09 Aralık 2019

Erdoğan-Davutoğlu tartışmasının siyasi ve teknik boyutu

Son tartışma gösteriyor ki yeni kurulacak iki partinin veya birinin Cumhur İttifakı bünyesinden yer alması olasılığından söz etmek, bugün itibariyle mümkün değildir

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, eski Başbakan Ahmet Davutoğlu, eski Bakan Ali Babacan’a yönelik ağır suçlamalarda bulundu. Eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü dolaylı olarak eleştirdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, uzun yıllar çok yakın çalıştığı Davutoğlu’nu, Babacan’ı suçlaması, Gül’ü eleştirmesinin nedeni Şehir Üniversitesi sorunu.

Erdoğan, Davutoğlu’nun başbakanlığı döneminde Ali Babacan’ın imzasını taşıyan kararlar Şehir Üniversitesi'ne tahsis edilen arazinin, bu üniversitenin mülkiyetine geçirildiğini, Halk Bankası’ndan alınan krediye karşılık gösterilmediğini ve geri ödenemediğini belirterek, "Bunlar Halk Bankı dolandırmaya çalışıyorlar" diye ağır bir biçimde suçladı. Davutoğlu, Cumhurbaşkanı’nın bu suçlaması karşısında, mevcut ve hayattaki eski cumhurbaşkanları, başbakanlar, özelleştirme yetkililerinin malvarlıklarının açıklanmasını, Meclis’te komisyon kurulmasını, verilemeyecek hiçbir hesabı olmadığını söyleyerek karşılık verdi. Daha önce hangi şirketlere kredi verildiğini, hangilerinin borçlarının yapılandırıldığını hangilerinin bakmasına göz yumulduğunun da ortaya çıkmasını istedi.

Kuşku yok ki bu düzeyde ve sertlikte başlayan tartışma gündemde önemli bir yer tutacaktır.

Devletin zirvesinde uzun süre birlikte yer almış bu isimler arasında başlayan tartışmanın hem siyasi hem teknik yönleri var.

Siyasi boyut

Bu tartışmanın siyasi boyutunu Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eleştirdiği üç ismin ortak yönlerinden biri iki yeni siyasi parti kurmak üzere yola çıkmış olmaları oluşturuyor.

Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun partisini aralık ayı içinde kurması bekleniyor. Eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün desteklediği Ali Babacan’ın da partisini birkaç hafta içinde kuracağı daha önce açıklandı.

Her iki partinin de AK Parti içinden doğacak olması, AK Parti’yi ve siyasi dengeleri etkileyecek siyasi sonuçlar doğurmaya adaydır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın suçlamaları ve Davutoğlu’nun verdiği yanıtla başlayan süreçte Şehir Üniversitesi’yle ilgili yapılacak inceleme ve alınacak kararların da siyasi alanda tartışmaya yol açacağı açıktır. Nitekim Davutoğlu, söz konusu üniversiteyle ilgili karar ve suçlamaların asıl nedeninin siyasi olduğunu ima etti.

Bu tartışmanın etkileyeceği bir diğer siyasi boyut kurulacak iki partinin genel seçim öncesinde hangi ittifaka dahil olacağı veya yakın çalışacağı konusudur. İki yeni partinin tanımları ve doğuş gerekçeleri itibariyle Millet İttifakı’na yakın Cumhur İttifakı’na uzak olacağı yorumları yapılıyor, bazı kesimler üçüncü bir ittifaktan söz ediyordu. Son günlerde ise kurulacak iki partiden birinin Cumhur İttifakı’na katılabileceği olasılığı da gündeme gelmişti.

Ancak son tartışma gösteriyor ki yeni kurulacak iki partinin veya birinin Cumhur İttifakı bünyesinden yer alması olasılığından söz etmek, bugün itibariyle mümkün değildir.

Erdoğan ile Davutoğlu ve Babacan arasında köprüler atılmış görünüyor.

Teknik boyut

Tartışmanın teknik boyutu ise bir vakıf üniversitesi olan Şehir Üniversitesi’ne önce tahsis edilen sonra da mülkiyetine verilen arazi ile Halk Bankası’ndan alınan kredidir. Yapılacak hukuki ve mali inceleme bu arazinin üniversitenin mülkiyetine geçirilmesinin yasal dayanaklarının olup olmadığını açıklığa kavuşturacaktır. Keza banka mevzuatı açısından durumun aydınlatılması zor değildir.

Şehir Üniversitesi sorunuyla ilgili tartışma Türkiye’de iki önemli konuyu da gündeme taşımalıdır. Bunlar vakıf üniversitelerinin genel durumu, özel okul zincirleri ve kamu kaynaklarının kullanılması konusudur.

Vakıf kâr amacı gütmeyen bir kurumdur. Ancak Türkiye’de birçok vakıf üniversitesinin ve özel ilköğretim ve lise kuruluşunun ticari amaçlarla çalıştığı bir sır değildir. Okullardan kazandıkları paraları inşaat sektöründeki faaliyetlere kullanan ve bu yüzden kapanma noktasına gelen okul zincirleri söz konusudur.

Bu alanda çok ciddi, çok detaylı bir kamu denetiminin yapılması şarttır.

Yazarın Diğer Yazıları

Atatürk’ten kaçış nereye kadar?

Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’ndan sonra görev yapan Diyanet İşleri Başkanları da mümkün olduğunda Atatürk’ün adını ağızlarına almıyorlar. İktidarın Atatürk’ü yok saymaya çalışan çabasında ısrar etmesi Türkiye için zaman kaybıdır.

Önünü göremeyen Türkiye

Türkiye, Afganistan konusundaki politikasını Kabil Havaalanı politikasına indirgememelidir.

Türkiye’nin Aşil topuğu

Türkiye’de iktidarın laikliği korumak gibi bir derdi olmadığı sır değil. Koç Üniversitesi’nden değerli bilim insanı Murat Somer’in önerdiği gibi muhalefet, güçlendirilmiş parlamenter sistem programı gibi güçlendirilmiş laik sistem programı üzerinde de çalışmalıdır.

"
"