15 Nisan 2025

Abdurrahman Dilipak’la Greenpeace’i aynı noktaya getiren kanun nasıl bir kanundur?

Gerçekten de böyle oldu: İklim Kanunu’na bir yanda Abdurrahman Dilipak, Yeşim Salkım, Tuğba Özay, Suat Kılıç itiraz etti. Diğer yanda Greenpeace, WWF, Buğday Derneği, Doğa Derneği gibi çevreci STK’lar… Tabii itiraz gerekçeleri birbirine tamamen zıttı. Bir taraf “Tarım ve hayvancılık yasaklanıyor, beynimizi yapay zekayla kontrol edip bize böcek yedirecekler” derken diğer taraf “Kanun bu haliyle sadece karbon ticaretine kapı açıyor” diyordu

Size bir soru: Abdurrahman Dilipak, Yeşim Salkım, Tuğba Özay, Suat Kılıç gibi isimlerle Greenpeace, WWF Türkiye, Buğday Derneği, Doğa Derneği gibi STK’ları benzer şekilde öfkelendiren bir kanun tasarısı nasıl bir tasarı olabilir sizce?

Öyle ya… Birinci grupta aşı karşıtları, küresel ısınma diye bir şey yok diyenler, karbon ayak izinin Batı’nın oyunu olduğunu düşünenler…

İkinci grupta ise iklim krizinden çıkmak için hızlıca adım atılmazsa, et tüketimimiz azaltılmazsa, karbon ayak izimiz küçülmezse, tehlike altındaki türler hızla koruma altına alınmazsa, çevreyi kirleten kimyasallarla birlikte gereksiz üretim ve tüketimden vazgeçmezsek insanlığın dünyadaki vaktinin çok uzun olmayacağını dile getirenler…

Ama evet. Dün TBMM Genel Kurulu’ndan geçemeden komisyona iade edilen İklim Kanunu bu iki grubu birbirlerinin tamamen zıttı gerekçelere sahip olsalar da aynı noktada buluşturmuş oldu: İklim Kanunu bu haliyle Meclis’ten geçmemeliydi.

Birinci grubun argümanları bir yere kadar anlaşılabilir olsa da bir yerden sonra -kusuruma bakmasınlar- epey fantastik uçlara doğru savruluyordu.

Örneğin karbon ticaretinin bizim gibi gelişmekte olan ülkelerden önce gelişmiş olanlarda başlaması gerektiğine dair itirazları anlaşılabilir itirazlardı.

Lakin bunun dışında itirazlar;

“Bu kanun geçerse seyahat özgürlüğünüz kısıtlanacak”tan başlayıp… “et, süt, peynir, yumurta… hepsi yasaklanacak” “inek yetiştirmek yasak olacak” “bundan sonra sadece yapay et yiyebileceğiz” “aşılarda olduğu gibi sıfır karbonda da kobay biz miyiz” “bahçemize ağaç dikemeyeceğiz” “yapay zeka ile insanın hareketlerinin kısıtlanacak” (itiraf ediyorum burada ben biraz koptum olaydan) “böcek yemek zorunda kalacağız” (oysa dünyaya zarar vermeye devam edersek yiyecek böcek bile bulamayacağız) “Nakit para yasaklanacak”a (???) kadar varıyordu.

Fakat işin ilginç kısmı belki sadece çevreci STK’ların ses yükseltmesiyle komisyona geri dönemeyecek kanun işte bu yukarıda okuduğunuz itirazlar sayesinde Meclis’ten bu haliyle geçemedi.

Peki, ikinci grup, yani çevreciler ne diyor, neye itiraz ediyor?

Her şeyden önce “kanunun yetersiz olduğunu” söylüyorlar.

Bu haliyle sadece karbon piyasalarına ve kredilerine alan açan, çevre sorunlarını sahada çözmekten hiç bahsetmeyen bir kanun olduğunu söylüyorlar.

Bu karbon kredileri meselesi çok karmaşık ama size şöyle özetlemek isterim: Diyelim siz Türkiye’de iş yapan bir şirketsiniz ve bir süre sonra sizden karbon ayak izinizi belirli bir oranda azaltmanız isteniyor. Şirket içinde gerekli önlemleri alsanız bile -iyimser bir yaklaşımla- ayak izinizi o seviyeye indiremiyorsunuz. Bunun yerine gidip karbon kredisi alıyorsunuz. Her bir kredi gaz emisyonlarını düşüren bir takım çevresel faaliyete gidiyor. Misal Amazon Ormanları’na veya Afrika’ya ağaç dikiliyor. Yahut oradaki ormanların korunmasına harcanıyor.

