13 Nisan 2025

Yazarı ve yönetmeni ‘Alt Kattakiler’i anlattı: Türkiye'de toplumsal statü ayrımının günden güne daha da arttığını düşünüyorum

“Bağımlı bir tiyatro yapılamaz. Nerede, ne şekilde tiyatro yaparsanız yapın bağımsız ve özerk olmak zorundadır”

Gözde Yıldız, Sinem Yener Ekşioğlu, Abbas Tekin ve Aytuğ Civan (soldan sağa)

Günümüz tiyatrosunda hem politik hem de estetik kaygıları aynı potada eriten yapımlara rastlamak giderek zorlaşırken, Alt Kattakiler izleyiciyi yalnızca bir anlatıya değil, kendi vicdanına da davet ediyor.

Ali Uygur Selçuk’un fikir tohumlarını, Yugoslav yazar Dujon Kovacevic’in Yeraltı oyunundan esinlenerek attığı bu yapım, Aytuğ Civan’ın yönetmenliğinde ve Mahal-art Galata’nın sahnesinde hayat buluyor. Absürt mizahın gölgesinde şekillenen sınıfsal bir sorgulama, izleyicinin alışılmış konfor alanını sarsıyor.

27 Nisan’da tekrar tiyatroseverlerle buluşacak olan yapımda Aytuğ Civan, Gözde Yıldız ve Abbas Tekin rol alırken Fulya Aksular ile Sinem Yener Ekşioğlu dönüşümlü olarak onlara eşlik ediyor.

Selçuk ve Civan, oyunun yaratıcı sürecinden politik tiyatroda sansür ve otosansüre, yerli üretimin zorluklarından seyirciyle kurulan ilişkiye kadar pek çok konuyu T24’e anlattı.

- Alt Kattakiler fikri nasıl ortaya çıktı ve nasıl bir araya geldiniz, biraz bu süreçten bahseder misiniz?

Ali Uygur Selçuk: Dujon Kovacevic’in Yeraltı (Underground) isimli bir oyunu vardır. Hatta Emir Kusturica tarafından filme de uyarlanmıştır. Oyun, İkinci Dünya Savaşı sırasında Yugoslavya’da geçer. Bir grup sığınmacı çeşitli sebeplerden ötürü Nazilerden saklanmaktadır. Bir aile onları evlerinin altındaki depo/kiler gibi alanda saklar. Oyun çok farklı konular anlatır fakat asıl kırılma noktası gerçeklerin ortaya çıktığı andır. İkinci Dünya Savaşı biteli aslında çok olmuştur. Menfaat uğruna, aşağıdaki insanları saklayanlar onlara bu gerçeği söylememiş yıllar boyunca buradaki insanlar savaşın devam ettiğini düşünerek hayatlarını bir depoda geçirmiştir. Pek tabi bu oyunda çok farklı konular anlatılıyor ve eleştiriliyor. Fakat oyunu okurken aynı evin içinde iki farklı grubun farklı gerçeklikleri yaşaması, evin salonunda normal bir hayat sürülürken, evin altındaki depoda insanların savaş devam ediyor sanması, Alt Kattakiler oyununda kurduğum kurgunun ilk fikir kırıntılarını vermişti bana.

Aytuğ Civan: Aklımda her zaman yerli oyun yapma fikri vardı, bu sebeple okuma ve araştırmalarımı yaparken Alt Kattakiler ile karşılaştım. Ali Uygur Selçuk ile görüştükten hemen sonra çalışmaya başladım.

Önceliğim oyuncuları bulmak oldu, o sıralarda aynı zamanda sınıf arkadaşım olan Fulya Aksular Mahal Galata’da atölye yapma hazırlığındaydı. Fulya ve diğer sınıf arkadaşım olan Sinem Yener Ekşioğlu anne rolü için çok uygunlardı. Beraber çalışmak istediğimiz arkadaşım Abbas Tekin de Bay Fritz için, tanışık olduğumuz ve yine çalışmak istediğim Gözde Yıldız ise Liza için çok uygunlardı. Anlaştık ve takvimimizi belirledik. Albert rolünü ben oynamayacaktım fakat oyuncunun ayrılması sebebiyle oynamaya başladım.

