30 Haziran 2012

Hayvanlar ve insanlar - 2

Londra’da yaşayan arkadaşım Ramazan ağabey, bir köpek satın alır. Evinin bahçesinde köpeğini besler bir süre...

Londra’da yaşayan arkadaşım Ramazan ağabey, bir köpek satın alır. Evinin bahçesinde köpeğini besler bir süre. Bir gün köpeği aldığı enstitünün görevlileri gelir ve köpeği kendisinden geri alırlar. Gerekçe, arkadaşımın onu bahçede yirmi metreden daha kısa bir iple bağlamış olmasıdır. Kendisiyle daha sonra bu konuyu tartıştığımızda ona sormuştum: “Neden bizim gibi ülkelerde hayvanların bir değeri yok?” Şöyle yanıtlamıştı sorumu: “Galiba bu, bütün müslüman ülkelerde böyle. Hayvanlara değer verilmiyor.” Gerçekten de yanıtı doğruluk payı içeriyordu. Şöyle bir düşündüğümde kaç tane müslüman ülkede hayvan haklarını koruyan enstitüler var?

Geri bıraktırılmış ülkelerde, ne insanın, ne hayvanların hakları oluyor: ne de insanlar doğaya saygılı olabiliyorlar. Aynı şekilde sanayileşmiş ülkelerde de kapitalizmin gelişimi doğanın ve canlı türlerinin bundan olumsuz etkilenmesini sağlıyor; yaşam alanı bulamamalarına yol açıyor. Kapitalizm geliştikçe faunayı oluşturan canlı türleri giderek azalıyor; su, hava ve doğanın tümü büyük bir kirlenmeye uğratılıyor.

Budizme göre, herhangi bir canlıyı öldürmek (en zehirli örümcek ve yılanlar da dahil) kesinlikle yasaktır. Budistler, doğa ile barışık olmanın, faunayı oluşturan canlılarla barışık yaşamaktan geçtiğini keşfetmişlerdir.

Bir insanın hayatı, neden bir yılanın, bir örümceğin ya da bir karıncanın hayatından daha değerli olsun?

Hayvanlarda gelecek ve geçmiş kaygısı çok fazla yok, anı daha iyi yaşıyorlar bu yüzden. Hayvanların ölümle ilişkileri de insandan farklıdır. Örneğin öleceğini hisseden yaşlı filler, rahatlıkla ölüm ile buluşabilecekleri bir yer ararlar. İnsan ise 150 yıl bile yaşasa, yine de fazla yaşamak ister, ölümün doğallığını bir türlü kabullenmez.

Çoğu zaman insanlar, “hayvan” kelimesini birbirlerine karşı küfür ya da hakaret olarak kullanıyorlar. Ama insanın da bir hayvan olduğunu unutuyorlar. İnsan hayvanlıktan uzaklaştığı ölçüde kendi dünyasında da tutsaklaşmıştır.

Hayvanlar insanlardan çok daha fazla özgürdür. Örneğin hayvanlar, sürü içerisinde diğerlerinin göreceği endişesine kapılmadan tuvaletini yapar, gaz çıkarır veya çiftleşirler. Yani istedikleri an, istedikleri şeyi yapmaya çalışırlar, fazla hesap yapmazlar.

İnsanlık gelecek yüzyılda insan ya da hayvan haklarının ötesinde, “canlı hakları” bilincine ulaşacaktır. Evrende yaşayan her canlının yaşamaktan doğan hakları vardır, tıpkı insanların haklarının olduğu gibi.

Yazarın Diğer Yazıları

İktidar kavramı üzerine anarşist notlar

İktidar olgusu, çağlar boyunca insanın birbiri üzerinde egemen olma, yönetme ve yönlendirme arzularına neden olmuştur. Bu olgu, imparatorluklar kurmuş, yıkmış, toplumsal ve bireysel düzlemde ise ilişkilerin niteliğini belirlemiştir.

Gerçek nedir? Ya da gerçek gerçek midir?

Bu soru tarihsel olarak filozofların yanıt aradığı en önemli sorulardan birisidir. İnsanların çoğu aslında toplumsal yaşam içerisinde gerçeği aramazlar, daha doğrusu gerçek diye bir sorunları yoktur. Çünkü çoğu zaman gerçeğe ulaşma çabası riskli ve tehlikelidir.

"
"