanı Siirt Milletvekili M. Soydan Bey Berlin’i ziyaret ettiği sırada Hitler, Türkiye hayranı olduğunu söyler.

Hitler 50. doğum gününü kutlamaktadır. Kutlama törenlerine Türkiye’den Bayındırlık Bakanı Ali Fuat Cebesoy başkanlığında, Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Asım Gündüz, Milletvekilli Pertev Demirhan, aynı zamanda basında kalem sahibi olan milletvekillerinden Falih Rıfkı Atay, Yunus Nadi, Necmeddin Sadak ve Hüseyin Cahit Yalçın’dan oluşan heyet katılır.  

Heyete Hitler beş çayı verir ve Türkiye’den yine hayranlıkla bahseder. Aslında hem Türkiye’nin jeopolitik durumu hem Türkiye’den sağlanan krom Almanya’ya lazımdı. “İç politikada ise Hitler kısa sürede elde ettiği başarıyı kendince yorumluyor, Alman gazetelerinde, hele de Nazi yanlısı olanlarda, bunları sütün sütun sayfa sayfa yazdırtıp Türklerin sırtını okşuyordu.”

Stalin ise Boğazlar ve Doğu Anadolu Doğu Anadolu topraklarının bir kısmını istiyordu.

“Atatürk, Hitler’in bir savaş çıkaracağını öngörmüş, 10 Kasım 1938’de ölümünden önce İnönü ve herkese böyle bir savaşa Türkiye’nin asla bulaşmamasını öğütlemişti”.

Savaş çıktı ve Türkiye “taraflı ama savaşmayan” ülke olarak savaş dışında kaldı.

Türkiye’de 1931 yılında aslında sansür yasası niteliğindeki basın yasası yürürlüğe girmişti.

Hükümetin dış politikasına ters yayınlar kontrol edilecekti.

Bu bilgileri “Türk Basını Karpuz Misali Yarılıyor” başlıklı bölümde toplayan Şükrü Ülker’in Hitler Demokrasiden Diktatörlüğe adlı kitabında Türk Basınının durumu şöyle anlatılıyor:

“Türk Basını da karpuz misali yarılmıştı. Pek açık seçik yazmasalar da bir tarafta Hitlerciler, diğer tarafta Churchillciler vardı. Stalinciler de yok değildi, lakin komünizm bir tabu olduğu ve Stalin’in Türkiye emelleri bilindiği için fazlaca bir şey yazamıyorlardı.

Basında çıkan her yazı resim, karikatüre devletin ne kadar hassasiyetle yaklaştığının en çarpıcı örneğini zamanın mizah dergisi Akbaba’nın sahibi Yusuf Ziya Ortaç yaşadı. Alman uçaklarının Moskova’ya bombalaması üzerine çizilmiş bir sevinç karikatürü yayımlanır Akbaba’da. Bir hafta sonra Matbuat Umum Müdürlüğü’nden ateş gibi, zehir zemberek bir mektup gelir. Bu karikatür devletin yüksek politikasına, milletin menfaatlerine aykırıdır. Bir daha böyle şeyler yapılırsa Akbaba kapatılacaktır.

Mektuba bir de Akbaba’nın o karikatürün çıktığı sayısında yayımlanan Aspirin Bayer ilanı kesilerek iliştirilmiştir. He ne kadar gelen mektupta hiç söz edilmese de devlet Yusuf Ziya Ortaç’a “Sen Alman firmasından reklam parası aldın, onun için karikatürü yayımladın” suçlamasında bulunuyordu. Akbaba, ilanı Bayer firmasından doğrudan almamıştı, Babıali’nin en eski ilancılık şirketi aracılığıyla verilmişti ilan. Üstelik on iki santimlik çift sütuna ilan bütün gazetelerde çıkmıştı. Akbaba’ya ödenen para dokuz liraydı” (Sia Yayın. 2022. Sayfa 175).  

Hükümet politikalarını eleştirmek dün suç mudur?