İşte STK’lar İklim Kanunu’nun bu haliyle sadece bir para alışverişine yarayacağını söylüyor.

Oysa eğer bir İklim Kanunu geçireceksek;

Bunu bilim insanları ve başta STK’lar olmak üzere tüm paydaşlarla birlikte yapmamız gerekiyor.

Fosil yakıtlardan ne zaman ve nasıl çıkacağımızı böylesi bir kanunla garanti altına almamız gerekiyor.

Hala kömür santrali kuran dünyadaki birkaç ülkeden biriyiz. Bundan derhal vazgeçmemiz gerekiyor.

Sera gazı salınımımızı karbon ticaretiyle değil gerçekten ve yeşil dönüşümle düşürmemiz gerekiyor.

Biyolojik çeşitliliği ve doğal sistemleri sahada koruyan projeleri böyle bir kanunla güvence altına almamız ve kaynak ayırmamız gerekiyor.

Konuyla ilgili bazı bilim insanları ise tüm bu yukarıda saydıklarımın doğru olduğunu, buna rağmen komisyona geri dönen haliyle bile İklim Kanunu’nun olumluya doğru atılmış bir adım olduğunu dile getiriyor.

Peki, diyelim ki bir mucize oldu ve Meclis Komisyonu’ndan kanun STK’ların uyarıları dikkate alınarak geçirildi.

O halde ne olacak?

Ben size şimdiden söyleyeyim: Dilipakgiller bugünkünün onlarca misliyle bu kanunu engellemeye çalışacak.

Yani girişte isimlerini zikrettiğim iki grup birbiriyle tamamen zıt noktalardan komisyona döndürdükleri kanun için kıyasıya bir tartışmaya girişecek.

Ben herhalde yukarıda hangi tarafta durduğumu belirtmiş oldum. Daha fazla söze gerek yok.

Eray Özer kimdir?

Eray Özer ODTÜ'de psikoloji okudu, sosyoloji hatmetti. Akabinde Bilgi Üniversitesi'nde yüksek lisans, Anadolu Üniversitesi'nde ise tez aşamasına takılan bir doktora ile akademik hayattan bir türlü elini eteğini çekemedi. Hatta iki yıl boyunca Kadir Has Üniversitesi'nde sosyoloji dersleri verdi.

Meslek hayatına Radikal Gazetesi'nde başladı, kısa süreli televizyon haberciliği deneyiminin ardından Doğuş Dergi Grubu'nda devam etti.

Son olarak ise Cumhuriyet hafta sonu eki Sokak'ı çıkaran ekipte yer aldı. Radikal, Birgün, Cumhuriyet ve Diken'de yazdı.

Yaklaşık dört sezondur devam eden bir podcast içeriği hazırlıyor. Buzdolabının tarihinden Yapay Zekâ'ya, Roman halkının hikâyesinden Kayıp Kıta Mu'ya birbirinden farklı konular hakkında hiç bilinmeyenlerin anlatıldığı "Yeni Haller" ismindeki podcast yayınına Spotify'dan veya tüm podcast uygulamalarından ulaşabilirsiniz.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Google Arama “yapay zekâ modu”na geçiyor

İnternette bir şeyleri aramak için klasik arama motorlarını kullanmak tarihe karışıyor. Geçiş sürecinde Google Arama klasik aramanın yanına bir de “Yapay Zekâ Modu” ekliyor. Bu dijital yayıncılar için de tehlike alarmlarının çalması demek. Zira, yapay zekâ aramasında içerikler kullanıcıya özet olarak sunuluyor, web sitelerini ziyaret etme gerekliliği ortadan kalkıyor

Gideon’un Savaş Arabaları ve “düşman” bebekler

Sarışın, kısa saçlı İngiliz bir kadın, bir doktor metanetinin son kırıntılarıyla Gazze’de hastaneden telefonuyla çektiği bir mesajı paylaşıyor: “Çok ama çok kötü durumdayız.” Gideon’un Savaş Arabaları ismini verdiği kara harekâtına başlayan İsrail’de bir politikacı “Gazze’deki her bebek düşmanımızdır” demiş bugün. Zizek’in yazısının ismi “Gideon’un Savaş Arabaları’nın Kara Mizahı.” Gazze’de durum her zamankinden daha kötüye gidiyor

Yapay zekâ şirketleri dijital medyayı kurtarabilir mi?

Tüm dünyada haber mecraları yapay zekâ şirketleriyle telif anlaşmaları yapıyor ve çok ciddi miktarlarda gelir elde ediyor. Anlaşamayanlar ise dava açma yoluna gidiyor. Türkiye’de de bu konuda hızlı aksiyon alınırsa dijital medya ekonomik açıdan rahatlayabilir

"
"