23 Kasım 2020

İşkence ve kötü muamele yasağı göçmen ve mülteciler için de geçerlidir

Uluslararası insan hakları hukukunda yaşam hakkı, köleliğin yasaklanması ve kanunsuz suç olmaz gibi işkence ve kötü muamele yasağı da “üstün hukuk” düzeyindedir

Uluslararası hukukta işkence ve kötü muamele yasağı “üstün hukuk” (jus cogens) niteliği taşır. Savaş dahil her koşulda geçerlidir. Hiçbir koşulda askıya alınamaz. Avrupa Konseyi İşkencenin Önlenmesi Komitesi, mültecileri zorla geri gönderen ve mültecilere yönelik uygulamaları insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele boyutuna varan Yunanistan’a çağrıda bulundu.

Uluslararası insan hakları hukukunda yaşam hakkı, köleliğin yasaklanması ve kanunsuz suç olmaz gibi işkence ve kötü muamele yasağı da “üstün hukuk” (jus cogens) düzeyindedir. İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin 5. maddesi ile Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin 7. maddesinde yer alan işkence ve kötü muamele yasağına ilişkin hükümler, ayrıca İşkenceye Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi bu çerçevede değerlendirilir. Avrupa insan hakları hukukunda da aynı kural geçerlidir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin işkence yasağına ilişkin 3. maddesi ile Avrupa İşkencenin Önlenmesi Sözleşmesi’nde yer alan düzenlemeler askıya alınamayacak haklar arasında sayılır.

İşkenceye Karşı BM Sözleşmesi’nin 2. maddesi; savaş durumu, savaş tehdidi ya da iç siyasi istikrarsızlık dahil hiç bir özel durumun işkence için gerekçe olmayacağını vurgular.

Türkiye hem Birleşmiş Milletler hem Avrupa Konseyi sözleşmelerinin tarafıdır. Bu sözleşmeler Anayasamız uyarınca yasa hükmündedir. Sözleşmelerin de ötesinde, Anayasamız ve ulusal yasalarımız da işkence ve kötü muameleyi her koşulda yasaklayan hükümler içerir. Zaten, uluslararası sözleşme ya da ulusal yasa olmasa da, işkence ya da insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele insan onuruna yakışmaz.

Savaş zamanında ya da bir ulusun varlığını tehdit eden olağanüstü koşullarda bazı insan hakları yükümlülükleri, belirli koşullara bağlı olarak, durumun gerektirdiği ölçüde, orantılı düzeyde ve geçici süreli olarak askıya alınabilir. Kısaca derogasyon yetkisi olarak tanımlanan bu uygulama, koşulsuz ve kalıcı bir askıya alma değildir. Derogasyon yapmayı gerektiren olağanüstü koşulların sona ermesi durumunda olağan uygulamaya geçilmesi beklenir. Yaşam hakkı gibi, işkence ve kötü muamele yasağı da derogasyon kapsamı dışındadır.

Bunun çok sayıda örneği vardır. Türkiye de son olarak 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra Temmuz 2016’da Birleşmiş Milletler’e ve Avrupa Konseyi’ne derogasyon bildirimi iletmiş, iki yıl sonra Olağanüstü Hal’in sürdürülmesine gerek görülmemesi üzerine Temmuz 2018’de derogasyon da son bulmuştur. Aynı dönemde Fransa ve Ukrayna da derogasyon bildiriminde bulunmuşlardır. Günümüzde ise COVID-19 küresel salgını ile mücadele kapsamında çok sayıda devletin derogasyon bildiriminde bulunduğunu görüyoruz. Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi salgınla mücadele önlemlerinin insan haklarına saygı ile dengeli olarak yürütülmesine yönelik ilkelere dikkat çekmekteler.

Bu vesile ile insan hakları sözleşme denetim organlarının işlevlerini hatırlamakta yarar var. Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi kapsamında yürürlükte olan temel hak ve özgürlüklere ilişkin sözleşmelerin tümünün denetim organları var. Bunlar sözleşme ile kurulmuş yapılar. Seçimle gelen bağımsız uzmanlardan oluşurlar. Sözleşmelerin taraf devletlerde uygulanmalarını izler, bir anlamda uygulamanın fotoğrafını çeker, buna göre varsa eksik ya da yanlış uygulamalara dikkat çekerek tavsiyelerde bulunurlar. Ortak çabalar ile geliştirilen sözleşmelere taraf olan devletlerin denetim organları ile yapıcı bir anlayışla işbirliği yapmaları beklenir.

Tıpkı Türkiye gibi Yunanistan da BM ve AK sözleşmelerinde taraf

Gelelim Yunanistan’ın mülteci uygulamasına. Yunanistan da Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi sözleşmelerine taraf. Dolayısıyla, temel insan hakları normlarına uyma, sözleşme denetim organları ile işbirliği yapma ve tavsiyeleri uyarınca uygulamalarını geliştirme yükümlülüğü altında.

Avrupa Konseyi İşkencenin Önlenmesi Sözleşmesi’nin denetim organı Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi (AİÖK), özellikle göçmenlerin durumlarını yerinde inceleme amacıyla Mart 2020’de Yunanistan’a yaptığı ziyaretin raporunu 19 Kasım’da açıkladı. AİÖK raporunda “göçmenler” sözcüğü kullanılmakla birlikte, biz bunun “göçmenler ve mülteciler” olarak anlıyor, iki kavram arasında kesin bir ayrımın yapılmasının güç olduğunu biliyoruz. 

