10 Mayıs 2025
Leyla Gencer
Opera, bale ve klasik müziğin perde arkasına, yaratıcı süreçlerine ve sahnelenen hikâyelere tanıklık ettiğimiz T24’ün yeni serisinin ilk bölümünde, opera sanatçısı Güneş Uluçay’dan opera sanatçısı olmayı dinlemiştik.
Opera, bale ve klasik müzik dünyasını keşfetmek için başladığımız söyleşi serimizin ikinci bölümünde ise İstanbul Devlet Opera ve Balesi (İDOB) başdansçıları Batur Büklü, Büşra Ay ve M. Çağatay Özmen; bale sanatını, eğitimini, iş imkanlarını ve Türkiye’de bale sanatçısı olmayı anlatmıştı.
Serinin üçüncü bölümünde de Büklü, Ay ve Özmen’le pointe çıkmak, point kırmak, yükseğe zıplamak, sahnedeki paytak yürüyüşlerinin anlamını ve temsillerdeki ara alkışın performansa etkilerini konuşmuştuk.
İDOB başdansçıları; yaşadıkları ilginç diyalogları, "bale spor mudur" tartışmalarını, balerin ayaklarının neden deforme olduğunu ve seyircilerin temsillerde yapmaması gerekenleri serinin dördüncü bölümünde anlatmıştı.
Geçen hafta ise Accademia Teatro alla Scala’da (La Scala Tiyatro Akademisi) eğitim gören genç opera sanatçısı, soprano Nazlıcan Karakaş; nasıl opera sanatçısı olunduğunu, eğitim sürecini, ilk sahne deneyimini ve ikincilikle tamamladığı 10. Leyla Gencer Şan Yarışması sürecini T24'e anlattı.
Bu bölümde Karakaş’la, 2008 yılında bugün hayatını kaybeden La Diva Turca Leyla Gencer’i andık. 20. yüzyılın en önemli sopranolarından biri olarak kabul edilen Gencer’in sanat hayatındaki dönüm noktalarını, yıllarca sahne aldığı La Scala’yı, ölümünden sonra Milano’da nasıl hatırlandığını, İtalya’daki sanat eğitimi sürecini ve Türkiye’de konservatuar öğrencilerinin karşılaştığı sorunları ele aldık.
- 10 Mayıs 2008’te hayatını kaybeden Leyla Gencer ve artık onun evi diyebileceğimiz La Scala’yla başlayalım. Dünyanın en ünlü opera evi olan La Scala’da olmak nasıl bir his? Hatta burada şunu ekleyeyim biraz da ‘La Diva Turca’mız Leyla Gencer’den de bahseder misin, La Scala’da ve Milano’da nasıl anılıyor? Oradaki eğitim sistemiyle Türkiye'deki eğitim sistemini kıyaslayabiliyor muyuz?
Şöyle ki önce Leyla Gencer'den başlamak istiyorum çünkü benim için de çok büyük idol. İtalya'ya geldiğimde La Scala Akademisi’ne adım attığım ilk anda zaten ilk dersim Biblioteka Gencer'de olmuştu. Yani Leyla Gencer'in kitaplarından oluşan bir kütüphane var akademide ve orada Leyla Gencer'in çok büyük fotoğrafları, afişleri, La Scala da yapmış olduğu operalardan bazı fotoğraflar var ve ilk dersimin orada olması beni çok etkilemişti. Oraya adım attığınız anda aslında Leyla Gencer'in çok büyük bir emeği olduğunu hissediyorsunuz.
Ve bunu eğitmenlerimden de çok fazla duydum. Gencer’le alakalı anılarını anlatanlar çok fazla oldu. Onun dışında burada İtalya'da Leyla Gencer'in bir ekol olduğundan çok bahseden oldu. Leyla Gencer'in o disiplini, yenilikçi bakış açısı, kitaplara olan düşkünlüğü, çalışma azmi... Yani aslında Türklerin böyle bir karakterde olduğunu İtalyanlara göstermiş Leyla Gencer. Bunu buradayken çok net anladım ve gerçekten burada çok büyük bir diva her yerde öyle bence.