Ardından tasarım grubunu oluşturmaya başladım, o sıralarda sahne tasarımı son sınıf öğrencisi olan Ceyda Selvi’yle dekor-kostüm tasarımı üzerine, devlet tiyatrolarında çalıştığım zamanlarda beraber çalıştığımız müzik tasarımcısı Özgür Devrim Akçay ile müzik üzerine, yol arkadaşım Olessia Bestmeltseva ile afiş tasarımı üzerine, stajyer öğrencim ve arkadaşım Şan Özkanlı’nın asistanlığı ile çalışmalara başladık.

Vee Provaa...

Gözde Yıldız, Aytuğ Civan ve Fulya Aksular (soldan sağa)

- Oyunu izlemeden önce çok bir araştırma yapmamıştım ve izlerken bir uyarlama olduğunu düşündüm. Yazarının Türkiyeli olduğunu görünce aklıma "karakterlerin ismi neden Türkçe değildi" sorusu geldi. Bu tercihin bir nedeni var mı? 

Ali Uygur Selçuk: Bu konuda yalnız değilsiniz. Oyunu izleyen pek çok kişi afişe ya da oyuna dair bilgiye bakmazsa oyunu yabancı bir metin zannediyor. Ben karakter isimlerini bilerek Türkçe seçmedim. Zira, oyunda kurduğum anlatı ve oyunun dünyası absürt/kara komedi bir yapıya sahip. Haliyle metne ve oyunun diline hâkim olan “bilinçli” bir yapaylık var. Oyundaki “yapay” replikler, Albert, Fritz gibi yabancı isimli karakterlerin ağzına güzel oturuyor, izleyiciyi yadırgatmıyor. Fakat aynı cümleleri Ahmet, Mehmet isimli karakterler söylese, bu replikler bu karakterlerin ağzına tam oturmayacak, izleyicide buruk bir tat bırakacak.

- Türkiye bağlamında hâlâ oyundaki kadar güçlü ayrımlar yaşıyor muyuz?

Ali Uygur Selçuk: Ben Alt Kattakiler oyununun ilk taslağını 2019 yılında kaleme almıştım. Aradan geçen yaklaşık 6 senede, oyunda vurguladığım toplumsal statü ayrımının günden güne daha da arttığını düşünüyorum.

Gözde Yıldız, Aytuğ Civan, Fulya Aksular ve Abbas Tekin (soldan sağa)

- Günümüz konjonktüründe içinde bulunduğumuz toplumu eleştiren veya politik tiyatro yapıldığında sansür ve otosansüre dair neler söylersiniz?

Aytuğ Civan: Günümüz konjonktüründe sansür, tarihte olduğu gibi gücün baskı aracı olarak varlığını sürdürmekte, fakat gerçekte sansür uygulayıcı güç değildir. Gerçek sansür uygulayıcılar, Kulun kula kulluğunun anlamsızlığı içerisinde yaşayan, gücün yanında olup, biat eden, alkış tutanlar ile muhakeme yeteneğini yitirip, cüzi iradesini kaybetmiş olanlardır. Sanat-Tiyatro eylemi, doğası itibariyle politiktir ve özünde daha iyiye doğru bir arayıştır. Tarihin de bize ispatladığı gibi hiçbir iktidar ya da güç merkezi bu arayıştan memnun olmaz, çünkü gerçekte böyle arzuları asla yoktur. Olsaydı zaten binlerce yıldır dünya üzerinde varlığını sürdüren insanlık “kapitalist-emperyalist” gibi trajikomik sistemin içinde sıkışmazdı.

Otosansürün ise çok farklı sebepleri olabilir, bunların başında ve en güçlü olanı korkudur. Fakat korku deneyimi engellediğinde tamamıyla bir düşmandır. Kişinin kendine uyguladığı sansür dışarıdan uygulanandan çok daha tehlikelidir. Çünkü zihin ve özsaygı ile alakalıdır. Daha da tehlikeli olan kişinin otosansürünün üstü örtülü olması, yani farkında olmadan, kodlarıyla kendini engellemiş olması. Farkına varan kişi sorgulamaya başlar, sorgulayan kişi farkına varmaya başlar ve kendini engellediği noktalarla savaşmaya başlayabilir!