Rapor, yüksek sayıda göçmen ile ilgilenmek durumunda kalmasının Yunanistan’ın insan hakları yükümlülüklerini yerine getirmemesinin gerekçesi olamayacağını vurguluyor.

Yunanistan’ın göçmenlere yönelik gözaltı uygulamasının gözden geçirilmesini ve özgürlüğünden yoksun bırakılanlara insan onuruna uygun şekilde davranılmasını talep ediyor. Gözaltı koşullarının insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele boyutuna ulaştığına dikkat çekiyor. Gözaltı merkezlerinde aşırı kalabalığın durumu daha da ağırlaştırdığının altını çiziyor. Göçmenlere durumları hakkında yeterli bilgi verilmediğini belirtiyor. Göçmenlerin zorla geri gönderildiğine ilişkin güvenilir bilgi bulunduğunu, uluslararası hukuka aykırı bu duruma son verilmesi gerektiğini vurguluyor. Refakatte olmayan çocukların gözaltında tutulmaları uygulamasına son verilmesini istiyor.

Yerleşik uygulama gereğince, AİÖK raporunun ekinde Yunanistan tarafının görüşlerini içeren belge de var. Yunanistan, zorla geri göndermeye yönelik iddiaların gerçeği yansıtmadığını öne sürüyor. Öte yandan, gözaltı koşullarının iyileştirilmesi ve refakatte olmayan çocukların gözaltında tutulmalarının sona erdirilmesi amacıyla yasal düzenleme çalışmalarına başlandığını bildiriyor. (Rapora AİÖK sayfasından ulaşılabilir)

Bir devlet AİÖK raporunun sadece işine gelen kısımlarını kabul edemez

AİÖK raporunda yer alan belirlemeleri yadsımaya yönelik yaklaşımın inandırıcılığı olmaz. AİÖK, güvenilir bilgilere, belgelere, tıbbi raporlara, görüşmelerine ve gözlemlerine dayanarak nesnel bir tablo çizer. Raporun işinize gelen bölümlerini kabul edip geriye kalan bölümleri reddetmek yükümlülükler ile uyuşmaz. Bu yalnız Yunanistan değil, her devlet için geçerli.

Uluslararası sözleşmelerin denetim mekanizmaları bağımsız uzmanlardan oluşur. Görev yönergeleri uyarınca işlevlerini tarafsız bir bakışla yerine getirirler. Temel amaçları, sözleşmeye uyumun güçlendirilmesidir. Tüm taraf devletlerin sözleşmelerin denetim mekanizmaları ile yapıcı anlayışla işbirliği yapmaları, uluslararası toplumun temel hedefi olan “insan hakları ve sosyal adalet – barış ve güvenlik – istikrar ve sürdürülebilir kalkınma” zincirinin önemli bir halkasıdır.

Yunanistan, göçmen ve mültecileri zorla geri göndermenin, 1951 Mültecilerin Statüsüne İlişkin Cenevre Sözleşmesi başta olmak üzere uluslararası hukuka aykırı olduğunu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin de bu konuda güçlü bir içtihat geliştirmekte olduğunu bilir.

İnsan hakları sistemi bölünmez bir bütündür

Bu konuda Avrupa Birliği’nin tutumunu da merak ediyorum. Avrupa Konseyi denetim mekanizmalarının AB üyesi olmayan ülkelere ilişkin raporlarını bu ülkelere yönelik tutumunda referans alan AB, AİÖK raporunda yer alan tavsiyeler konusunda üyesi Yunanistan’a da telkinde bulunur mu? Yoksa, “AB dayanışması” için buradaki insan hakları ihlallerine göz yumar mı? AB, insan hakları sisteminin bölünmez bir bütün olduğunu, seçici ve ayrımcı davranışın sistemi aşındırdığını anladığında, daha inandırıcı ve etkili bir uluslararası aktör olma yolunda ilerleyebilecektir.

Yazarın Diğer Yazıları

Siyaset işkence yasağına sahip çıkmalı

Geçmişte ve bugün birçok ülkede siyasetin isterse işkence yasağına sahip çıkarak hızlı ve görünür ilerleme sağladığı biliniyor. “İşkenceye sıfır tolerans” ilkesinin yalnız sözde değil, uygulamada da gerçekleşmesi, demokratik istikrarın kalıcı olmasını sağlayacaktır

BM Komisyonu: Filistin’de ve İsrail’de uluslararası hukuk ihlal edildi

Uluslararası Ceza Mahkemesi Savcısı’nın haklarında talep ettiği tutuklama müzekkerelerinin onaylanması durumunda, İsrail Başbakanı ve Savunma Bakanı yargılanmak üzere aranıyor durumuna düşecekler ve Roma Statüsü’ne taraf ülkeleri ziyaret edemeyecekler

İsrail Soykırım Sözleşmesi’ni aştı

Uluslararası hukuk İsrail’in yarattığı vahşeti tanımlamakta yetersiz kaldı. Yeni bir normatif yapı ihtiyacı bile tartışmaya açılabilir. UAD ve UCM kararları yönlendirici olacak. Hukuk üstünse cezasızlık olmaz. Cezasızlık varsa hukuk üstün değildir. Bakalım uluslararası siyaset hukukun üstünlüğünü tanıyacak mı?

"
"