26 Haziran 2022

Mavi gezinin mavi yolcuları

Bu kıyıların her noktasında mitler, ruhumuzu aydınlatıyor. Hangi noktadan çıkarsanız Mavi'nin hikâyesi derinlerde

Azra Erhat ve Balıkçı kadar bu yolculuğu en ilkel ve doğal koşullarda yapan olmamıştır.

Azra Erhat'ın anlatımını aktarmadan tadına varamayız diye düşünüyorum.

1950 yıllarından başlıyor masalsı yolculuk.

Mavi Geziye çıkılacağı zamanlar yaklaşınca, Mavi Yolcuları bir heyecan kaplar. Bodrum veya Marmaris'e gitmek üzere hazırlıklara başlarlar.

Önceleri Kuşadası'ndan başlayan yolculuk o bölgenin fazlaca turistik olması ile çıkış limanı olmaktan çıkmıştır. (Dediği yıllar 1950'ler. Şimdi görse ne yazardı acaba?)

''Kumanya listesi düzmek'' en önemli iştir. Kaç günde kaç öğün yenileceği, su konusu, her yemekten sonra kesilecek buz gibi karpuzun hesaplanması, çay, kahve, şeker, pirinç gibi temel gıda maddelerinin eksiksiz hesaplanması, içkiler, kuru gıdalar gibi tüm detayların günlerce hazırlığı...

Bunların yerel bakkallardan temini...

O dönemde şimdi olduğu gibi teknelerin arasında buz satan, dondurma ve haşlanmış mısır, hatta elde açılmış mis gibi otlu börekleri gezdiren pancar motorlu minik tekneler olmadığı için tüm ihtiyaçların eksiksiz olması önemli konu.

Geçen yaz gördüğüm sahneyi Azra Erhat hayal bile edemezdi. Düğün alayı kurulmuştu ve birkaç tekne art arda yaklaştı. İçindeki kandil/şamdan arası ışıklı yanar döner lambalı aydınlatmalar bir ahşap taşıyıcı üzerinde denize indirildi ve ekip müthiş müzikler eşliğinde eğlenerek kıyıya çıktı. Kıyıda büyük masalar kuruldu, ateşler yakıldı ve asıl düğün orada yapıldı.

Tabii ki ardlarında bıraktıkları karpuz kabukları ve gıda maddeleri, sabah güneş doğmadan kıyıya inip onları toparlayan domuz ailelerinin çok işine yaradı.

Evet Azra Erhat... Eğlencenin türü değişti siz yokken du dünyada.

Evet Balıkçı... Bodrum'da müzikler değişti siz yokken, binalar, sizin eviniz artık tanıyamayacağınız bir mekanlara dönüştü. Ama Kumbahçe'de Mavi'nin önündeki çay bahçesinin denize bakan bölümünde duran bankta siz yine bacak bacak üzerine atmış Kaleye bakıyorsunuz. Kale bile değişti. Oğuz Alpözen dönemi yok. Sizin Mavi Yolculuğunuzun bayrağı artık yok. Ama Azra Erhat yazmıştı, Mavi Yolculuk'un bayrağı vardır. Mavi Yolcular'ın forsu açık mavi zemin üzerine beyazla çizilmiş bir kupa ve iki küçük amfora'dır.

Bu simge, Keramos'ta bulunmuş bir taş stel'den esinlenerek yapılmıştır. Bu bayrakların üzerine büyük harflerle MERHABA yazılır ve törenle iskeledeki bayrak direğine çekilir.

Sabahattin Eyüboğlu ise katıldığı her mavi gezide üst arka güverteye çıkarak bisiklet tekerlediğinden yapıp rengarenk süslediği fırıldağı asar. Fırıldak rüzgara göre döndükçe tekneye renklilik ve neşe katar.

Şimdi eğlenmenin ve neşelenmenin türü değişti doğal olarak.

Kültür bir yenilenme. Hümanizma ise geçmişte kendi çağımızdaki insanlık sorunlarına ve de görüşlerine en yakın olanı içimize alıp, en yakın görüşleri benimseyip onları örneklemeler olarak alıp, klasik kalıpları ile değerlendirmekle birlikte yeniyi arayıp, yeniyi söylemek değil midir?

Bugün kültürün zirvesine ulaşmış Batılı ulusların hepsi bunu yaptılar ve klasiğe sırtarını dönmediler. Knidos Afroditi veya Praksiteles'in Hermes'i yüzyıllarca güzeldi ve hep güzel kalacak.

Bodrum'a karadan da denizden de gelseniz gökyüzündeki duru aydınlık ve kıyı boyu uzanan beyaz kordon sizi sarar. Ufacık Karaada, İstanköy, Kalimnos Adaları ile Antik Çağ'da ''eski deniz'' diye anılan Arşipel'e açılır.