Çok büyük öncülükleri var ve akademiye gelecek olursam da Leyla Gencer'in yapmış olduğu o basamakların hepsine şahit oluyoruz. Eğitmenler olsun birçok şeyde aslında onun emekleri var ve ben burada sanıyorum, yanlış olmasın ama eğitim gören dördüncü Türk olabilirim ve bunun da etkisini her zaman hissediyorum. Eğitim sisteminde de genellikle bir tane şan hocamız var ve bu zamanda Leyla Gencer'miş. Şu anda Luciana D'Intino diye ünlü bir mezzo-soprandan ders alıyoruz. Sonrasında kareografi dersimiz var, sahne dersimiz var, çeşitli piyanistlerden, şeflerden dersler alıyoruz ve çok üzülerek şunu söylemek istiyorum ki Türkiye'de aldığımız eğitimle uzaktan yakından alakası yok.
- Accademia Teatro alla Scala nasıl bir yer, her isteyen girebiliyor mu yoksa belli başlı şartları mı var? İlk önce bunun cevabını alayım sonra biraz daha detaylandırırız.
La Scala Akademisi tiyatro olarak Teatro alla Scala’yı temsilen bir akademi olduğu için her isteyen tabii ki giremiyor ve belli başlı aşamalardan geçiyorsunuz. Normal şartlarda ilk olarak videolu olarak başvuru yapıyorsunuz. Sonra size tiyatroya çağırıyorlar ve yanlış hatırlamıyorsam üç aşamadan geçiyorsunuz. Bu üç aşamada teatral aşamalar oluyor, dans olabiliyor, aryalarınızı söylüyorsunuz ve psikolojik olarak buna hazır olup olmadığınız deneniyor. Fakat benim açımdan bu biraz daha kolay oldu diyelim. Çünkü 10. Leyla Gencer Şan Yarışması aslında La Scala ve İKSV bazlı bir yarışma olduğu için ben üç aylık eğitim bursuyla oraya gittikten sonra ilk ayımda tiyatrodan çağırıldım ve “sizi dinlemek istiyoruz, dinleti yapmanızı istiyoruz” dediler. Oradaki hem akademiden müdürlere hem de aynı zamanda Teatro alla Scala'daki cast direktörü, orkestra şefi gibi ünlü isimlere ben sadece bir kere bir dinleti yaptım ve sonrasında iki yıllık bu eğitimi kazanmış oldum. Benim açımdan çok kolay olmuş oldu. Tabii yarışmanın getirmiş olduğu ve oradaki eğitim süresince öğretmenlerin, müdürlerin beni tanımasının getirmiş olduğu bir kolaylıktı.
Ama normal şartlarda çok zor aşamalardan geçiliyor. Ve bir çok bölüm var. Bale var, şan bölümü var, piano bölümü var. Aynı zamanda makyaj bölümü var, dekor, kostüm bölümü var, fotoğrafçılık bölümü var. Bir çok bölümü var. Tabii diğer bölümlere nasıl girilir, ne yapılır, pek bir bilgim yok ama şan açısından bu şekilde.
- Şu anda galiba La Scala'daki tek Türk sensin anladığım kadarıyla.
Şu anda La Scala'daki tek Türk ben değilim. Geçen senelerde yapılmış olan odisyonlar sonucu La Scala'yı kazanan bir tek Türk olan bir arkadaşımız vardı. Dilan Şaka, mezzo-soprano. Dilan Şaka eğitimine devam ederken ben onun yanına aslında ikinci Türk olarak gelmiş oldum.
- La Scala'da eğitim alan çok kimseyi tanımadığımız için merak ettiğim çok şey var. Aslında orası bir üniversite, bir konservatuvar gibi bir yer. Orada yaşam nasıl, nerede kalıyorsunuz, kendi imkanlarınızda mı ev tutuyorsunuz ya da tiyatronun kendi yurdu vesaire böyle şeyler var mı? Biraz da oradaki yaşamdan bahseder misin?
