15 Eylül 2010

Mesele Sonuç Değildir Yeğen, Mesele Sürecin Kendisidir Bazen...

“Referandumdan sonrası tufan” sananlar çoktu, ama baktık, ertesi gün bir dolu şey oldu!...

Gel yeğen gel, neler oldu bak anlatayım sana...
“Referandumdan sonrası tufan” sananlar çoktu, ama baktık, ertesi gün bir dolu şey oldu! Referandumun hemen ardından 12 Dev Adam’ımız ilk defa Dünya ikincisi oldular, cümlemizi keyiflere boğdular. Sonra madalya töreni esnasında, tüm maç boyunca adam gibi bir varlık gösteremeyen seyirci, çok uygunsuz şekilde Başbakan Erdoğan’ı yuhaladılar. 
Uluslararası basın önünde, dünya devlerine ev sahipliği yaptığımız bir spor turnuvasının kapanışında, ülkemizin başbakanını yuhalamak ne denli uygunsuzduysa, meydanlarda gezmekten helak olmuş, insanlara “1 oyun bile hayati önemini” anlatmaktan dili damağına yapışmış olan ana muhalefet partisi liderinin oy kullanamaması da, o denli uygunsuzdu. 
Bu ihmal nasıl acemice, nasıl abesle iştigaldiyse, Ankara Belediye’sinin, fıskiye ve alt geçit sever Başkanı’nın, bu olayı üzerine vazife alıp, üstelik Sn. Kılıçdaroğlu’ndan “bu adam, bu adam” diye bahsederek açıklamalar tükürmesi de, o denli abesle iştigaldi. 
Bu açıklama ne kadar kötücül ve gereksizse, ‘evet’ oyu verdiği için ‘hayır’cı İzmirlilerce “tü kaka” ilan edilen Sezen Aksu’nun isminin sokak tabelalarından silinme çabaları da, o denli gereksizdi. Tüm cepheleşme saçmalıklarında olduğu gibi...
Yarın öbür gün aşk acısı çektiklerinde dertlerini en mükemmel dinleyenin kuşaklar boyu olduğu gibi yine Sezen, en çok Sezen olacağını unutanlar nasıl ayıp ettiyse, ‘evet’çiye “vay şerefsiz hükümet yanlısı”, ‘hayır’cıya “seni münafık statükocu” yaftalarını yapıştıranlar da o denli ayıp etmekteler. Yarınları odalara, bütünleri torbalara bölenlerin ekmeğine, bile-bilmeye yağ sürmekteler...
Dünya basını, referandum sonuçlarını, “gerçek demokrasi mi, yoksa daha güçlü adam mı” sorusuyla yorumlarken; gücü kendinin bile beklentisinin üzerinde çıkan Erdoğan dağa taşa kurda kuşa, halk partiliye ve ülkücü “kardaşlara”, okyanusun öte yanına, tabanına ve destekleyen sanatçılara teşekkürlerini bildiriyor. 
Biraz fazla pazarlama kokan bir biçemle “birleştirici” de verse mesajlarını, bu ülkenin, “çok konuşan medyatik kralları, halk sanatta da politikada da sever ve takip eder” ilkesi üzerine, iyi çalışılmış adımlar atıyor.
Bu arada hazan da geliyor... Havalar soğuyacak. Yağışlar artıp seller bastıkça çukur semtlerde binlerce hane, yine evsiz kalacak. Kış kapıya dayandıkça, halk yiyecek, yakacak alamayınca, Ali Babacan’ın göğsünü gere gere açıkladığı “rekor büyüme rakamları”, yine kifayetsiz olacak.
Bu kifayetsizlik içinde işte; büyük usta Haluk Bilginer ile “pek güzel evladım” Kıvanç Tatlıtuğ’u, zaten Tunçel Kurtiz’li Kenan İmirzalioğlu’lu müthiş kadroya katan ve pazartesi akşamı bomba bir ikinci sezon başlangıcıyla gündemi 180 derece değiştiren Ezel’den tut, İsrail’den nota almamıza yol açan felaket senaryolarıyla Kurtlu Vadiler, bitmeyen sakız öyküler, milletin yemek yerine birbirini yediği çaçaron gündüz programları kaplayacak, zaten hiç tekin olmayan gökyüzünü...
Kar bekleyeceğiz yeğen. Yağsın da kapatsın çamurların üzerini diye...Umut besleyeceğiz gücümüz yettiğince...

Yazarın Diğer Yazıları

Haydi vur kendini şaraba, kedere ve aşka vur

Bugünlerde ölümün tekinsiz nefesi kulaklarımızda bir tokat gibi üst üste patlıyor

Kral Çıplak!

Bir varmış, bir yokmuş. Dört mevsimin birden yaşandığı cennet bir diyarda çelişki her şeyden çokmuş...

Seks Köleliği ve Grinin Ellibirinci Tonu

Türkiye medyasının en libidosuna kuvvet kalemlerinin “ay bayıldım!” çektiği...

"
"