- Oyun sınıfsal ayrıma dair güzel mesajlar veriyor. Hem yönetmen hem de oyuncu olarak, izleyicinin kendini oyunda konumlandırma şekliyle ilgili bir gözleminiz var mı? Acaba seyirci oyunu izlerken kendi yaşamına mı dönüyor, yoksa "ötekine" mi bakıyor?

Aytuğ Civan: Seyirci oyunu seyrederken her ikisini de yapabiliyor hem kendi hayatına bakıyor hem de ötekini seyrediyor. Ben daha konforlu bir hayat için neler yapardım diye sorabiliyor, ya da komşularına karşı yargılarını gözden geçirebiliyor. Ya da sadece seyrediyor ve gülüyor.

Gözde Yıldız, Fulya Aksular ve Aytuğ Civan  (soldan sağa)

- Biraz da 2020 yılında kurulan Mahal-art Galata'dan bahseder misiniz, böyle bir ekonomide sahne açmak çok cesur bir hareket değil mi? Türkiye’de bağımsız tiyatro yapmanın zorluklarıyla nasıl başa çıkıyorsunuz?

Aytuğ Civan: Mahal-art Galata her yer oyun alanı, her yer seyir alanı olarak tasarlanan bir perdesiz sahne, Mahal-art Galata tiyatro dışında kalan tüm vakitlerini diğer sanat disiplinleri ile paylaşma niyetiyle kuruldu.

Böyle bir ekonomide sahne açmak bir kenara yaşamak bile neredeyse imkânsız hale geldi. Yani aslında zaten bir ekonomiden bahsedemiyoruz, çünkü ekonominin içinde bir matematik var, o matematik biz de çökmüş durumda. Asgari ücretle şanslıysanız sadece kiranızı belki ödeyebildiğiniz bir yerde dört işlemi bile kullanmanıza gerek kalmıyor.  

Dışarıdan bakıldığında çok cesurca ya da çok aptalca görünüyor olabilir fakat ben içerisinde olduğum için sanırım pek farkında olmuyorum.

Türkiye’de tiyatro yapmanın zorlukları hiç bitmediği için, zorluklarla başa çıkıp çıkamadığımı da net söyleyemiyorum. Biri bitiyor gibi de diğeri başlıyor sanki, derken öteki de geldi galiba. Hepsi beraber hop çay demleyeyim bari diyorum, oturup hep beraber kahve içiyoruz. Bir kahvenin kırk yıl hatırı var diyorlar...  Gitmek de bitmek de bilmiyorlar… (Gülüyor)

Gerçekte zaten bağımlı bir tiyatro yapılamaz. Nerede, ne şekilde tiyatro yaparsanız yapın bağımsız ve özerk olmak zorundadır.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

La Diva Turca Leyla Gencer’in izinde La Scala’daki soprano Nazlıcan Karakaş: Türkiye’deki eğitimle alakası yok!

"'Siz gençsiniz ve geliştirmek adı altında biz sizi bu konsere çıkarıyoruz ve herhangi bir ödenek, ödeme almayacaksınız.' Kendimi ne kadar geliştirmiş olursam olayım her zaman bu cevabı duydum. Biz de bir şeyler yapıyorsak gerçekten bunların karşılığını almalıyız"

YouTube kayıtlarını dinleyerek konservatuara ikincilikle girdi, kazandığı yarışmayla La Scala’ya gitti; soprano Nazlıcan Karakaş takdimimdir

"10. Leyla Gencer Şan Yarışması'nda ikinci olduktan sonra ertesi gün, yaşamımı idare etmek için öğrencilerime, piyano dersi, şan dersi vermek için sabah 10.00’da işime gittim"

Mayıs ayında kaçırılmaması gereken dört bütçe dostu tiyatro oyunu

Sezonun son sahnesine yaklaşırken, ağırlaşan gündelik hayatımızı kapı eşiğinde bırakıp, bir lahza da olsa birilerinin hayallerine, hayallerimizle eşlik edelim. Çünkü birlikte hayal etmek, belki de en büyük direniş biçimidir

"
"