Aslında operanın mutfağı gibi diyebilirim. Teatro alla Scala'nın mutfağı. Siz Teatro alla Scala’da çıkabilmek için önce o mutfakta güzel yemekler pişirebiliyor musunuz, bunu deneyimlemeniz gerekiyor. Bu mutfakta birçok şeyi öğretiyorlar size. Aslında psikolojik olarak da birçok şeyi öğretiyorlar. Sonrasında hazır olan kişilerle ya da onların seçmiş olduğu kişilerle tiyatroda bazı konserler, operalar seslendiriliyor. Onun dışında kalacak yer olarak maddi olarak bir karşılamaları yok. Fakat siz burada eğitim kazandığınız zaman, kazanmış olduğunuz bir burs oluyor. Ve İtalya hükümeti size bu bursu zaten sağlıyor.
Sonrasında siz kendiniz ev tutabilirsiniz veya yurtta kalabilirsiniz. Benim için bu şöyle oldu. Geldiğim ilk üç ay kendi tuttuğum bir odada yaşadım.
Sonra bana şöyle bir teklifte bulundular. Hem İtalyancayı çok daha kolay öğrenebilmem açısından. Milano’da, Giuseppe Verdi diye bir bestecinin evi var. Büyük bir köşk gibi bir yer aslında burası ve sadece müzisyenlerin yaşadığı bir yer. “Burada kalmak ister misin? Senin için çok daha rahat olur. Çünkü burada piyanolar sadece müzisyenler var” demişlerdi.
Ben de sonrasında buraya taşındım. Çok memnunum çünkü çok enteresan film gibi bazı sahneler yaşıyorum. Zamanında Teatro alla Scala’da veya başka yerlerde söylemiş olan sopranolar, baritonlar, balerinler, orkestra şefleri, kemancılar birçok yaş almış insanla burada tanıştım. Yaş almış müzisyenler de burada kalabiliyor öğrencilerin yanı sıra. Kaldığım yer olan Casa Verdi’nin şöyle bir kuralı var. Akşam yemeğinde, öğle yemeğinde ve kahvaltılarda genç ve yaş almış insanlarla birlikte karma oturuluyor. Bu bir kural. Yemeğe çıktığım zaman benim için çok enteresan olmuştu. İlk yukarı çıktığımda, yemek yediğimde ben gidip özellikle tanışmak istemiştim hepsiyle ama ben gelir gelmez hepsi ayağa kalkıp benimle özellikle gelip tanıştılar. Çok sevecen bir şekilde. Sanıyorum burada kalan tek Türk olduğum için onlar için çok şaşırtıcı. “Aa, Türksün. İstanbul'u çok seviyoruz.” Sürekli böyle tepkiler aldım. Bir noktada orada birlikte yemek yerken onların o tecrübelerini hissetmek benim için çok apayrı.
Bu insanlar bu yoldan geçti. Bunları yaptılar ve bir tecrübe sizin karşınızda oturmuş oluyor. Ve aslında o yemekler benim için hep bir film sahnesi. Ne alabilirim, neler yaptılar. Acaba neler önerirler. Sürekli sevecen bir şekilde de karşılandığım için kalacak yerim açısından çok memnunum bu şekilde.
- Ortak dil, anladığım kadarıyla İtalyanca.