İki koy üzerinde kurulan Bodrum, Girit göçmenlerinin yerleşimi ile Rum Mahallesi diye anılan doğu koyu Akdeniz tipi beyaz evleri ve daracık sokakları ile capcanlı, oteller lokantalar ile neşe içindedir. Türk Mahallesi dediğimiz Batı koyu ise, liman boyunca kavis yapar. Buradaki evler bahçe içinde yeşillikler ve meyve ağaçları ile doludur. Dünyanın yedi harikasından birisi sayılan Mausoleion buradadır. Bodrum'un antik tiyatrosu buradadır. İki koyun tam ortasında Bodrum Kalesi...

Ve tarih görünür mü, yaşanır mı?

Balıkçı bize bambaşka bir duygu ile aktardı tarihi, Bodrum'u, mitolojiyi. Onlarla da sevdik şövalyeleri.

Azra'ya yazdığı bir mektupta Myndos Gümüşlük'tür. "Gittin a! Müskebi, Akçaalan, Karabağ köylerini de gördün.Tertemiz taş evler, önünde asma çardaklı bahçelerini gördün a!" diyerek anlattığı yazı diline hayran olmamak mümkün mü? Bunları Hasan Ali'ye yaz dediği dönem Hasan Ali Yücel'in Milli Eğitim Bakanı olduğu yıllar olsa gerek.

Aralarındaki yüce entelektüel sohbeti, yazışmaları, kültürel aktarımlardan nasıl beslendiklerini her okuduğumda yeniden onları sanatın bilginin ve Heredotos'un anlattığı masallardaki Arion'un masalı kadar sevimli olduğunu hissediyorum.

Bu kıyıların her noktasında mitler, ruhumuzu aydınlatıyor. Hangi noktadan çıkarsanız Mavi'nin hikâyesi derinlerde.

Hera, İda dağının tepesine altın arabası ile geldiğinde, Zeus Troya savaşını yönetmektedir. Bulutları devşirmektedir. Azra Erhat bir yandan bunları anlatır Uçarı'da.

Ve biliriz ki o "Mavi Yolcular" arasında geçen konuşma şöyle: "Troya'dan yana mısınız yoksa Yunanlılar'dan yana mı?" "Troya'dan yanayız," sesleri geliyor adeta.

Akhilleus'dan yana mı, Hektor'dan yana mı? Hektor. Hektor diye parmaklar kalkıyor ve Uçarı'nın güvertesi kahkahalarla çınlıyordu. Burası Behramkale-Assos'un şimdiki adı ile Edremit Körfez'inde Midlli Adasına en yakın köyümüz. Burada İlyada okunur.

Montaigne de öyle yazmış.

Öyle büyük bir komedya ki bu İlyada, yüzyıllardan beri krallar, devletler, imparatorlar sanki ondan aldıkları rolleri oynuyorlar ve bütün dünya bu komedyanın sahnesi oluyor.

Esmer Erdem

Esmer Erdem, sanat tarihçi bir anne ile ressam bir babanın kızı olarak Ankara’da doğdu.
Sanatsal projeler ve sanatsal üretim alanında yoğunlaştı.

Hayatında iz bırakan en önemli dönemi, “Urart Okulu” denilebilecek sistem ve Mehmet Kabaş’a borçlu olduğunu vurgular.

Müze replikaları ve özel tasarım ürünlerle markaların üretiminde çalıştı, uzun süre DÖSİMM (Kültür Bakanlığı Döner Sermaye İşletmesi Merkez Müdürlüğü) için heykel, takı ve sanatsal obje  üretti; dünya turizm fuarlarında 300 parçalık Eski Hitit'den günümüze kadar gelen Anadolu Uygarlıkları Replika Koleksiyonu’nu sergiledi.

Armaggan mağazalarının kuruluş, markalaşma ve konsept sürecinin belirlenmesinde yer aldı, "luxury handcraft" akımının Türkiye'de başlatılmasının öncülerinden oldu. Tüm atölye ve tasarım-üretim ekibinin oluşumu, Hereke tezgâhlarında Osmanlı kumaşları dokumasına kadar giden kültürel süreci kurdu. Gaziantep Tasarım Mağazası ile ‘kutnu kumaş’ın kullanım alanlarını genişleterek dünyaya tanıtılmasında rol üstlendi.

Edirne Tasarım, Zeugma Müzesi koleksiyonu, Cumhurbaşkanlığı özel hediyeleri, Ankara CSO tasarım mağazası, Atatürk Kültür Merkezi tasarım mağazası ile birçok kurum ve kuruluşta statü hediyeleri üretimi gibi iş ve sanat projelerinde yer aldı.

Esmer Erdem Sanat Tasarım Üretim Şirketini kurdu, çalışmalarına İstanbul ve Bodrum'da sürdürüyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Semboller ve renkler

Has yaratıcılık budur bence.. Renkler ve sembollerle oynayanların ilkesi ile yaşanacaklar.. Bir anlamda duyguları, duyarlılıkları, hazları, umutları öznel biçimde kurgulamak.. 

'Günlük!' diye başlayan yazılar..

Anılar gelir, aslında kendi kalakalmışlığına ağlarsın; varken hiç düşünmediğin olayları, birlikte geçirilen zamanları anımsarsın..

Özgürlük üzerine..

Acıdan, ayıplardan, baskılardan, hayata dayatılan engellerden ne zaman korkulmaz ve özgürleşilir?