Aralık 2021'de bir iddianamede emekli amiral ile bir emekli kara tuğgeneral olmak üzere toplam 103 sanık 03.04.2021 ve 04.04.2021 tarihlerinde bazı internet sitelerinde ve sosyal medya mecralarında paylaştıkları “103 amiralden Montrö bildirisi” hakkında anayasal düzene karşı faaliyet yürütmekle “suç için anlaşmakla” suçlanmıştır.

İddianamede, “Şüphelilerin ortak bir iştirak iradesiyle hazırladıkları bildiriyi kamuoyuyla paylaşarak, meşru iktidara karşı harekete geçmek üzere ve hükümetin görevlerini yapmasının kısmen veya tamamen engellenmesi amacıyla Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde emir komuta dışında hareket edilmesini hedefledikleri” suçlaması yöneltilmişti.[1]

Emekli amirallerin 12 yıla kadar hapsi istenerek iddianame düzenlenerek dava açılmıştır.    

AİHM’si siyasal söylem ve genel yarar ile ilgili görüşler bakımından Hükümetlerden farklı düşünmektedir.

AİHM, Dink kararında, şu sonucu varmıştır:

“Mahkeme, Sözleşme’nin 10(2) maddesinin, siyasal söylem ve genel yarara ilişkin konular alanında, ifade özgürlüğünün sınırlandırılmasına hiçbir şekilde yer vermediğini hatırlatır.[2] 

Ayrıca, hükümete karşı kabul edilebilir eleştirinin sınırları, sıradan bir yurttaşa hatta bir politikacıya göre daha geniştir. Bunun dışında, hükümetin işgal ettiği baskın konum, özellikle de muhaliflerinden gelen, haklı olmayan saldırı ve eleştirilere cevap vermek için başka yollar bulunuyorsa, cezai yolları kullanma konusunda daha ölçülü davranmasını gerektirmektedir.

AİHM, Dink tarafından kaleme alınan makale dizisinin bütünüyle incelediğinde ne şiddet kullanımına ne isyana ne de başkaldırıya teşvik içermediğini gözlemlemiştir.

Dolayısıyla Mahkeme, demokratik bir toplumda bu denli önemli tarihi olaylara dönük tartışmanın serbest biçimde cereyan etmesinin temel olduğu görüşündedir

Mahkeme’ye göre “tarihi gerçeğin araştırılması ifade özgürlüğünün bütünleyici bir parçasıdır” ve kendisinin sürekli kamuoyu tartışmasına konu olan temel tarihsel bir sorun hakkında “hakemlik etme yetkisi bulunmamaktadır”.

Eleştiri ifade özgürlüğünün sonucudur. Tüm hükümetler sert eleştiriye katlanmalıdır.

Tarihsel gerçeklerin araştırılması, görüş açıklanması ifade özgürlüğünün koruması altındadır.  

Tarihte gerçeklik ve haklılık yargılanabilir mi?

Yargı makamları; tarihsel sorunlar hakkında ne yargılama ne hakemlik yapma yetkisine sahip değillerdir.


[1] Sedat Ergin Hürriyet 17 Aralık 2021 Amiraller bildirisi ve ifade özgürlüğünün sınırları.

[2] AİHM DİNK – TÜRKİYE Kararı. (Dilekçe no: 2668/07, 6102/08, 30079/08, 7072/09 et 7124/09) 14.09.2010.  



Bianet'te yayımlanmıştır.

Yazarın Diğer Yazıları

İnsan haklarının vicdanı

Çocuklar yıkılmış, yakılmış evlerin, okulların, hastanelerin yıkıntıları arasında aç, yoksul, susuz ve ayakları çıplak oynuyorlar….

Matbuatın kahırlı evlatları

“Her şey” mümkün olduğunda her şeyi yapanların kötülüklerine karşı ne demeliyiz?

Gazeteciler tehlike altında

Haberler ve gazeteciler tutukludur, özgürlükleri ceza tehdidi altındadır

"
"