Evet kesinlikle burada İtalyanca konuşmanız gerekiyor diyebilirim. Çünkü artık buraya geldiyseniz ve burada yaşamaya başladıysanız sizin için öyle bir toleransları olmuyor ve bir noktada ben aslında İtalyanca'yı çok bilmeyerek geldim buraya. Tabii ki bir bazım vardı ama burada biraz daha o dil kabiliyetini oluşturmuş oldum diyebilirim bu insanlarla sohbet ederken. Aslında bazı yanlış kelimeler söylediğimde ya da bazı şeyleri yanlış telaffuz ettiğim zaman onlar tarafından çok sevecen uyarılar alıyorum. “Şöyle diyebilirsin” gibi tepkiler alıyorum ve çok sıcakkanlı insanlar oldukları için de dil olarak bir ortak yol bulabiliyoruz. Çünkü Türklere çok benziyorlar sıcakkanlı ve gerçekten sevecen insanlar.
- Geçen haftaki söyleşimizde Leyla Gencer Şan Yarışması’nda ikinci olduğunu öğrendiğinin sabahında tekrar şan eğitimi ve piyano eğitimi verdiğin kursa gittiğini söyledin. Anladığım kadarıyla opera sanatçısı olmak için de diğer öğrenciler gibi ya ekiş yapmak gerekiyor ya da aileden destek almak gerekiyor. Biraz o sanat öğrencilerinin, konservatuvar öğrencilerinin yaşadığı zorluklardan da bahseder misin?
Opera sanatçısı olma yolunda Türkiye'de eğer konservatuvar mezunu bir bireyseniz gerçekten sizi zorlu yollar bekliyor. Çünkü sebebi de şu kadro gerçekten yok ve bir noktada operaların sadece devlete bağlı olması bizi bu noktada kısıtlıyor. Dünyanın her yerinde operalar dışında akademiler var, opera akademileri. Türkiye'de de aslında böyle akademiler olursa bizler gibi birçok konservatuvar mezunu arkadaşım için çok büyük umut olabilir. Fakat olay sadece burada eğitim de değil. Bir noktada hepimiz mezun olduktan sonra artık kendi ayaklarımızın üstünde durmak durumunda kalıyoruz ve bu durumda da ilk tercih ettiğimiz meslek gerçekten eğitmenlik olmuş oluyor. Piyano eğitmenliği, şan eğitmenliği ya da tiyatro gibi.
Bu noktada tabii ailesinden destek alan arkadaşlarım da olabilir ama benim çevremdeki herkes kendi ayakları üstünde durup gerçekten bir şekilde geçinmeye çalışan insanlar. Şimdi siz bir yerde eğitmenlik yaparken aynı zamanda opera sanatıyla ilgilenemezsiniz. Bu çok zor ve meşakkatli bir yol olmuş oluyor. Çünkü altı tane ders verirken, konuşurken ve sürekli bunu anlatırken sonrasında sesiniz ertesi güne belki sağlıklı bile kalmaya biliyor.
Ama bir noktada bizler bunlar için savaşıyoruz, dinlenecek başka alanlar buluyoruz. Belki sosyalliğimizden ödün veriyoruz. Ama bir şekilde opera içinde kendimizi buluyoruz.
Şu konuya da değinmek istiyorum. Ben opera projelerinde ya da konserlerinde çok fazla bulundum Türkiye'de. Ama karşıma çıkan ilk şey şuydu.
“Siz gençsiniz ve geliştirmek adı altında biz sizi bu konsere çıkarıyoruz ve herhangi bir ödenek, ödeme almayacaksınız.” Bu her zaman mezun olalı sanırım 3 sene 4 sene oluyor ve bu 4 sene içerisinde kendimi ne kadar geliştirmiş olursam olayım her zaman bu cevabı duydum. Çünkü bir noktada aslında bu alışılmış bir şey haline gelmiş ve bu çok yanlış bir şey.
Bizler genç olabiliriz, yeni mezunlar olabiliriz ama bu meslekte bir şeyler yapıp kendimizi yaratma peşindeyiz. Bu noktada gerçekten bizlere yardım etmek istiyorsanız emeğimizin karşılığını vermek durumundasınız.. Bunu çok fazla insan yapıyor hâlâ, görüyorum. Bu en çok canımı yakan şeylerden biri çünkü ben gerçekten o konsere çok severek çıkıyorum. Çok severek söylüyorum. Ama ertesi gün ya da o akşam koşa koşa başka bir yere gidip bir şekilde geçimimi sağlamak için paramı kazanmaya çalışacaksam bir noktada o benim için gerçekten üzücü bir şey haline gelebiliyor. Biz de bir şeyler yapıyorsak gerçekten bunların karşılığını almalıyız.
Bu değişmeli, gerçekten değişmeli. Birçok insan çok büyük bir aşkla operaya bağlı. Benim çevremde de çok fazla arkadaşım var ve onların da bir şekilde bir şeyler yapabilmesini istiyorum.
Her şey çok kısıtlı. Yarışmalar dört veya üç tane ve orada da en fazla iki veya üç kişiye bir şey yapılabiliyor. Ve geriye kalan insanların hepsi kendi başlarına bir şeyler yapmaya çalışıyor.
Opera sanatını tek başına, bir yerde ders vererek götürmek çok imkansız. Bu yüzden gerçekten yenilikler istiyorum. Özellikle genç arkadaşlarım, yeni mezunlar için bir oluşum olabilir, bir akademi olabilir. Böyle bir şeyin olması gerçekten bizim çok büyük, temel bir ihtiyacımız sanatta.
- Umarım sesinizi duyarlar ve en kısa zamanda genç sanatçıların bütün ihtiyaçları giderilir. Çok teşekkür ederim ve haftaya görüşmek üzere.
Teşekkür ederim.
Söyleşinin tamamı T24’ün YouTube kanalında…
Leyla Gencer kimdir?20. yüzyıl opera dünyasına damgasını vuran Leyla Gencer İstanbul’da doğdu. İstanbul Belediye Konservatuvarı’nda başladığı şan eğitimine İtalyan soprano Giannina Arangi-Lombardi ve Apollo Granforte ile devam etti. 1950’de Ankara Devlet Operası sahnesinde Mascagni’nin Cavalleria Rusticana’sında Santuzza rolünü yorumladıktan sonra kısa bir süre içerisinde yurtiçinde tanınan bir opera sanatçısı oldu, birçok önemli devlet etkinliğine soprano olarak davet edildi. İtalya sahnelerine Napoli’deki San Carlo Tiyatrosu’nda yine Santuzza rolüyle adım attı ve bir yıl sonra Madama Butterfly ve Yevgeni Onegin operaları için tekrar Napoli’ye döndü. 26 Ocak 1957’de La Scala Tiyatrosu’nda ilk kez sahneye çıkarak Poulenc’in Les Dialogues des Carmelites’sinin dünya prömiyerinde Lidoine rolünü yorumladı. 1957 ile 1980 arasında La Scala Tiyatrosu’nda, Verdi, Bellini, Donizetti, Mozart, Monteverdi, Gluck, Çaykovski, Britten ve Pizzetti’ninkiler başta olmak üzere birçok operada başrol oynadı. Vittorio Gui, Tulio Serafin, Gianandrea Gavazzeni ve Riccardo Muti gibi büyük İtalyan şeflerle çalıştı. Donizetti’nin unutulmuş operalarını başarılı bir şekilde yorumlayarak “Donizetti Rönesansı”nın gelişmesine büyük katkıda bulundu.
|
"10. Leyla Gencer Şan Yarışması'nda ikinci olduktan sonra ertesi gün, yaşamımı idare etmek için öğrencilerime, piyano dersi, şan dersi vermek için sabah 10.00’da işime gittim"
Sezonun son sahnesine yaklaşırken, ağırlaşan gündelik hayatımızı kapı eşiğinde bırakıp, bir lahza da olsa birilerinin hayallerine, hayallerimizle eşlik edelim. Çünkü birlikte hayal etmek, belki de en büyük direniş biçimidir
"Fikir hürriyeti ve anayasal hak yok sayılıyor; ben adaletsizliğe, tek adam rejimine, çalınan gençliğe itiraz ettim!"
© Tüm hakları saklıdır.